6 Ağustos 2017 Pazar

Aspendos: Romantik ve Mağrur

Yaz bir ruh durumu olarak Kuzey Yarım Küre'de etkisini sürdürüyor şu sıralar. Kelimeler bu ruh durumunu tanımlamak için kifayetsiz gerçekten. Sanki Sonbahar hiç ağaçları kelleştirmeyecek, kış grisi göz bebeklerimizi çizmeyecek gibi bir gamsızlıkla yaza sarılıyoruz (Ah tabi ki sarılmalıyız da). Mavi parlak gök yüzü, asfaltı genleştiren güneş, ayakları itinayla yakan kum taneleri, rüzgara direnen ahşap şemsiyeler, ballı bademli koca bir külah dondurma, kırmızının en karmeni karpuz, makyajsız pür-i pak bir yüz, tiril tiril elbise, uzun günler, yıldızlı geceler, tercihen çarşaf misali deniz, pek tabi ki ille de Akdeniz...



Kulağa ezeli ve ebedi bir şarkı gibi gelen Akdeniz'de geçmişin insanlığa büyük armağanı Aspendos'a doğru inme, Attalos'un şehrinde aşkın ve mimarinin sihrine kapılma zamanı.   
Antalya'nın Serik ilçesinde Milat olmadan çok önce kurulan, çağının zengin ve ihtişamlı kenti Aspendos'dayız. Her ne kadar bölge agorasından, su kemerlerine kadar büyük bir yerleşimse de "Aspendos" dendiği anda o devasa tiyatro gelir akıllara. Vakti zamanında etkili ticaret yollarının üzerinde yer alan, bu sebepten de Anadolu'da sefere çıkmış her komutanın sahip olmak istediği Aspendos'tur burası. Koca kentin tiyatroyla anılmasının başlıca sebebiyse kendi zamanından içinde bulunduğumuz zamana neredeyse kayıpsız olarak ulaşabilmesinden kaynaklanıyor. Yani gezegenimizdeki en sağlam antik tiyatro bizim topraklarımızda...

Aspendos Antik Kenti'nden bir kare...


Rivayet odur ki bu tiyatronun yapılışına güzel bir kadın vesile olur. Uzun uzun yıllar önce, Roma İmparatorluğu tahtında Beş İyi İmparator'un dördüncüsü olan Antoninus Pius'un oturduğu zamanlarda başlar Aspendos'un romantik hikayesi. Kölelerin ve sahiplerin, zarif portikolarla çevrelenmiş avlulardan geçtiği, heykeltıraşların ve mozaik ustalarının fazla mesai yaptığı bu devirde, Olimposlu tanrılar Akdeniz dünyasının dualarına mazhar oluyordu. Tarihin bahsi geçen aralığında, bu küçük şehir bütün Akdeniz'in en değerli sikkelerini basıp, Yakın Doğu'nun en güçlü atlarını yetiştiriyor, ihraç ürünleri ve ulaşım olanaklarıyla sakinlerine müreffeh bir yaşam sunuyordu.
Tam böyle bir anda şehrin valisi Aspendos'a yakışır büyük bir imar faaliyetine girişti. Neticede mimari Roma çağında prestijden ziyade bir gelişmişlik göstergesiydi. Elbette estetik kaygı da yabana atılamazdı. Böylece şehrin valisi, ciddi miktarda kurnazlık içeren bir plan hazırladı. Kendisinin evlilik çağına gelmiş, güzelliği herkesin malumu bir kızı vardı. Şehir için en yararlı ve nitelikli eseri kim yaparsa kızını onunla evlendireceğini ilan etti.  Ressamlar, şairler, filozoflar ve elinden iş gelen herkes valinin gözüne girmek için çalışmaya koyuldu.  Herkes derken gönlü boş olup, üstüne bir de erkek olmayı kast ettiğimi belirteyim. Hummalı çalışmalar sonunda vali şehre yapılan su yolunu görünce damadını bulduğunu düşündü. Hem gelecek nesillere kalacak, hem de şehre yaşam kaynağı suyu getirecek olan yapıdan daha önemli bir eser olamazdı. Yoksa olabilir miydi?
Vali kararını vermek üzereyken tam bir sanat sever olan kızı(?) şehir için yapılan diğer eser olan tiyatroyu da incelemesi için babasına yalvarmaya başladı. Bu noktada tiyatronun mimarı olan Aspendoslu Zenon'un çekicilik düzeyini sorgulamak da söz konusu olsa da baba tiyatronun yolunu tutuyor. Küçük bir yamaca sırtını (cavea'sını) dayamış, on beş bin kişilik tiyatro, imparator locasından, Dionysos'u onurlandıran kabartmalarına kadar valiye pek hoş görünüyor. Gel gelelim, şehre kilometrelerce uzaktan su getiren mimarı daha fazla takdir ettiği de çevresindekilerin gözünden kaçmıyor. Valiyi uzaktan seyreden Mimar Zenon, bu tablo karşısında kederlenip, kendi kendine konuşmaya başlıyor.  O minicik fısıltılar devasa tiyatronun, bugün bile bozulmayan akustiğinde valinin kulağına gelince, vali bu mucizeyi yaratan Zenon'la kızını evlendirmeyi  uygun buluyor.
  Sonuçta Mimar Zenon ve valinin kızı bu tiyatroda binlerce kişinin katıldığı muhteşem bir düğünle evleniyor. İki bin yıllık bir masaldan bize yadigar bu muhteşem tiyatro kalıyor. 



Zamanın geçiciliği karşısında elimizden bir şey gelmese de dünya üzerinde zamanın kaybolmayacağının kanıtı olan yerler var. Aspendos Tiyatrosu hayat bulduğu çağdan itibaren her saniyeyi gücü yettiğince kucaklamış bir yapı. İki bin yıllık bir heyecan, iki bin yıllık bir aşk, yenilmezlik ve direncin capcanlı kanıtı. Zenon, valinin kızını hiç görmemişse, ya da valinin bir kızı yoksa bile ne çıkar? 

Veda Busesi

Günümüzde Serik'e bağlı Belkıs Köyü sınırları içerisinde kalan Aspendos'a Antalya Kaleiçi'nden yaklaşık 45 dakikalık bir yolculukla ulaşmak mümkün. Antalya'nın termometreleri ağlatan sıcağının sizi yolunuzdan etmesine izin vermeyin. Bırakın Aspendos sizi de kendi akustik günlüğüne kaydetsin...












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder