24 Nisan 2014 Perşembe

Attalos'un çiçek ve deniz kokan diyarı: Antalya

Başlığa bakıp aldanmayın, acemi gezginin mesleki meraklarından kaynaklanan ayrıntıcı tavrı böyle bir başlığa sebeptir. Yabancı görünümlü yerli bir turistin genel Antalya izlenimleri...Bütün bütün mis kokan bir şehir.  Aranılan adreslere ulaşılamayan şehir. Attalos'tan adını alıp Attalos'u bağrına basamayan şehir. Nice uygarlığa ev sahipliği yapmış dünya güzeli şehir. Kleopatra'nın bile gözünün kaldığı şehir. Kesin olarak "çiğdem çitleyenlerin" İstanbul'dan sonra en çok kıskanması gereken şehir :) 




Yıllar yıllar önce, hatta o kadar önce ki Meryem henüz Nasıralı İsa'yı doğurmamış dolayısıyla Milat bile olmamış...Öyle önce yani...İşte taa o vakitlerde Anadolu'nun Batı kıyılarında hüküm süren mamur ve mağrur bir Pergamon Krallığı varmış. Bu krallığın topraklarına toprak kattığı, zenginlik ve refahta zirveye ulaşması ise II. Attalos'un tahtta olduğu zamanlarda olmuş. Yazının yegane kahramanı da bu II. Attalos. II. Attalos'un ülkesi döneminin muasır medeniyetlerinden. Tıp, ilaç yapımı, mimari ve heykel sanatında oldukça ileri düzeyde; Pergamon Kütüphanesi yüz binlerle ifade edilen ciltlerle dolup taşmakta. 
Anlatıya göre II. Attalos bir gün "Toprağıma toprak katayım, öyle bir yer olsun ki stratejik, verimli, sulak ve yeşil ama en önemlisi yeryüzündeki cennet olsun!" buyurmuş. Krallığın en bilge ve en cesur adamları yola düşmüş.Az gitmiş uz gitmiş ve sonunda "Krallara layık" güzellikte bir yer bulabilmiş. Daha önce Lidyalılar ve Persler de geçse de bu güzel coğrafyadan "Attalos'un yurdu" anlamına gelen "Attalia" adıyla anılmaya başlanmış. Araplar "Antaliye" olarak bahsetmiş oradan, Türkler "Adalya"...20. yüzyılla birlikte isim de güncellenerek Antalya oluvermiş.
Antalya'ya hiç yolu düşmeyenlere, tarihle alakası olmayanlara da yabancı değil bu Attalos! Geçtiğimiz yıllarda manşetlere düşmüşlüğü, protestolara konu olmuşluğu var. Ölümünden binlerce yıl geçtikten sonra Antalya'yı yönetenler, şehrin kurucusunu onurlandırmak ve şehre yeni bir sanat yapıtı kazandırmak üzere II. Attalos'un heykelini yaptırıp meydana koyuvermiş. Ancak Attalos'un adı bile yetmiş kıyametin kopmasına. Vakti zamanında Attalos'un eşcinsel olduğu öne sürülerek karşı çıkılmış heykele. Üstelik Türk bile değilmiş ne demeye şehrin en güzel meydanını işgal edecekmiş ki! Finalde dedikodular bertaraf edilmiş Attalos'un "mert bir delikanlı" olduğu savunması işe yaramış ve heykel saat kulesinin karşısına kondurulmuş. 

II. Attalos / Kalekapısı -Antalya / Meret Ovezov
Heykel, Roma Ulusal Müzesi'nde II. Attalos olduğu iddia edilen Roma dönemi eserinden ilham alınarak yapılmış. Ancak Roma'daki orijinali çıplak olarak betimlenmiş. Koskoca kral çıplak olur mu? Antalya'daki Attalos'a bir kumaş sarıvermişler. 
 Roma'ya yolumuz düşerse sansürsüz Attalos'u da görebiliriz belki:)

Yolum bu bahar yeniden II. Attalos'un şehrine düştü. Gittim kendisini de gördüm. Cinsel tercihi bir tarafa iyi ki orada duruyor Attalos! İnadına geçen zamanı işaret eden yaşlı saat kulesinin gölgesinde Akdeniz'i izliyor "mağrur ve akıncı". 

Kaleiçi ve liman

Konuyu tarihin dehlizlerinde karman çorman hale getirdikten sonra günümüz Antalya'sıyla ilgili genel izlenimler ve telaşlara geldi sıra. Yerli yabancı birçok gezginin hayranı olduğu bir şehir Antalya. Biz bu gidişimizde farklı yönlerini keşfetmeye çalıştık. Şehir merkezine yakın bir konumda bir otele yerleştik, toplu taşıma araçlarını kullandık, yeri geldi yürüdük. Antik kentleri, müzeleri, plajları, şelaleleri keşfetmeye çalıştık. İlgi alanımız doğrultusunda keyif alabileceğimiz mekanların peşine düştük. Bizim gibi kendi başına gidip keyfe keder dolaşacaklara bir fikir vermek bu yazının asıl amacı.  
Antalya şehir merkezinde birçok yer birbirine oldukça yakın. Ama bunu kendi kendimize keşfettik. Adres sorduğunuz herkes iyi kötü bir yer tarif ediyor ancak çoğu zaman tarifler sizi başka yerlere ulaştırıyor. Bir kere yeni açılan müzeleri zaten bilen yok! Bunları gösteren kahverengi tabelaya da doğrusu ben rastlamadım! Her şey bir tarafa Antalya Arkeoloji Müzesi'nin önünden geçip müzeyi bilmeyen belediye otobüsü şoförleri olduğuna şahit oldum. Behlül Dal Sinema Müzesi'ni ise hiç bulamadım. Zira adını bile duyan olmamış. Bu açıdan ulaşımda çalışanların (ki buna taksiciler de dahil) bilgilerinin sıklıkla güncellenmesi kesinlikle bir gereklilik.
Esasen karmaşık olmayan bir ulaşım ağı bulunuyor. 
Havaalanına indiğiniz andan itibaren otogar ve şehir merkezine giden belediye otobüsü bulabilirsiniz. İstanbul gibi sıkış tıkış da değil üstelik. Tabi havaalanı çalışanlarına sorarsanız "taksiye binin" cevabını alıyorsunuz. Daha bu mevsimde bu kadar bıkkın bir tavır göstermelerini garipsiyorum doğrusu. Yaza ne olur bu elemanların hali nice medeniyetin dil bilmez insanları geldikçe diye de düşünmeden edemiyorum. 


Hadrian Kapısı / M.S. 130
Hadrian Kapısı Kaleiçi'nde bulunuyor. Adres tarif ederken banka,fast food restoranları yerine tercih edilmeli :) Ne de olsa binlerce yıldır yerinde duruyor ve bir eşi daha yok:)

Şehirde mutlaka bilinmesi elzem olan yer Migros AVM. Her tarifin vazgeçilmez unsuru. Bir anlamda Taksim Meydanı. Diğer bir bilinmesi gereken yer 100.Yıl Bulvarı! Burası da bir çok adres tarifinin olmazsa olmazı. Aynı zamanda bu iki nokta toplu taşıma hatlarının kesişme rotalarını oluşturuyor.  


                                                Konyaaltı Plajı


İlk günümüzü Demre'de geçiriyoruz ki onu başka bir sefere detaylandıracağım. Sonraki günlerimizde Konyaaltı sahilinde bir otele yerleşiyoruz. Konyaaltı konum olarak şehir merkezine yakın. Üstelik başlı başına güzel bir yer. Plajda şimdiden denizin ve güneşin tadını çıkaranlar mevcut. Biz bu seferlik Nisan'da kulaç atanlara katılamasak da gelecekte bir gün katılacağımız notunu zihnimize alıyoruz. 
Ufak tefek yağmur geçişleri olsa da hava durumu bizi çok üzmüyor. Güneşten gözümüzü açamadığımız bir anda şimşekler çakıyor mesela. Biraz İstanbul gibi ama daha karmaşık şekilde gerçekleşiyor atmosfer olayları.
Özellikle ören yerlerini keşfetmeye niyetlenenler için bahar çok uygun. Bunu yazın da Antalya tecrübesi olan biri olarak hatırlatmak isterim. Yalnız baharın cilvesiyle Aspendos'da tiyatro restorasyonda. Haziran ayına yetişecekmiş. Şu sıralar gideceklere listeye başka antik kentler eklemelerini öneriyorum. Artık Aspendos'u da başka bahara görürüz...
Antalya'da yeme içme konusunda fazla maceraya atılmadık. Gitmeden nerelerde neler yenir konusunu şöyle bir incelemiştim. Çıkan sonuçtan kendimize bir karma yaptık. Bunlardan en beğendiklerimiz, "bir daha ki sefere yine gideriz" dediklerimizi de aynen aktarıyorum. Mekanlardan biri Antalya'nın ünlü ve eski restoranlarından 7 Mehmet. Yorucu bir günün ardından ferah bir Akdeniz manzarası eşliğinde güzel yemekler yiyebilirsiniz. Çalışanların önerilerine uymanızı tavsiye ederim. İç pilavlı ince et kesinlikle denenmeli. Mevsime uygun taze yeşilliklerle yapılmış avakadolu salatanın da performansı çok başarılıydı. En zayıf halka olarak mezeleri gösterebilirim. Böylesi güzel ana yemeklerin gölgesinde kalıyor sanki mezeler birazcık. Son olarak burayla ilgili olarak rezervasyon yaptırmanızı öneriyorum. Kalabalık ve popüler bir mekan. Bu nedenle her zaman yer bulunamayabilir. 
Tabi Akdeniz'e kadar gelmişiz balıksız olmaz. Antalya'nın çok ünlü balıkçıları bulunuyor. Biz bunlardan otelimize yürüme mesafesinde olan Konyaaltı Lara Balık Evi'ni tercih ettik. Gerek balıkları, gerek mezeleri, gerek çalışanları ile gerçekten çok kaliteli güzel bir restoran. Burada da sonsuz bir Akdeniz manzarası size eşlik ediyor. Yemekten sonra bize farklı bir kahve ikram ettiler. Hindistan cevizi aromalı bu kahvenin adını anımsayamasam da gidince isteyiniz:) Yine Lara Balık Evi için de rezervasyon yaptırmak akşamınızı riskten kurtarmak olacaktır.  
Kaleiçi'nde de birbirinden güzel kafeler, restoranlar gezinirken karşınıza çıkacaktır. Biz burada yine daha önce öve öve bitirilemeyen Leman Kültür'de yemek yedik. Şehir şehir birçok Leman Kültür görmüşler olarak en çok da bu şubeyi beğendik:) Fiyatlar makul, ortam eğlenceli ve rengarenk; üstüne yemekler de güzel olunca insan daha ne ister:)



Hiçbir tesir altında kalmadan, tamamen tesadüfen rastladığımız Fındık İçi de keyifli ve sevilesi bir yer. Kaleiçi'nde limana hakim konumda bulunan Fındık İçi tam bir mola mekanı. Fındık kadar bir dükkan. Ama minnacıklığı sizi yanıltmasın. Her türlü içecek ve çeşitli atıştırmalık yiyecekler bu ufacık mekanda hazırlanıyor. Açık havada üşümeyin diye şal (hatta kendi çapında battaniye demek de mümkün) servisi de mevcut. Burayı Trabzonlu bir beyefendi işletiyor. Sohbeti de çayı da çok keyifli. Minik balkondan tadını çıkara çıkara Akdeniz'e dalabilirsiniz. Fındık İçi, Kaleiçi'nde Oyuncak Müzesi'ne çok yakın bir konumda bulunuyor. Muhtemelen Kaleiçi müdavimlerinin bildiği bir mekan olsa da burayı biz keşfetmişiz gibi hissetmekteyim:)    
Yemek faslını Finike portakalı ile kapatıyorum. Finike'ye kadar sırf bu portakal için bile gidilir. Biz de gittik ve yedik! Hatta suyunu da içtik. Buralarda yediğimiz Finike portakalı ise bu işte kesinlikle bir yanlışlık var. Yani portakal deyip geçmeyin:)

Yivli Minareli Kaleiçi manzarası 


Kokulara takıntılı biri olarak Antalya kadar güzel kokan bir şehre rastlamadığımı belirtmek boynumun borcudur. Çiçek ve deniz kokusu müthiş biçimde sizi sarmalıyor. Kaç akşam yürürken "ne güzel bir koku" diye yüksek sesle dile getirdik bilemiyorum. Öylesine güçlü hissediliyor yani. Artık mevsimden mi? Bize denk geldiğinden mi? Yoksa bu gerçeğin ta kendisi mi? Orasını bilemiyorum. Sanki burada her şey dozajında. Şehirleşme zıvanadan çıkmamış, yeşilin tonları etrafa yayılmış, dağlar ve deniz tam yerinde buluşmuş gibi...

Verilere göre Antalya, geçtiğimiz yıl 12 milyon yabancı ziyaretçiyle Londra ve Paris'in ardından üçüncü sırada yer aldı. Antalya'nın bu ilgiyi fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Şehre gelen herkese en azından bilgilendirici bir harita ya da kitapçık verilebilir. Bunu hazırlamak ve sunmak öyle kocaman maliyetlere de sebep olmaz. Adım başı antik kentler, anıt yapılar ve doğa harikalarıyla süslenmiş bir kenti görmeye gelenler için önemli bir armağan olur. Kim bilir belki tatilinin her dakikasını şezlongun ucunda geçirecek birini otelinden çıkartır böyle bir broşür. Ya da kendi kendine Antalya'yı keşfedeceklere yol gösterir. En kötü ihtimalle Antalya'dan bir anı olarak saklanır. Böyle bir uygulama mevcutsa ve lakin bizi bulmamışsa birçok kişiyi de bulmuyor demektir.
Son olarak Antalya'ya takılan en ciddi kulptan da bahsedeyim de tam olsun:) Antalya sıcak. Evet! Hele yazın çok sıcak:) Sevdiğim her şey gibi sevdiğim şehirleri de ufak tefek kusurlarıyla birlikte seviyorum:)
 Daha anlatacaklarım var...Bitmedi:)

        

6 yorum:

  1. Şu son fotoğrafın güzelliğine ne demeli!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fotoğraflar anılarımızın dondurulmuş hali:) Vazgeçilmez:)

      Sil
  2. not: yivli cami aslında bir kilise. selçuklu döneminde meşhur alaeddin keykubat tarafından camiye çevrilmiş. (yivli minare yapısı zaten tipik selçuklu mimarisi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle:) Yakından o firuzeler öyle güzel parlıyor ki:) Gerçekten şaheser:)

      Sil
  3. Keyifle okunacak bir blog keşfetmenin mutluluğu var şu an üzerimde.
    İyi ki içerik hırsızlarının peşine düşmüşüm :)
    Antalya'ya birkaç yıl üst üste Temmuz sonu Ağustos başı aralığında gitmiştik.
    Yok böyle bir sıcak. Çevresindeki eşsiz güzellikleri bile tam göremiyor insan.
    Sayenizde adım adım tanıma şansı yakaladım.
    Teşekkürler, sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) İyi ki hırsızların peşine düşmüşsünüz sahiden :) Yoksa kim bilir ne vakit karşılaşacaktık:)

      Sil