24 Aralık 2012 Pazartesi

Mücap Ofluoğlu'ndan Orhan Veli'ye "Silinmiş Alkışlar İçinde"



“…
Salt aynada yansımak
Sahnelerin dışında oyunlardan uzak
Silinmiş alkışlar içinde

Aynada bakıyordu gerçek yüzüne
Ne Polonius ne Harpagon ne Cyrano
Artık yalnızdı çizgilerinde”

                                            Mücap Ofluoğlu   /  1980 *
Resim: Silinmiş Alkışlar İçinde: Mücap Ofluoğlu Kitabı
Cyrano'nun son sahnesi. Tijen Par, Mücap Ofluoğlu ve Engin Gürmen 

Mücap Ofluoğlu, muhtemelen bu dizeleri İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan emekliye ayrılmaya karar verdiği günlerde yazmıştı.  Yıllar sonra İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan söyleşi kitabının adı da “Silinmiş Alkışlar İçinde: Mücap Ofluoğlu Kitabı” olacaktı. Bu kitapla rastlaşıp kitabı okumam uzun zaman önceydi. Sayfaların arasında kimler yok ki? Orhan Veli’den Yaşar Kemal’e Rıfat Ilgaz’dan Münir Özkul’a, Abidin Dino’dan Halikarnas Balıkçısı’na… Kolay değil koca bir ömür.  

Bazı belleklerde yerini çoktan yitirmiş bir isimken, geçen baharda Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde toplanan tiyatrocuların arasındaydı :“Bırakmayın bu tiyatroyu…” derken göz yaşlarına boğulan sanatçı olarak yeniden hatırlandı. 11 Aralık 2012’de de aramızdan ayrıldı. Ölümü pek ses getirmedi. Bildik, beylik laflar edildi. Sonra da perde kapandı. Gerçekten silinmiş alkışlar içindeydi…Vaktiyle ne kadar da güzel ifade etmişti!


Peki kimdi Mücap Ofluoğlu?

Kadıköylü olan Mücap Ofluuoğlu’nun babası bir yandan hukuk eğitimi alırken diğer taraftan Kabataş Lisesi’nde Fransızca öğretmeni olarak görev almaya başlıyor.  Kabataş’ta öğrenci olan küçük dayı Fransızcasını ilerletmek üzere özel ders almaya karar verince, “kader ağlarını örüyor” ve annesi ile tanışıyorlar. Uzunca geçen tanışıklık dönemi sonunda 1919 yılında çift “mutlu sona” ulaşıyor ve evleniyor. 1920’nin Kasım’ında Mücap dünyaya geliyor. Fakat evlilik uzun sürmüyor ve 1922’de aile dağılıyor. Savaş sırasında gönüllü hastabakıcılık yapan ve madalya ile ödüllendirilen anne Yegane Hanım cesur ve çalışkan bir kadın. Boşanmadan sonra hali vakti yerinde olan baba evine yerleşmek yerine öğretmenlik sınavlarına giriyor. Sınavdan alnının akıyla çıkmayı başaran Yegane Hanım, öğretmenliğe ve oğluyla birlikte yeni bir hayata başlıyor. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda babasız kalan kız öğrencileri okutan bir kurum olan Darüleytam’da çalışmaya başlıyor. Hatta babasız öğrencileri almaya gittiği bir Anadolu yolculuğunda Atatürk’le de tanışıyor. 



Resim: Silinmiş Alkışlar İçinde: Mücap Ofluoğlu Kitabı

Genç Cumhuriyet'in genç Öğretmeni Yegane Hanım, Şapka İnkılabı sonrasında.



Bu arada küçük Mücap’ın üç teyzesi de 1930’ların Fenerbahçe Kulübü’nde kürek sporu dalında Türkiye’nin ilk kadın sporcuları oluyor. Kaçınılmaz olarak teyzeleriyle gittiği kulüpte Mücap da Fenerbahçe’ye gönül veriyor. Kulübe bağlı olarak futbol ve tenis oynamaya başlamasının yanı sıra divan kurulu üyesi bile oluyor.
Sonra tiyatro aşkı kanına giriyor; fakat sınırlı sayıda öğrenci alan konservatuara sınavlarda başarı gösterse bile alınmıyor. Bu hayal kırıklıkları ile Zonguldak Maden Mühendisliği Mektebi günleri başlıyor. Sahne tozu yerine, Üzülmez Ocağı’nda kömür tozuna bulanan günler birbirini kovalıyor. 4 yıl vatani görev derken, Canlı Hayvan Borsası’nda yeni bir işe kavuşuyor. Ancak oğlunun haline üzülen Yegane Hanım, Muhsin Ertuğrul’a mektup yazıyor. Böylece Mücap Ofluoğlu’nun tiyatro hayali Muhsin Ertuğrul’la beraber Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda gerçeğe dönüşmeye başlıyor. 


                                                                  Muhsin Ertuğrul
                          
Bu arada sanat çevrelerinde sevilen ve güvenilen bir isim haline geliyor.  O kadar ki Sabahattin Ali’den boşalan Marko Paşa’nın yazı işleri müdürü oluveriyor. Mim Uykusuz, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin gibi usta isimlerle geçen mesailer birbirini izliyor. Hatta bu dönemde, tek sefercik izleyiciyle buluşsa bile Aziz Nesin’le birlikte bir sahne gösterisine de imza atıyor. 

                              
Marko Paşa'nın 1947 sayılarından biri...

Elbette eğlenceye de zaman ayırmayı ihmal etmiyor. Diğer yandan, özellikle bu dönemde sanatçıları bir araya toplayacak bir örgütlenme olmadığından ve iletişim araçlarının kısıtlı imkanları nedeniyle, iş bağlantıları için de bu akşam gezmeleri önem kazanıyor. Lambo ve La Bohéme ’li Beyoğlu gecelerinde Adalet Cimcoz’dan Sait Faik’e, Cahit Irgat’tan Mina Urgan’a kadar sanat ve bilim dünyasının birçok nitelikli ismi, aynı masada yan yana kadeh kaldırıyor. 

Orhan Veli’ nin Paris Düşü…                

Bir de tabii Orhan Veli var. Sevilen, sıcak ve samimi kişiliği ile dost sohbetlerinin aranılan ismi. Mücap Ofluoğlu’nun için değerli ve yeri doldurulamaz dostlardan.

 Resim: http://www.turkishculture.org/picture_shower.php?ImageID=2446
                                                       Orhan Veli Kanık
1940’ların sonuna doğru sanat merkezi olarak konumu sarsılsa da Paris, hala sanatın can damarı olarak görülüyor. Bu süreçte birçok sanatçı Paris’e gidip eğitim almak ya da çağdaşlarının neler yaptığını yerinde incelemek gayesinde. Mücap Ofluoğlu’nun dostlarının da birçoğu soluğu Paris’te alıyor. 
İşte 1948’in sıcak bir Haziran gününde ressam Mübin Orhon da Paris’e gidecek bir gemide yol almaya başlıyor. Muhtemelen Mübin, heyecanlı, gelecekten ümitli, eh biraz da kederli el sallıyor. Rıhtımda onu uğurlamaya gelen arkadaşları Mücap Ofluoğlu ve Orhan Veli var. Her ikisi de Paris’i görmek istiyorlar ama işte…Bu arada Mücap Ofluoğlu, şair arkadaşının oldukça kederlendiğini ve cebinden çıkardığı sigara paketine bir şeyler yazdığını görüyor. Bütün halden anlayan adamlar gibi hiçbir şey sormuyor ve ikili Karaköy’de bir meyhaneye kadar tek laf etmeden yürüyor. Birkaç kadehten sonra Orhan Veli az önce yazdığı satırları okumaya başlıyor: 

“Bakakalırım giden geminin ardından
 Atamam kendimi denize, dünya güzel;
 Serde erkeklik var, ağlayamam.” **

Bir süre sonra Mücap Ofluoğlu yeni mevsimde İstanbul’da iş bulamayacağı gerçeğiyle yüz yüze geliyor. Bir takım siyasi suçlamalar ve dedikodu çarkının kaçınılmaz sonucu olarak ne yapacağını kara kara düşünüyor. Orhan Veli arkadaşının çaresizliğine üzülerek İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kadrosunda iş bulmasına aracılık ediyor. Dostlarından ve İstanbul’dan ayrılmak zor gelse de Ofluoğlu tutuyor İzmir yolunu…Bir süre burada çalıştıktan sonra yeniden dönüyor İstanbul’a. Tiyatro, dublaj, sinema, radyo sunuculuğu derken geçinme ve var olma sıkıntısı hep hissettiriyor kendini.
Bu koşturmaca içinde 1950 Kasım’ında birkaç gecedir Orhan Veli’nin eksikliği fark ediliyor.  Ortalarda görünmeyen Orhan Veli’yi arkadaşları merak ederken, acı haberi ünlü aktör Feridun Çölgeçen getiriyor. Mücap Ofluoğlu, “uydurma” diyerek yapışıyor Çölgeçen’in yakasına ama ne yazık ki haberin doğru olduğu çok geçmeden ortaya çıkıyor. Orhan Veli'nin , gerçekten de belediyenin kazdığı bir çukura düştüğü; birkaç gün sonra da beyin kanaması nedeniyle vefat ettiği gerçeği Ofluoğlu'nu derinden sarsıyor.  Aşiyan’daki cenaze törenine bütün arkadaşları gibi Mücap Ofluoğlu da katılıyor. 

Mücap Ofluoğlu, tiyatro, dublaj, sinema, aşk... 

Elbette Mücap Bey’in hayatı bu kadarla kalmaz! Küçük Sahne günleri gelir, 6-7 Eylül olayları gelir, biri Şakir Paşa Ailesi’nden alınan üç gelin gelir... “Heykel” olarak başladığı tiyatro hayatında Harpagon olur, Cyrano olur…O da yetmez bir sürü isme yol gösteren usta olur! Filmleri, dizileri, kitapları, şiirleri, gazete yazılarıyla başka türlü bir “emekli” olur! Bir de son eşi Filiz Karabey Ofluoğlu’na romantik bir koca olur ki sormayın (Bu sonuncusu kitabın sonuna kondurulan Mücap Ofluoğlu tarafından eşine yazılmış mektuplardan çıkardığım sonuçtur. Tamamen şahsi fikrimdir )… Daha anlatacak çok şey varsa da geri kalan kitaptan okunmalıdır kanımca…



Meraklısına Not: Türk kültür yaşamının çok önemli isimlerini Mücap Ofluoğlu’nun bakış açısıyla inceleme olanağı sunan bir kitap “Silinmiş Alkışlar İçinde : Mücap Ofluoğlu Kitabı” …  Nuri Dikeç tarafından söyleşisi gerçekleştirilen kitap, İş Bankası Kültür Yayınları’nın Nehir Söyleşi dizisinden. Bulursanız kaçırmayın!


* Aynada / Mücap Ofluoğlu / 1980

**  Ayrılış / Orhan Veli Kanık





4 yorum:

  1. Çok sevdiğim bir sanatçıdır. Geçen sene, televizyon ekranından ağlarken gördüğümde çok üzülmüştüm:( Şimdi hep onu hatırlıyorum nedense:(

    YanıtlaSil
  2. Ne büyük değerlerimiz var, kıymetini bilebilsek onları anlatabilsek, öğrenebilsek :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. o kısa şiiri hep terkeden bir kadın ya da hayalindeki bir kadına yazdığını düşünürdüm Orhan Veli'nin. meğer konu Paris'miş.
    harika bir blog, emeğiniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil