25 Ekim 2013 Cuma

Paris'te Son Tango /1972

Gencecik sinema tarihinde çekildiği günden bu güne dek ortalığı birbirine katmayı başaran çok az film vardır. Bertolucci vakti zamanında sinema dünyasına öyle bir bomba koymuştur ki bugün bile yarattığı hasarın altında kalmayan yoktur. 'Pariste Son Tango' ya da orijinal adıyla 'Ultimo Tango a Parigi' sinemayla ucundan kıyısından ilgilenen herkesin bir şekilde yoluna çıkan kült filmlerden biri. Birbirine tamamen yabancı iki insanın hep yabancı kalmaya çalışarak başladıkları duygusal karmaşanın ve cinsellik yüklü ilişkinin konu edildiği film, kimileri için 'kepazelik', kimileri için 'başyapıt'! Bu ikilem ilk çekildiği zaman için de geçerli bugün için de... 



Üzerindeki tartışmalar güncelliğini son sürat sürdürürken geçtiğimiz aylarda filmin yönetmeni Bernardo Bertolucci'nin yaptığı bir takım açıklamalar konuyu daha da alevlendirdi. Bertolucci dolaylı yoldan, ünü filmi aşan 'tereyağı' sahnesi ile ilgili olarak pişmanlığını dile getiriyordu. Genç ve hırslı bir yönetmen olarak o dönemde bunu sahneyi eklemekte bir sakınca görmemişti; bugün 73 yaşın tecrübesiyle biraz 'aşırı' olduğunu ima ediyordu. Hatta azıcık daha ileri giderek başrol oyuncularından Maria Schneider'in 2011 yılındaki ölümünü bile bu filmin yarattığı buhrana bağlanabileceğini söylemekten çekinmiyordu. 


Resim: http://kinoimages.wordpress.com/2013/04/12/ 

Bernardo Bertolucci, Marlon Brando ve Maria Schneider

Bertolucci başlı başına bir ekol yaratmış, filmlerini kuvvetli bir psikolojik temele dayandıran, içinde bulunduğu 68 kuşağının savunduğu değerlere gönderme yapan güçlü bir anlatıma sahip bir yönetmen. Freudyen bir sinema dahisi olarak tanımlanıyor.

Marlon Brando'ya gelince bu filmdeki oyunculuk performansı tüm zamanların en kabul gören performansı. Üstelik filmdeki karakterini neredeyse yeniden kurguladığını Bertolucci de kabul ediyor. Brando'nun film boyunca süregelen diyaloglarından çoğu doğaçlama. Canlandırdığı Paul karakterinin ailesinden ve ergenlik yıllarından verdiği bütün ayrıntılar Marlon Brando'nun gerçek hayat öyküsünün bir parçası.

Maria Schneider, 20 yaşında genç bir oyuncu olarak oldukça başarılı. Ne var ki film Marlon Brando üzerine kurulduğu için daha geri planda kalmış durumda. Elbette Brando'nun sınırsız popülaritesinin de bunda etkisi var. Birkaç yıl önce bir röportajında "Bernardo, Marlon'a aşıktı." gibi bir ifadesi bulunuyordu. Benim açımdan gerçekçi bir yaklaşım zira filmi izleyince bunu hissetmemeniz olanaksız. 


Resim: http://kinoimages.wordpress.com/2013/04/12/

Marlon Brando ve Bernardo Bertolucci
Filme geri dönersek çağına göre oldukça cüretkar, çarpıcı, sert sahneler ve diyaloglar içeriyor. Ama zaten Bertolucci sinemasının karakteristiği bu 'sen görmek istemesen de ben gösteririm'. Aradan geçen 40 yılda film kendi skandallarını yaratırken, kendi mitlerini de yaratmış durumda. Oysa gerek Schneider, gerek Brando hala biz faniler arasındayken bütün merak edilenleri yanıtlamışlardı. Brando'nun asla ortayı bulma çabası olmayan, uzlaşmaz bir mizacı olduğu göz önüne alındığında verdiği cevaplarda samimi olduğuna inanmak gerekliliği doğuyor :)
Schneider'e gelince 2011 yılında, 58 yaşında öldüğü zaman yine bu filmle anıldı bütün gazetelerde. Birçok gazeteci doğrudan ya da dolaylı imalarla filmi, yönetmeni ve hatta Brando'yu suçladı. Ne de olsa gencecik bir kızken onu bu rezalete bulaştırmışlardı (!) O da bu yükü taşıyamamış yaşlı bir nine olamadan aramızdan göçüp gitmişti işte. Kahrolsundu bu yoldan çıkmış sinemacılar !!
Bilenler bilir Schneider birçok yapımda yer aldı. Çok iyi yönetmenlerle çalıştı. Ama her basın toplantısına "tereyağı soracaksanız konuşmayalım" şeklinde başlıyordu. E şimdi insan düşünmeden edemiyor: Herkes suçlu da temcit pilavı gibi iki de bir oynadığı bir sahneyi kadının önüne koyanlar daha mı az suçlu diye...Yani suçlu aranırsa epeyce bir bulunur gibi geliyor bana... 
Diğer taraftan birçok Bertolucci filminde olduğu gibi sinematografik yapısı güçlü bir film gerçekten daha fazla öne çıkması beklenen sahnelere sahip. Marlon Brando'nun filmin başında kederli kederli Bir- Hakeim Köprüsü' nün (Pon de Bir-Hakeim) yürüdüğü efsane sahne bunların başında gelmektedir. Yine Brando'nun karısının cesediyle dertleştiği sahnede izleyici büyülenir. Ayrıca filmin müziklerini yapan Gato Barbieri'nin de hakkını teslim etmek lazımdır. Sanki filmi daha fazla sarsıcı yapan bu müziktir. 



Şimdi ben buralara nereden geldim? Geçtiğimiz günlerde Beyoğlu Sahaf Festivali'nin 7.'si düzenlendi. Tesadüfen elime yaprakları sararmış, sayfaları isyan etmek üzere bir kitap geçti. Kapağında 'Paris'te Son Tango' yazıyordu. 1973 yılında basılmıştı. Onu orada bırakamazdım:) Zira kadrosuyla, konusuyla, atmosferiyle, hatta mazoşist haliyle filmden tarafa olanlardanım. 
Kitabı görünce şaşırmadım dersem yalan olur. Yanlış anlaşılmasın film bir edebiyat uyarlaması değil; filmin kitaplaştırılmış hali. Vakti zamanında Altın Kitaplar tarafından basılmış. Kitabın ön sayfasına şöyle bir not düşülmüş 'Bu kitap Milliyet Gazetesi'nde tefrika edilen "Paris'te Son Tango" çevirisinden aynen alınmıştır.' 



Kitabın önsözü (ya da girişi) sinema eleştirmeni, senarist, gazeteci, romancı, yönetmen gibi birçok vasfı bulunan ünlü Norman Mailer tarafından kaleme alınmış. Esasen bu bir sinema eleştirisi ve saygınlığını halen koruyan The New York Review Books isimli dergi için yazılmış. Ve işte bir gün meraklısı okur diye de kitabın girişine konulmuş. Benim de bu yazıya başlama amacım bu yazıyı paylaşmak. 40 yıl önce yazılmış bir sinema eleştirisini hem biçim, hem içerik açısından değerlendirmek, hem de ilk gösterim döneminde sinema çevrelerinde Paris'te Son Tango'nun ne şekilde algılandığını takip etmek isteyenlere "Narsisizm'e Geçiş" başlıklı yazıyı takdimimdir :
   
_ NARSİSİZM'E GEÇİŞ / Norman Mailer  * 



"Paris'te Son Tango" filminin her seansta kapalı gişe oynaması, yeryüzünün daimi bir üreme döneminde olduğunu gösteriyor. Mevsimler de aceleci oldu. Kasım ayında yağmaya başlayan kar, martın birinde eriyip yok oluyor. Acaba yaz da nisanın ortasında başlayıp, temmuzda mı sona erecek? Doğa-üstü konularıyla uğraşanlara bakılırsa, bu hızlanışa nükleer radyasyonlar sebep oluyor, biz de ürüyoruz. Isıyı hissetmeye başlayan karınca yuvası gibi. 


Film dünyasında yeni akımların doğup, gelişip, ölmesine yirmi dört ay yetiyor artık. "Paris'te Son Tango" nun New York Film Festivali'nde ilk gösterilişinden sonra hakkında eleştiri yazan Pauline Kael okurlarına şunları söylüyor: 

"Paris'te Son Tango'nun 14 ekim 1972 tarihinde ilk gösterilişi sinema tarihine yeni bir dönemin başlangıcı olarak geçecektir. Bu olay yalnızca Igor Stravinsky'nin "Le  Sacre de Printemps" (Bahar Ayini) adlı eserinin 29 mayıs 1913 gecesi ilk çalınışıyla mukayese edilebilir. O gece de müzik tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu. "Paris'te Son Tango" da da aynı, "Le Sacre Printemps"ın ipnotize edici heyecanı, ilkel gücü, rahatsız edici, dürtücü erotizmi görülmektedir...Bertolucci ile Brando yedinci sanata yeni bir yüz ve anlayış kazandırmayı başarmışlardır."

Artık "Paris'te Son Tango" nun kadın kahramanı Maria Schneider, mini eteği, maksi mantosu ile Beşinci Avenue'de dolaşan binlerce genç kızdan biridir. Elle tutulur, gözle görülür bir kız, kısacası aramızdan biri. Elleri cebinde, yakası kalkık, ıslak sokaklarda dolaşan Marlon Brando ise bunalım geçiren, binlerce erkekten biri ya da hepsidir. 

Beklenilen yalnızca birkaç dakikadır. Schneider kiralık bir katı dolaşmak için içeri giriyor, Brando daha önceden oraya gitmiştir. Sokakta ve telefon kulübesinin önünde iki kez karşılaştıktan sonra boş bir evde yalnız kalıyorlar. Ve Brando, Stanley Kovalski'nin sinema seyircisine yirmi beş yıl önce yazdığı çeki paraya çeviriyor; genç kızla ayakta sevişiyor. Böylelikle de yıllardır sürüp giden, "bu iş telefon kulübesinde nasıl olur? şakasını da çözümlemiş oluyor. 

Marlon Brando, telefon kulübesinde genç kızla sevişmek için kızın elbisesini yırtarak çıkarıyor. Denilebilir ki yırtılan kumaşın feryadı; Beethoven'in Beşinci Senfonisi'nin ilk dört notası kadar heyecan verici bir sesti; patlayıcı bir madde yığını üstüne çakılan bir kibrit gibi . 

Kızın ismi Jeanne, erkeğin ise Paul . Ama bunu hiç bir zaman öğrenemiyorlar. Boş bir evde, her türlü duygudan, düşünceden uzak, günlük hayatı geçmişe gömerek, mutluluğu birbirlerinin varlığında arıyorlar. Yeni bir hayatın başlangıcı olabilir bu. 

Brando bu filmiyle adını sinema tarihine altın harflerle bir kez daha yazdıracak kadar güçlü bir oyuncu olduğunu ortaya koyuyor. Maria Schneider ise büyük bir aktris olma yolunda güvenli adımlarla ilerliyor. Elinde böyle güçlü oyuncular bulunan genç yönetmen Bertolucci ise diyalogları oyuncuların isteğine bırakarak sinema dünyasında yepyeni bir çığır açtığını ilan ediyor._ **

*Norman Mailer / Paris'te Son Tango / Altın Kitaplar/ Dar Dizi / 1973

**Kitapta basılı şekliyle yazılmıştır.

Not:Filmle ilgili okuduğum birçok yayın, makale, eleştiri, röportaj oldu. Zaman içinde zihnimde yığınlara dönüştüler. Neyi nerede okuduğumun içinden çıkamaz durumdayım. O nedenle kesin bir referans veremiyorum. Ama Marlon Brando ile ilgili birden fazla biyografiye ulaşmak mümkün hatta bir tanesi de kendisinin kaleme aldığı bir kitap. Filmdeki doğaçlamaların peşine düşeceklere tavsiye olunur. Norman Mailer'a ait kitaplardan bazıları 'Amerikan edebiyatının başyapıtı' olarak gösteriliyor. İlgililere duyurulur...

3 yorum:

  1. Klasik olacak ama faydalı bir paylaşım.
    "Ah Güzel İstanbul" yazısı da bekliyorum şahsen:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize sevindim genç bayan:) Çok mersi diyorum:) Sevgiler sunuyorum:)
      "Taktığım filmler" serisi yapayım:) Yazarım tabi Haşmet'siz olmaz::)) Haşmet'i yeni nesillere tanıtmalıyız:.))

      Sil
  2. Yillardir bir kosede duran DVD'yi actim, seyrediyorum. Bu saatte, bu post sebebiyle. Elinize, kolunuza saglik.

    YanıtlaSil