25 Ocak 2017 Çarşamba

Hain Astrolog'dan Burçlar

İşte şimdi gerçeklerle yüzleşme zamanı! Burcunuz Zodyak'ın en mükemmeli gibi mi görünüyor? Peki o zaman bir yoklama yapalım. Eşek Kafalı Koç, Hımbıl Boğa, İkiyüzlü İkizler, Sümsük Yengeç, Gösteriş Budalası Aslan, Pimpirikli Başak, Yalpalamakta Kararlı Terazi, Kalleş Akrep, Dengesiz Yay, Taş Kafa Oğlak, Münasebetsiz Kova, Sulu Göz Balık! İlk yumrukta yere serilmeyenlerle Hain Astrolog'un burcumuzu yerden yere vurduğu bu yazıya başlayabiliriz. Ve, evet bunlar sadece başlangıçtı!


Hain Astrolog'la çocukluk yaşlarımda tanıştım. Beyoğlu'nda adım başı bir kitapçı olduğu, Afa Kitabevi'nin öğrenci pasosuna indirim yaptığı, Kelepir Kitabevi'nin Beyoğlu ve Beşiktaş şubelerinde en ucuz kitapları sattığı, Sezen Aksu'nun Düş Bahçeleri'yle Onno'ya selam gönderdiği kaybolmuş bir çağdan söz ediyorum. İstiklal Caddesi'ne üç adım mesafedeki okulumda Halide Edip'in Handan'ını, Dostoyevski'nin Budalası ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'u aynı anda bana zerk edildiği zamanlardı. Mümtaz'ın Nuran'a olan aşkı , Handan'ın mektupları , Prens Mişkin'in çaresizliği derken tramvaylı İstiklal Caddesi kışı anlayamadığım sanat filmleri gibi görünüyordu gözüme. İşte o sıralar nasıl isyan ettiysem bir dizi tuhaf isimli ama gerçekten komik kitap satın almıştım. Bunların neredeyse hepsi zaman içinde kaybolurken bir tanesi lime lime olmasına rağmen eksiksiz biçimde benimle kalmayı sürdürdü: Hain Astrolog'dan Pimpirikli Başak!
Alışılmışın aksine bütün Zodyak ahalisini muhteşem bir üslupla hicveden ya da daha popüler tabirle gömen bir burç kitabı. Bugünden bakınca keşke bütün seriye sahip olabilseydim diyebileceğim kadar matrak bir seri. Tabi bu belki Başak burcunun astrolojiyle olan kısıtlı ilişkisiyle ve Zodyak'ın diğer "muhteşemlerine" karşılık kendini pek de muhteşem bulmuyor olmasından kaynaklanıyor olabilir. Veya zaman içinde ben, kitap elime her geçtiğinde tekrar tekrar okuduğumdan içindeki salvolara karşı aldırmaz bir tavır takınmış da olabilirim! Hain Astrolog serisi şu anda piyasada bulunmuyor ama ben bütün burçların arka kapaklarındaki birkaç satırlık özetleri, bütün Zodyak ahalisi aşkına bu yazıda bir araya getirdim! 



Eşek Kafalı Koç

"Koç, insana saçını başını yoldurtacak kadar dik kafalı bir tiptir. Kendini üstün görmeye muazzam eğilimlidir. Kural olarak işlerin aslı esasıyla değil fuzuli kısmıyla uğraşır. Hiçbir zaman pek isabetli olayan görüşleriyle herkesin kalbini kırar. Paslanmış el bombası kadar patlayıcıdır. Koç burcunun adı gerçekte aptal koyun olmalıydı."





Hımbıl Boğa

"Boğa bir istikrar şampiyonudur. Mesela naifliği ömür boyu sürer ve herhangi bir şey öğrenmeye de aynı kararlılıkla direnebilir. Rahatına da müthiş düşkündür. Huzur ve sükuna tapar. Kendini ve hayatı anlama yeteneği boğadan esirgenmiştir. Ay sonunda hesap denk geliyorsa boğanın kendinden memnun olmaması için sebep yoktur."


İkiyüzlü İkizler

"İkizler boş konuşmak dışında kayda değer faaliyeti olmayan, sözüne güvenilmez, görüşleri dikkate alınmaya değemez, aklı bir karış havada, işe yaramaz tipin tekidir. Konuşma ustalığı ve öğrenme merakı inkar edilemez. Pazarlık, iş bağlama, ikna gibi dallarda şampiyonlukları vardır. Hatta yaratıcıdır da: Dün söylediklerinin aksini tepki yaratmadan ileri sürmek gibi maharetleri çok gelişmiştir."





Sümsük Yengeç

"Yengeç bu dünyada, yok, kendi küçük dünyasında, kimse tarafından anlaşılmayan bir ütopyacı olduğuna inanır.Kendine sorarsanız duygulu, şefkatli, saf-temizdir. Tabii gerçek başkadır: Dakikada sekiz kere değişen ruh hali, aşırı hassasiyeti (alınganlık da diyebiliriz), mülk düşkünlüğü, kendinden hoşnutluğu ve benmerkezciğiliği ile hiç de iç açıcı bir yaratık değildir. Bütün burçlar içinde huzur ve düzene en çok düşkün olanıdır. "



Gösteriş Budalası Aslan

"Aslan doğuştan kaybeder. Bütün haşmetli özelliklerine rağmen bunun böyle olması, herkesin ve her şeyin hakimi olmak için yaratıldığına inanmasındandır. Reistir, şeftir, abidir, her cinsten kraldır, önderdir, kurtarıcıdır. Projektörlerin sürekli kendilerine çevrilmesini istediklerinden sık sık Boğaz vapurlarının önüne atlayıp güçlükle kurtarılan aslanlar az değildir." 




Pimpirikli Başak

"Başak pek bilgili ve pratik biri olduğuna inandığı için, başaklarla birlikte yaşayan insanların hayatı genellikle başağın elini sürdüğü işi toparlama çabasıyla geçer. Başağın pratiklik dediği, en gereksiz ayrıntılara boğulmaktır. Onun gözünde düzen kavramına uymayan her şey kaos belirtisidir. Hoşgörüsüzlük gösterebileceği durumları artırmak için başak sigara içmez, içki içmez."





Yalpalamakta Kararlı Terazi

"Terazi her şeyi analiz etmeye, her şeye dair tezler geliştirmeye bayılır. Onun günlük laf salatası üretimiyle dünyada açlık sorunu çözülebilirdi. Çok kişinin terazinin cazibesi sandığı şey de tezgahtar yapaylığıyla iş icabı planlı gülümseme karışımıdır. Müthiş kararsızlığı ve çekingenliğiyle, karar vermesi gereken her durumda yerlere yapışır ve karar gerektirmeyen en kolay yolu bulup devam eder." 



Kalleş Akrep

"Kıskançlık, hilebazlık, dediğim dedikçilik, intikam tutkusu, güvenilmezlik, iktidar hırsı, inat...Maşallah! Sırf kendi varlığını kanıtlamak için akrep herkesin hayatını altüst edebilir. Akrep başkalarını ışıltısıyla kandırır, doyurulmamış arzularla sonsuz bir mücadeleden ibaret olan hayatına katar ve kurban eder."




Dengesiz Yay

"Üç günden fazla evde oturduğunda derhal biti kanlanır. Gerekli gereksiz her şeyi öğrenmeye çalışır. Edindiği bilgiyi hafızasında ancak sindirim süresince tutar. Güya iyimser diye övülür. Aslında en olmayacak durumda olayların iyi yanlarını görmeye çabalar. Tanrılara kurban edilmek için sunağa yatırıldığında çevresindekilerin birden din değiştireceğini umabilir."



Taş Kafa Oğlak

"Kötümserdir, dik kafalıdır, otoriterdir, otoriteye tapınır. Hemen tabi olur ve gözlerini iktidar koltuğuna diker. Esnek değildir, uyumsuzdur, kurudur, mizahtan anlamaz, hırslıdır, tek kuruşun hesabını yapar. Gençken yaşlı, yaşlandığında gençtir. Enerjisi o kadar fazladır ki, kapıştığınız ya da size aşık olan oğlak hayatınızı karartabilir. Bazı iyi özellikleri de vardır."   


Münasebetsiz Kova

"Profesyonel ruh terbiyecisidir. Kova burcunu icat edildiği günden bugüne kadar hatırı sayılır miktarda psikolojik felakete ve sonunda herkesi kül eden ruhsal yangınlara yol açmıştır. Kovanın alkolle ilişkisi burcunun adının sürahi olduğunu düşündürür. Yalnızlığa katlanamaz, yani bütün insanlar sürekli olarak kovaların tehdidi altındadır. Devamlı kıpır kıpırdır, insana rahat huzur vermez. Özgünlük uğruna bin türlü abuk sabuk işle uğraşabilir, boynuna kravat diye uzatma kablosu takabilir."



Sulu Göz Balık

"Bu dünyada yaşamıyormuş gibi davranma lüksünü kendinde gören, yerinden kıpırdamaya üşenen, kararsız, yüzünde sürekli çaresizlik ifadesi, omuzları çökük bir köşede pinekleyen fuzuli bir yaratıktır. Filozof olmasına filozoftur ama kenar meyhanelerde masanıza oturup gecenizi berbat eden cinsten. Hüzne tutkuludur, hüzünlenme ayinlerine bayılır. Başkalarına destek olmanın ilginç yollarını bulmuştur: Alkolik arkadaşlarının elinden içki şişesini alacağına oturup onunla birlikte yere serilene kadar kafa çeker."

Veda Busesi

İşte böyle dostlar, haksızlığa uğradığınızı mı düşünüyorsunuz? Yoksa sizin burcunuz "bir melek" mi? Ne zaman biri karşıma geçip burcuyla ilgili güzel bir şeyler söylese aklıma bu serinin başlıkları geliyor. Elimde olmadan, gülüyorum...

Kitaplığımın değerli üyesi Pimpirikli Başak'tan yola çıkarak söylemeliyim ki ufak tefek yazım hatalarına rağmen seri çok iyi Türkçeleştirilmiş. Kişiler örnek verilirken ünlülere atıfta bulunuluyor ve çeviride yerli ünlülere de değiniliyor ki bu tabloyu kafanızda oturtturmak için fevkalade. Tarihi olaylarda burcunuzun rolü de ufak dozlar halinde ve yine aynı esprili dille anlatılıyor. Başak, Başak dedim ama artık Hain Astrolog'un gözünden Başak'ı başka bir vakit anlatırım. Kim bilir belki bu arada Hımbıl Boğalar, Kalleş Akrepler, Münasebetsiz Kovalar falan da elime geçer. Daha uzun uzun burçları çekiştirme fırsatım olur...   


*Fotoğraflar ve "..." kitap özetleri www.iletisim.com.tr 'den alınmıştır. 






21 Ocak 2017 Cumartesi

İstanbul'da olup İstanbul'dan uzakta olmak: Şile

Yazın iliklerimize kadar işlediği günlerden bir yazıyla karşınızdayım. Yazın başında İDO'nun yolcuları için hazırladığı Sealife için İstanbul'un pek bilmediğim sahilini köşe bucak dolaştım, fotoğrafladım. Yazı yayımlandı, hatta arşive kaldırıldı ve şimdi de kendi kişisel tarihime Şile'yi katmanın zamanı geldi!  Şile'de muhteşem kumların içinde çiçekler gibi uzanan şemsiyeli plajlardan,  tertemiz havasını içime çektiğim yemyeşil ormanlar, mor çiçeklerin tırmandığı ahşap evlerle süslü şirin sokaklardan geçtim. İstanbul'un Karadeniz'e bakan kıyılarında, İstanbul'da olup İstanbul'da olduğumu unuttuğum bir yer oldu Şile...Sımsıcak günlerin anlatısıyla Ocak ayına kısa bir mola...


Adı bir zamanlar “Shila” olan bu güzel kasaba binlerce yıllık bir geçmişe sahip. Doğal korunaklı limanı ve sayısız mağarasıyla erken çağlardan itibaren insanların yerleştiği bir bölge olmuş Şile. Hititlerden Friglere, Lidyalılardan Romalılara kadar birçok uygarlık gelmiş geçmiş bu topraklardan.  Zaman içinde yağmalanmış, efsanelere konu olmuş, doğal güzellikleri imparatorların bile gözlerini kamaştırmış Şile’ye hakim bir tepeden görme isteğiyle Maşatlık Tepe’ye doğru ilerliyorum. Maşatlık Tepe, bir tarafı karanlık gecelerde denizlere yoldaşlık eden Şile Feneri’ne diğer tarafı üzerinde Cenevizlerden kalma kalenin bulunduğu kayalıklara hakim bir noktada.  Üstelik bölgede martılarla birlikte yaşayan tepeli karabatakların yerleşim alanı olan adacıkları da Maşatlık Tepe’den rahatça izlenebiliyor.



İyot Beach

Ayazma Plajı

Ara sokaklara süzülerek sahile doğru ilerlemeye karar veriyorum. Daracık sokaklar, çiçeklerin gövdesini kuşattığı cumbalı ahşap evlerin arasında kayboluyorum. Vizörüme bir dönemin tanıdığı olan kapılarla, pencereler dolarken, Şile’yi saran iyot kokusu da içime doluyor. Şile’nin büyüklüğüyle nam salmış fenerinin yanına kadar gidiyorum. 1859’dan beri Karadeniz’i aşmaya çalışan denizcilere yol gösteriyor. Bir vakitler fitilli gaz lambasıyla çalışan fener, şimdi modern tekniklerle ışık saçıyor denize.  Çocukların oynadığı, bisikletli gençlerin etrafta pervane olduğu sokaklarda karşıma fotoğraf tutkunları ve değişik milletlerden seyahat tutkunları çıkıyor.  Bir süre sonra deniz kıyısında buluyorum kendimi. Bütün Şile fotoğraflarının vazgeçilmez fonu Şile adacıkları ve Ceneviz Kalesi şimdi çok yakınımda. Hatta bu fonun tam içinde olmak için adacıklardan birinin üzerinde kurulmuş olan İyot Cafe Beach’e uğruyorum. 

Karina Restoran
Vira Restoran
Fusha Restoran
Mihman Balık
Marin Balık
Şile Balıkçı Barınağı'nın müdavimi Mestan

Denizin tadını çıkarmak için Şile’de merkezden çok uzaklaşmaya gerek yok. Zira Şile’nin üç mavi bayraklı plajından biri olan Ayazma şehir merkezinde yer alıyor. Ayazma Plajı gerek kumsalı gerek iskeleleriyle deniz keyfini doyasıya yaşatıyor. Şile’nin romantik manzaralara açılan restoranları da Ayazma Plajı’na yürüme mesafesinde yer alıyor.  Sımsıcak atmosferi ve kusursuz manzarasıyla upuzun bir kahvaltıyla güne başlamak üzere Karina Restoran’a gitmek şart oluyor.
Denizin hayat verdiği bu güzel kasabanın sofralarını envai çeşit deniz ürünü süslüyor. Denizden yeni çıkmış taze balıklar ve bölgenin taze otlarıyla hazırlanmış mezelerle açılan sofralar böyle bir yolculuğun olmazsa olmazı.  Marin Balık, Mihman Balık Restoran, Vira Restoran gibi mekanlar Şile’nin denizle iç içe mekanları.  Şile’nin romantik manzarasını, muhteşem lezzetlerle birleştiren Fusha Restoran’sa dünyanın her köşesinden müdavimleri olan bir yer. Güne veda etmek, güneşin gümüş rengi ışıklarının kızıla döndüğü anları yakalamak içinse en doğru adres Şile balıkçı barınağındaki küçük kahve. Ayaklarınıza kahvenin gediklisi Mestan kedi sürtünürken, siz de keyifle çayınızı yudumlayabilirsiniz. Burada insan saatler geçirebilir. Martı çığlıkları güneşi uğurlar ve yıldızlar takaların arasından suya yansır ama yine de zaman akmıyormuş gibi hissedersiniz.

İstanbul'u süsleyen bütün çiçekler Şile'de hayat buluyor.
Erol Çiçekçilik'ten taflanlar ve ortancalar  
Akçakese Köyü

Akçakese Koyu





Tadım Gözleme'nin Boşnak mantısı

Şile’de gezinirken İstanbul çok gerilerde kalan bir hatıraya dönüşüyor. Orman örtüsü, doğal ortamında karşınıza çıkan hayvanlar, çifti çubuğuyla uğraşan güler yüzlü köylüleriyle Şile’nin İstanbul’un bir ilçesi olduğu fikri gerçekdışı geliyor. Merkezden uzaklaşıp Şile’nin köylerine doğru yol alıyorum. Şile’nin elli yedi köyü bulunuyor. 
 Çok kültürlü yapısı ve yerel gelenekleri devam ettiren bu köyler Şile’nin en önemli zenginliği. Yol boyu rüya gibi koylar, uçsuz bucaksız çiçek bahçeleri, çobanıyla etrafta koşturan keçi sürüleri, insanın içini ısıtan sohbetiyle köylülere rastlıyorum. Deniziyle gönlümüzü fetheden şehrin tabiatla bütünleşmiş haline vurulmamak nafile bir çaba. Şile Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Tümay Bey’in tavsiyesiyle, Yeniköy’e vardığımda Tadım Gözleme’ye uğruyorum. Tadım Gözleme’de mutlaka tadılması gereken lezzet Boşnak mantısı. Yeni açılmış, çıtır çıtır hamuruyla Tadım’ın Boşnak mantısı damağımda yer ediyor. Kamandere Köyü’ne doğru ilerlerken çamura bulanmış mandalara bir selam vererek Saklı Göl’e konduruyorum kendimi. Saklı Göl, adının hakkını veren gizli bir vaha gibi. Şile’nin her köşesini süsleyen orman örtüsü burayı da dantel gibi kuşatmış durumda.  Ağaçlardan oluşan örtünün ortasında suni bir göl salınıyor. Ama gölün öyle olağan bir hali var ki sanki oldum olası hep bu ağaçların arasındaymış gibi bir izlenim yaratıyor. Şile de birçok yer gibi doğa yürüyüşleri için Saklı Göl de son derece elverişli. Gölün etrafında ahşap platformlara yayılmış kahvaltı servisi yapan restoranlar bulunuyor. Çevre piknik yapmak, doğa fotoğrafı çekmek için ideal. Tabiatın mis gibi kollarından çıkıp yeniden denize kavuşmak istiyorum. Yeni durağım Yeşilçam’ın birçok kült filmine mekan olmuş Akçakese Köyü ve aynı isimle anılan pırıl pırıl koy. Akçakese Koyu tertemiz kumsalı, billur gibi denizi, dalgaların yüzyıllarca biçimlendirdiği kayalarıyla tropik bir ada havası yaratıyor. Akçakese Koyu’nu görüp hayran olmamak imkansız.  Gözlerim kayaların dibine kurulmuş çadırlara takılıyor. Gece burada uyumanın nasıl bir keyif olduğunu düşünmeden edemiyorum.

Saklı Göl

Saklı Göl

Masal diyarı gibi: Ağva

Şile kendi içinde küçük bir kent gibi. Az ötesinde yer alan Ağva bu küçük kentin popüler gezi rotası. Şile’den Ağva’ya uzanırken yılları devirmiş köy evleri, masal gibi manzaraları geride bırakıyorum. Yol üzerinde bir aile işletmesi olan Akkaya Çiftliği’ni görünce ister istemez mola zamanı geliyor. Yemyeşil bir doğanın ortasında atlar, ördekler, tavuklar ve bunların çevrelediği masalar. Akkaya Çiftliği günün her öğününde temiz hava, bol gıda sunan bir kır restoranı.

Akkaya Çiftliği

Robinson Beach

Göksu
Robin's Nest Otel

Mints Otel


Kilimli Koyu

Ağva yolunda karşıma birçok plaj çıkıyor. Robinson Beach’in aydınlık, ışıl ışıl manzarasına bırakıyorum kendimi. Çiftlikler, plajlar derken iki dere ve bir denizin çevrelediği Ağva doğanın sihirli değneğinin yarattığı mucizeye dalıp gidiyorum. Göksu ve Yeşilçay Ağva’nın yaşam kaynağı. Göksu deresi Ağva’ya gelenlerin gözlerini kamaştıran bir cazibe merkezi. Zümrüt yeşili ağaçlar arasında sıralanan ahşap otelleriyle konaklamak için Şile’nin vazgeçilmez alanlarından. Göksu’da kanoyla gezinti yapmak, bir yakadan diğerine tekneyle geçmek, deniz bisikleti kiralayıp denize kadar inebilirsiniz.  Göksu Deresi kıyısında Robin’s Nest Otel’in tabiatın uzantısı gibi görünen restoranında ya da Mints Otel’in sakin havasında doğanın sesini dinleyebilirsiniz. Göksu kıyısı vakur tavrıyla gezginleri bırakmak istemese de Ağva’yı keşfetmek için sadece bir başlangıç.  Ağva’da deniz başka güzel, Yeşilçay’ın kıyı boyu bambaşka güzel. Hele fırsatınız varsa rotayı Ağva’nın az bilinen koylarından Kilimli’ye çevirmekte fayda var.  Farklı formlardaki kayalar arasında nazlanan Karadeniz ve sahildeki beyaz kumuyla Kilimli Koyu gerçekten saklı bir cennet.

Sözün dokumaya dökülmesi: Şile Bezi

Şile’de maharetli ellerin emeğiyle ortaya çıkıp, şöhreti dünyaya yayılan bir marka var “Şile Bezi”.  Buralara kadar gelmişken gerçek Şile Bezi’nin izini sürmemek olmaz.   Zamanımızda gerçek Şile bezine ulaşmak oldukça güç. Ama Şile’de geleneksel yöntemleri takip ederek, eski dokuma tezgahlarıyla Şile bezi üretimini sürdüren yerler de yok değil. Yerel birkaç atölyeyle birlikte geleneksel metotlarla üretimi sürdüren yerlerin başında Şile Belediyesi Şile Bezi El Sanatları Merkezi geliyor. Şile bezi, bez ayağı tekniğiyle dokunan bürümcük dokumadır. Bürümcük dokumada iplikler büküm oranına göre boyut kazanır. Böylece hem dokuma kendi doğal desenini oluşturur, hem de buruşuk yapısı nedeniyle vücuda yapışmadığı için ısı yalıtımı sağlar. Upuzun ve emek isteyen bir süreç Şile bezinin yaşamla buluşması. En kaliteli ham pamuktan iplerin bakır kazanlarda su ve un karışımında kaynamasıyla başlayan üretim, dokuma çözgüsünün hazırlanması, ipliğin usta ellerle dokunmasıyla bile sonlanmıyor.  Dokunan Şile bezleri Karadeniz’in tuzlu sularında yıkanıp Şile sahillerinde kurutuluyor. Nihayetinde Şileli kadınların ruhundan taşan biçimleri yansıttıkları nakışlarla süsleniyor Şile bezi. Ve sonunda saf Şileli bir kimlikle çıkıyor karşımıza, kendi hikayesi, kendi karakteriyle giriyor hayatımıza.

Şile Belediyesi Şile Bezi El Sanatları Merkezi
Şile Belediyesi Şile Bezi El Sanatları Merkezi

Tamamen doğal yöntemlerle üretilen Şile bezi, her türlü kimyasaldan uzak, katışıksız bir ürün. Şairlere ilham vermiş bu özgün dokuma dünyanın dört bir köşesine ihraç edilmekte. Şile bezi yerli ve yabancı moda tasarımcılarının da ilgisini çekmiş bir ürün. Son yıllarda Şile bezi rahatlığı ve doğallığıyla modaya yön veren organizasyonlarda yerini aldı. Şile bezini daha geniş kitlelere tanıtmak amacıyla Şile’de her yıl düzenlenen bir organizasyon var: Uluslar arası Şile Bezi Kültür ve Sanat Festivali.  Şile bezi adına yapılan bu festival sayesinde yerli yabancı birçok el sanatı ustası bir araya gelip ürünlerini sergiliyor. Farklı kültürlerin yerel sanatlarını birinci ağızdan izleme imkanı sunan festival her geçen sene daha büyük coşkuyla kutlanıyor. Bu yıl 8-14 Ağustos tarihlerinde yapılacak festival, yine dünyanın değişik köşelerinde geleneksel sanatlarını sürdüren sanatçıları ağırlayacak. Organizasyon süresince bazı ürünlerin yapım aşamasını görmek veya üretim süreciyle ilgili bilgi almak mümkün olacak. Üstelik çeşitli stantlarla satışa sunulacak el emeği ürünler festival ziyaretçilerine farklı bir alışveriş deneyimi yaşatacak.   Festival zamanı gidemeseniz de Şile’de başta Üsküdar Caddesi olmak üzere hemen her yerde Şile bezi ürünler satan butiklerden Şile anılarınızı hep canlı kılacak Şile bezinden dokunmuş giysiler, çantalar, şallar alabilirsiniz. 

Yeryüzü Pazarı: Katıksız ve doğal

Yemyeşil ormanların, verimli toprakların, tertemiz havanın egemenliğinde bir kasaba Şile. Köylüler hep hummalı çalışmalar içinde. Şile insanının özverili üretim faaliyeti Şile toprağının bereketiyle harmanlanınca ortaya çıkan ürünler harika fikirleri esinlemiş. Bir yıldır Cuma ve Pazar günleri Şile’de Yeryüzü Pazarı kuruluyor. Yeryüzü Pazarı sağlıklı beslenmenin kaynağı. Yeryüzü Pazarı ilk olarak İtalya’da ortaya çıkmış. Oluşumun dünyada bilinen adı Slow Food.  Şöyle bir Pazar düşünün, aracı olmadan köylü kendi ürettiği ürünü satıyor, tezgahtaki ürünler 40 kilometrelik alan içinde yetiştiriliyor, üretim için ata tohumu ve geleneksel yöntemler kullanılıyor, taze ve doğal ürünler pazarın bütün tezgahlarında arzı endam ediyor.  İstanbul’un bu kadar yakınında inanılmaz görünse de Şile Yeryüzü Pazarı bir yıldır bütün ziyaretçilerini bu ve daha bunun gibi birçok sağlıklı kriteri sağlayan ürünlerle besliyor.  “Organik” etiketini gördüğümüz ürünlerde bile şüpheye düştüğümüz şu günlerde Yeryüzü Pazarı’nın sürekli uluslararası ölçekte denetlendiğini de belirtmek isterim. Bu tamamen doğal pazarın tezgahlarında her türlü sebze meyvenin yanında reçel, yoğurt, süt, yumurta, sirke,  mısır unu, peynir, ekmek, tereyağı, Şile bezi gibi ürünlere de yer veriliyor. Yine de pazarın en gözde ürünleri Şile’de yetişen ve dünyanın en ünlü mantarlarıyla aynı kulvarda gösterilen mantarı ve dillere destan kestane balı.  Üstüne tereyağını yapan, yoğurdu mayalayan, soğanı yetiştiren çiftçilerle sohbet etme imkanı. Yabancı hissettirmeyen ve huzurlu bir alışveriş ortamı Yeryüzü Pazarı. Haftanın iki günü Şile’ye uğramak için de tatlı bir bahane.

 

Öneriler, Püf Noktaları


Yılın her mevsimi davetkar bir kasaba Şile. Kimileri kar altındayken seviyor Şile’yi kimileri doğanın yeniden canlandığı ilkbaharda. Hele yaz gelmişse koylarıyla, plajlarıyla tatil merkezine dönüşen kasaba, sonbaharda mantar turları nedeniyle ilgi odağı. Şile’de yetişen mantar türleri oldukça kaliteli bu nedenle talep mantar mevsiminde konunun meraklıları Şile’ye akın ediyor. Gerek deniz gerek doğa turizmini aynı anda sunabilen Şile’de her bütçeye uygun konaklama alternatifi bulunuyor. Yasemin Suit, Tümay Pansiyon/Apart  Şile merkezinden uzaklaşmadan keyifle kalınabilecek mekanlardan. 

16 Ocak 2017 Pazartesi

Batum "Mucizevi ve Aşık" (4)

Karadeniz'in vizesiz ve hatta pasaportsuz tatil rotası Batum'un son yazısıyla yine güneşin zirve yaptığı yaz günlerindeyim. Pusulam dünyanın en büyük botanik parklarından biri olan Batum Botanik Bahçesi'ni işaret ediyor. Şehir merkezine 10 km mesafede ve dile kolay 108 hektarlık bir alanda, masmavi bir denizle sarmaş dolaş bir burunda yer alıyor. Yazın yerli yabancı bütün Batum'un en gözde mekanlarından biri burası. Önümüze atlası alırsak, neredeyse dünyanın bütün enlem ve boylamlarında yetişen bitki türlerini bu bahçede görmek olası. Artık  Asya mı dersiniz, Amerika mı istersiniz, Meksika'dan geçip Himalayalar'a mı uzanmak hevesindesiniz, yoksa  Avusturalya'dan Akdeniz'e ani bir dönüş peşinde misiniz, işte 108 hektara yedi iklim dört bucağı sığdırmış adamlar. Bu adamlardan en önemlisi Rus Botanik Bilimci Andrey Nikolayeviç Krasnov (1862-1914). Kendisi
 Rus tarihiyle birazcık ilgilenenlerin bileyakından tanıdığı General Pyotr Krasnov'un da ağabeyi oluyor. Krasnov kardeşler bu parkın ortaya çıkması için yoğun çaba sarf etmiş. Uzak ülkelerden fidanlar ve tohumlar getirmek için dönemin koşullarını sonuna kadar zorlamışlar. Parkın resmi olarak açılması 3 Kasım 1912 tarihinde gerçekleşmiş. Ekim Devrimi'nin ardından buraya büyük ihtimam gösterilmiş ve Sovyetler'i uluslararası ölçekte gururlandıran bir yer olarak öne çıkarılmış. O kadar ki günümüzde 2000'den fazla bitki ve ağaç türüne ev sahipliği yapan Batum Botanik Bahçesi'nin , Sovyetler Birliği dağılmadan önce bu rakamdan iki kat fazla türe sahip olduğu ifade ediliyor.


Andrey Nikolayeviç Krasnov (1862-1914)
Parkın içinde, bu muhteşem parkın kurucusuyla da karşılaşıyoruz.


 İklimi nedeniyle  Batum genel olarak yılın neredeyse tamamında yeşili muhafaza edebilen bir şehir. Bu sebepten hangi mevsimde olursa olsun Batum Botanik Parkı'nı gezi programınıza alabilirsiniz. Şehir merkezinden otobüslerle ya da bir taksiyle ulaşabileceğiniz kadar yakın bir mesafede. Mütevazı girişinden bilet aldıktan sonra kendinizi Lara Croft'ın hoplayıp zıpladığı ormanda gibi hissedeceksiniz. Her ağacın, her bitkinin açıklamalarını okuyarak ilerlemek çok zamanınızı alacak. Arada Nikolayeviç Krasnov'un izlerine rastlayacaksınız. Zira kendisi yaşamını buraya adadığından evi ve mezarı halen burada.
Yürüyerek gezerken mutlaka zorlanacaksınız ama turistik shuttle yapan araçlar imdadınıza yetişecek. Acıkırsanız parkın içlerinde bambulardan yapılmış küçük pizzacılara, kahvelere rastlayacaksınız.  Biz de bu bambulu gölgeliklerden birinde kendimize bir Batum günü biterken yer bulduk. Adını okuyamadığım yerel bira eşliğinde harika bir pizza yedik. Daha önceki yazılarda değindiğim gibi hamur işi faslı Batum için çocuk oyuncağı. Fakat burada gezinirken pek ayrımına varamadığım sinekler (sinekgillerdenbir şeyler adları başka bir şey de olabilir) bu kısa moladan oldukça fazlaca nemalandılar. Günün yorgunluğuyla çok fark etmesem de ertesi sabah bacaklarımda kocaman şişler ve deli gibi kaşıntıyla uyandım. İstanbul'a döndüğümde bile kötü görünüyorlardı. Zaten ısırıklar o kadar şiştiler ki sonradan birer mor gölgeye dönüştüler. Bu noktada önlem almak artık ziyaretçilere kalmış, ben uyarımı yapıyorum, günah benden gidiyor!

Bu manzaraya sırtını verip, fotoğraf çekmek Batum Batonik Parkı'nın olmazsa olmazı.
Selfie çubuklarından yer bulabilirseniz, bilin ki çok şanslısınız.







Gövdesi iki yakayı birleştiren, dalları gökyüzüne uzanan capcanlı bir ağaç.
Adeta efsaneler çağından fırlamış, gelmiş gibi...
Üstünde poz vermek de serbest bu arada!

Diğer taraftan Batum Botanik Parkı'na geldiniz, mevsim yaz. Etrafta hasırını yere sermiş manzaraya tepeden bakanlar, kendi çapında ağaçlık bölgelerde olmamak kaydıyla piknik yapanlar göreceksiniz. Dahası mayolu, ıslak insanlara rastlayacak ve belki denize girmek isteyeceksiniz. O zaman parkın içinden geçen eski Gürcü demiryolunu takip edin, beyaz sütunlu eski bir istasyona gelince durun. İstasyonun önü alabildiğine Karadeniz, kendi halinde bir plaja sahip. Ama tabi şezlong, şemsiye gibi kıvır zıvırlar, cankurtaran gibi ehemmiyetli insanlar beklemeyin, çünkü yok. Yine de İsterseniz havlunuzu, serip denize atlayabilirsiniz. İşte bu satırlar hazırlıklı gidin ve o sıcakta denizle buluştuğunuzda beni bir an olsun hatırlayın diye yazıldı!







Nilüferler, sonsuza uzanan bambular, çiçekli tarhlar, ilk defa gördüğüm ağaçlar, nostaljik bir hava yaratan tren rayları ve açık biçimde hüzünlendiren eski bir istasyon; tam karşıda Karadeniz'in pusuna karışmış Batum silueti...
Bütün bir günü hiç sıkılmadan hibe edebileceğiniz ve hatta  sinekler sizi haşat etse de gittiğinize pişman olmayacağınız bir botanik bahçesi.  



Gonio Kalesi

Böyle yazıyı bitirmişim gibi oldu ama Batum'daki son durağım Gonio Kalesi'ni de anlatarak rekor sayıdaki Batum anlatısına son vermek niyetindeyim. 
Gonio Kalesi Çoruh Nehri ağzında kurulmuş, çağının önemli bir ticaret merkezi. İlk ortaya çıkışı Roma dönemine kadar uzanıyor. Roma İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekilmesiyle de Doğu Romalılar'ın yani Bizans'ın ve akabinde de Ayastefasnos'a kadar da Osmanlı himayesinde kalmış bir kale. Gonio zamana karşı kendini oldukça iyi korumuş durumda. Burçları, den danları, kanalizasyon sistemi, neredeyse her bir şeyi yerli yerinde. Kalede arkeolojik çalışma halen devam ediyor ama burayı özel kılan en önemli etken Aziz Matta.  Evet, İsa'nın on iki havarisinden biri olan Matta'dan söz ediyorum. Hatta Yeni Ahit'teki dört İncil'den ilkinin de yazarı oluyor kendileri. 

Gonio Kalesi


Gonio Kalesi'nde dilek ağacı izdihamı



İnanışa göre Havari Matta, İsa'nın öğretisini yaymaya uğraşırken bu topraklara kadar geliyor. Ecel de kendisini Gonio Kalesi'nde yakalıyor ve bu kutsal beden kaleye defnediliyor. Kısacası rivayet odur ki Havari Matta'nın fani bedeni bu kale içinde bir yerde gömülü. Bu tabi Gürcü arkeologlar tarafından kesin bilgi olarak lanse ediliyor. Ve ciddi biçimde parlatılıp servis ediliyor. Dolayısıyla birçok Hıristiyan için burası da bir haç rotası oluyor. Nitekim yılın belli dönemlerinde burada dünyanın farklı noktalarından gelen din adamları buluşup ayin yapıyor. Tabi inançlı Hıristiyanlar da hacı olmak için üşenmeyip buralara kadar geliyorlar. Aziz Matta'nın kutsal kişiliği yalnızca Hıristiyanlar'ı değil Batum'u ziyaret eden her dinden insanı da bir araya getiriyor. Kalenin içindeki büyük kuyuya yakın kocaman bir ağaç dilek ağacı olma görevini üstlenmiş. Neredeyse her yaprağı Aziz Matta'ya yollanmak üzere dileklerle doldurulmuş. Dilek ağacına yaklaşıp ben de bir dilekte bulunmayı ihmal etmiyorum elbette. Ayrıca ağacın üstünde çok fazla biniş kartı olması dikkatimden kaçmıyor. Birazcık inceleyince dilek ağacının ciddi ciddi Türkiye için mesai yaptığını anlıyorum. 
Ee ne diyordu Bulutsuzluk Özlemi "Bir umuttu yaşatan insanı"...
Böyle hem tarihi, hem kutsal, hem de umut vaadeden bir yer Gonio Kalesi. Benim Batum'dan ayrılmadan önce ziyaret ettiğim son alan olarak kayıtlara geçiyor zihnimde. 

Veda Busesi

Ve böylece nihayet Batum içerikli yazılarım sona erdi. En azından yeniden Batum'a gidene kadar...Belleğimde ışıl ışıl bir şehir olarak kaldı Batum. Sanırım biraz bu sebepten, biraz da uzun kaldığım için olsa gerek anlatacaklarım da uzadı gitti. Ve ben en sonunu umutla bitirebildim...
 "Aşkın ve Mucizenin Şehri Batum" bir gün yeniden buluşacağız, sen çok değişmiş olacaksın ve mutlaka ben de... 


*Batumlu yazıların tamamını okumak için tık tık:

Batum: "Mucizevi ve Aşık" (1)

Batum:  Mucizevi ve Aşık (2)

Batum: "Mucizevi ve Aşık (3)