3 Mayıs 2014 Cumartesi

Işık Ülkesi'nin kutsal kenti: Demre

Attalos'un portakal çiçeği, hanımeli ve deniz kokusuna kapılmış şehrini keşfetmeye Demre ile devam ediyoruz. Antalya ile Demre arası 140 km. Otogardan otobüse biniyoruz ve üç saati aşkın bir süre sonunda Demre'ye ulaşıyoruz. Demre'de doğrusu biraz buruk hissediyoruz. Yol üzerinde portakal ağaçlarıyla süslenmiş, baharın bütün baştan çıkarıcı renklerine bürünmüş Finike'de mola vermişiz. Anlaşılan Finike bizi ufak çapta büyülemiş. Bu nedenle ikindinin ağırlığının çökmeye başladığı Demre'de adeta bir Sonbahar hüznü yaşıyoruz. 


Demre ile özdeşleşen Myra kaya mezarları
Eşyalarımızdan kurtulup Aziz Nikolaos Kilisesi'ne doğru ilerlerken keyfimiz de yerine geliyor. Sokak aralarında gezinirken, ancak siyah beyaz bir vizörün aracılığıyla albümlere girmiş fotoğraflarda rastlanılan türden harika bir yerel mimari ile karşılaşıyoruz. Bin dallı bir sarmaşığın ya da erguvanın duvarlarına tutunduğu, önüne eski bir bisikletin alelade bırakıldığı ,beyaz badanalı köy evleri bize gösterişsiz bir güzelliğin içinde olduğumuzu anımsatıyor. 
Yol boyunca çevreyi inceliyoruz. 2000 yıl boyunca Likya'nın varsıllığını yaşamış Myra'nın varisi olan Demre'deyiz işte! Brutus bile geçmiş bu topraklardan, Havari Pavlos'un gemi değiştirdiği liman az ötemizde, şimdi de sıra bizde...
Aziz Nikolaos Kilisesi'ne yaklaşırken heyecan doruğa tırmanıyor. Bizans'tan gelmişiz Bizans'a misafir oluyoruz yeniden...Etrafta hiç turist olmamasıyla şaşkınız. Antalya'nın en fazla gelir getiren ören yerindeyiz. Burası her turizm sezonunda rekorlar kırıyor. Yani şans bizden yana. Güneşin renkten renge girerek batmaya yaklaştığı bir saatte ışıkla aşk yaşayan bir Bizans tapınağında bir başımıza akşamı karşılıyoruz. 


Aziz Nikolaos Kilisesi / Synthrononlu apsis *

Aziz Nikolaos'un Noel Baba'ya dönüşmesi... 


Ortaçağ boyunca Myra, Likya'nın en kıymetli kentlerinden biri olarak kalmaya devam etti. Bunun yegane sebebi 3. yüzyılın sonunda Patara da doğan Aziz Nikolaos'tu. Hristiyanlığın katışıksız ruhaniliğini benimseyen ve bunu inanlarla paylaşan Nikolaos,  adeta kusursuz bir fani örneğiydi. İnançlı Likya'da çocukların , denizcilerin, yoksulların, dermansız hastalığa düşenlerin ve bilim insanlarının eşsiz koruyucusu olarak ün salmıştı. Birçok iman eden göz, onun nice mucizelerine tanık olmuştu. Geceleri gizlice Myra sokaklarında dolaşır; belki çoğu zaman bir pencere altında dert dinlerdi. İhtiyaca göre hazırlanmış para, giysi, ilaç, yiyecek çoğu zaman evlerin önüne gizlice bırakılmış olurdu. Hatta bazı anlatılarda bu armağanların bacadan bile atıldığı olurdu! 

Kilisenin orijinal parçalarından olan mermer blok.
 Haçın kollarından birine yapılan denizci çapası Aziz Nikolaos'un denizcilerin koruyucusu olduğuna gönderme yapmaktadır.
Vakti zamanında Doğu Akdenizli gemiciler Aziz Nikolaos'un ikonalarını gemilerine asar onun koruyuculuğuna sığınırmış.
Aziz Nikolaos'un mucizeleri ve saygın kişiliğinin çevresinde gelişen uhrevi etki Myra'yı kısa sürede Hristiyanlık için önemli kentlerden biri haline getirdi. Hatta İmparator Konstantin Myra'yı "Tanrı'nın hizmetkarı kudretli Nikolaos'un üç kez kutsanmış kenti" olarak tanımlıyordu.**
Doğu Kilisesi'nin açık ara en sevilen ve en çok saygı gösterilen bu Aziz'in ölümünün ardından Myra halkı onu ebedi kılacak bir yol aradı. İlkin bir anıt inşa edildi. Ancak bu yeterli gelmedi. Myra haç yolları üzerindeydi ve bir sürü inanan, Aziz Nikolaos'un kutsal mezarını ziyarete gelmekteydi. Bunun üzerine çağın ruhuna uygun bir bazilika yapıldı. Artık Aziz'in mezarı bir Roma dönemi lahdinin içinde ve kendisine adanmış kutsal bir mekandaydı. Fakat ne yazık ki Myra'daki bu ibadethane Aziz'in ebedi istirahatgahı olamayacaktı. 1087 yılında İtalyan denizciler tarafından kemikleri Bari'ye kaçırıldı. Bu tarihten sonra Avrupa'da Aziz Nikolaos'un ünü katlanarak arttı. Zaman içinde Hollanda ve İskandinav gelenekleriyle Myralı Nikolaos'a atfedilen mucizeler harmanlandı. Ve ortaya Noel Baba adında Akdenizli olmaktan çok uzak bir popüler kültür imgesi çıktı.
Gerçek Aziz Nikolaos'a gelince,o halen Bari'deki Aziz Nikolaos Bazilikası'nda bulunmakta. Bir anlamda zorunlu ikametgahında...


İç mekandaki ışık etkileri muazzam.
Yapı ışıkla hayat buluyor sanki.
Özgün kasnaklı kubbesi yerinde olsa ortaya çıkacak etkiyi düşünmeden edemiyor insan....
Günümüzde Demre'deki Aziz Nikolaos Kilisesi de Noel Baba Müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Aziz Nikolaos Kilisesi gerek mimari üslubu, gerek süsleme programıyla heyecan verici bir Bizans görkemini yansıtır.
 Muhtelif zamanlarda yağmalara, depremlere göğüs germiş ve çeşitli onarımlardan geçmiştir. En önemli restorasyon Orta Bizans döneminde İmparator IX. Konstantin ile İmparatoriçe Zoe'nin hamiliğinde gerçekleşir. Bugün hacılara, ziyaretçilere ve sanat tutkunlarına heyecan veren fresklerin ve opus sectile adı verilen taban mozaiklerinin çoğu bu dönemde yapılmıştır. 

Deisis freski.
Ortada İsa yanında Vaftizci Yahya ve Meryem Ana.
Klasik ikonografinin vazgeçilmez sahnesi olan Deisis'te Vaftizci Yahya ve Meryem Ana günahkarlar için af dilerken gösterilir.
Aziz Nikolaos Kilisesi'nin dünyaca ünlü taban mozaikleri (Opus sectile)
Kilisedeki diğer köklü onarım 1862 tarihinde Rus Çarlığı'nın emriyle gerçekleştirilmiştir. Özgün kubbe kesme taştan büyük bir çapraz tonoza dönüştürülmüş ve yapıya orijinal kimliği ile örtüşmeyen çan kulesi eklenmiştir. Bu restorasyonu ünlü araştırmacı Cyril Mango "barbarca"*** olarak niteler ki yerden göğe kadar haklıdır.  
Çağlar boyu farklı bakış açılarıyla ilaveler yapılsa da Aziz Nikolaos Kilisesi inancın köklerini ruhunda taşıyan bir yapı olarak modern zamanlar için bile fazlasıyla etkileyici. Burada Ayasofya'nın anıtsallığından ziyade Aya İrini'nin sade atmosferini yakalıyorsunuz. Bin yılları aşmış bir mabette bin yıllardır hayat veren güneş bir kez daha batıyor. Güneşin ufukta kaybolmaya başlaması ziyaretçiler için de veda zamanı.  


Müze mağazasından Aziz Nikolaos formlu minyatür bir çan alıyorum. Üstü Aziz Nikolaos'u çan kısmı da Noel Baba'ya gönderme yapıyor. Bir anlamda yarı kutsal müze hatırası!
Müzeden ayrılırken konumuz Bari'deki Aziz'in kemiklerinin geri iadesi. Yıllar yılı bildiğimiz bu hikaye şu anda bizi her şeyden çok ilgilendiriyor. 
Günün sonunda müze çalışanlarının tavsiyesiyle gittiğimiz bir mekanda yemek yiyoruz. Kalacağımız yere doğru yürürken çoktan akşamın karanlığına karışmışız bile.   
Ertesi gün pırıl pırıl bir Akdeniz'e uyanıyoruz. 
Mutedil bir sıcaklığa enfes bir deniz eşlik ediyor. Akşamüstü ayrılırken mahzun olduğumuz Aziz Nikolaos Kilisesi'nin önünden geçiyoruz. İğne atsan yere düşmeyecek türden bir kalabalık dikkat çekiyor. Turist otobüslerinin biri gidip biri geliyor. 


Demre yakınlarındaki Beymelek Dalyanı bir doğa harikası.
Bu güzel manzarada ben de varım:)

Likya'nın Myra'sı...

Bizim için günün ilk durağı ise Antik Myra. Demre'de zaman yolculuğunun farklı bir durağındayız. 
"Işık Ülkesi" anlamına gelen Likya uzun süre Anadolu'nun büyük güçlerinden biri olmuş. Myra, bu büyük uygarlığın en göz alıcı şehri olma özelliğini Ortaçağ'ın sonuna dek sürdürmüş. Çağının kültür ve sanat merkezi olan Myra, bereketli toprakları ve doğal güzellikleriyle de öne çıkmış. Antik Myra'da kentin koruyucusu olarak Apollon'a ve kız kardeşi Artemis'e büyük önem verilmiş. Bugün bu değerli şehrin çok büyük bir bölümü Demre çayının yüzyıllar boyu taşıdığı alüvyonlar altında gün ışığına çıkacağı anı beklemekte. 

Myra kaya mezarları.
Karşımızda bir Likya nekropolü durmakta. Kayaya oyulmuş ev biçimli mezarlar. Hepsi değişik tipte yapılmış. Bazı çatılar düz bırakılırken bazıları üçgen olarak tasarlanmış. Antik tapınak mimarisini çağrıştıran örneklere de rastlamak mümkün. Mezarların birkaçı bütün bütün kayadan ayrılacak şekilde biçimlendirilmiş; bağımsız bir ev gibi görünüyor. Kabartmalı figürleri ve duygusal yazılarıyla sahiplerini anlatan mezarlar bile var. Mezar evlerden birinin üzerinde tespit edilmiş bir cümleyle biraz hüzünleniyoruz: 
"Moskhos Demetrios'un kızı Philiste'yi seviyor".

Tiyatroya ulaşan merdivenlerden kaya mezarları.
Demre tam bir sera şehri. Seracılık önemli bir geçim kaynağını oluşturuyor.
 Bu fotoğrafında fonunda da seralar görülüyor.


Esasen Myra da doğu ve batı olmak üzere iki nekropol bulunuyor. Biz şu anda batı nekropolündeyiz. Doğu nekropolü de benzer şekilde biçimlendirilmiş. Kaya üzerine gerçek boyutlarla 11 figürün işlendiği ünlü "Resimli Mezar" da doğu nekropolünde bulunuyor. 

Roma çağı eseri olan Myra tiyatrosu

Kaya mezarlarının hemen yanında 11000 kişilik devasa bir tiyatro yükseliyor. Tiyatronun oturma sıraları (cavea) kayaların üzerine konumlandırılmış. Yıllara boyun eğmemiş ama nice depremlerle, doğal afetlerle karşı karşıya kalmış. Böyle zamanlarda Likya'nın ileri gelenleri büyük meblağlar verip yapıyı yeniden inşa ettirmiş. Gün gelmiş klasik tragedyalar sergilenmiş bu sahnede, gün olmuş hayvanlar ve insanlar mücadele etmiş kıyasıya. Arena olarak da kullanılmış yani değişen düzene uygun biçimde. Gerçek bir yaşam sahnesi aslında bu tiyatro. 


Myra'dan tiyatro maskları

Yapının içinde birçok yazıt mevcut. Bunlar arasında gösteriler sırasında satış yapan esnafın ismini ve yerini işaret edenler çok ilgi çekici. Sesler, görüntüler, anılar ve hiç şüphesiz göz yaşları saklı bu taşlarda. Bize ait hatıralar da kaydediliyor şimdi. Ağır bir yükle geleceğe taşıyor kendini Myra. "Çok gördüm geçirdim ama vazgeçmedim" diyor sanki...


 Demre Antalya'nın en çok turist alan bölgesi. 
Burayı hem meteorolojik açıdan hem de keyfini çıkartmak açısından en uygun zaman Nisan-Mayıs ayları. 
Yaşayıp gördük:)

Aklımızda binlerce yıllık bir öyküyle Demre'den ayrılıyoruz. Andriake ve Üçağız bu durağın eksik parçaları olarak kalıyor. Likya'ya yapacağımız yeni bir yolculukla, eksik rotaları tamamlamayı umut ediyoruz... 
Her ne kadar Demre'yi geride bıraksak da Antalya yolculuğumuz henüz bitmedi... 

Tavsiyeler ve notlar:

Likya'yı keşfe çıkmayı planlayanlara değerli bilim ve kültür insanı Nevzat Çevik'in yazdığı "Taşların İzinde Likya" isimli kitap iyi bir yol arkadaşı olacaktır. 
Dilerseniz Antalya içerikli gezi yazılarımın ilkine "Attalos'un çiçek ve deniz kokan diyarı: Antalya" başlığına dokunarak ulaşabilirsiniz.

*Synthronon: Bazilikalarda apsisin içinde yer alan yarım yuvarlak oturma sıraları. Dini törenler sırasında görevli din adamlarının toplu halde oturmaları için düzenlenmiş olup özellikle Bizans ve Doğu Hıristiyan kiliselerine özgüdür. 
Apsis: Bir tapınak yapısı içinde doğrultu belirleyen, yarım daire planlı ve mihrabı içeren kısım. 
**Nevzat Çevik / Taşların İzinde Likya / Arkeoloji ve Sanat Yayınları / İstanbul 2002 /s. 105
***Cyril Mango/ Bizans Mimarisi /2006 / s.138