24 Eylül 2017 Pazar

İsmiyle Müsemma: Esenköy

İstanbul'un yanı başından, adamı ters düz eden rüzgarla uçuşması hiç bitmeyen, Çınarcık'ın aşırı sakin komşusu olarak nam salmış, balıkçıları sayesinde hep gülümseyerek andığım Esenköy...

İDO'nun dergisi Sealife için kaleme aldığım Çınarcık-Esenköy rotasının ikinci yazısıyla karşınızdayım.  

 

 Çınarcık’a yaklaşık 19 km uzaklıkta, denize paralel uzanan kendi halinde bir sahil kasabası Esenköy. Son yıllarda büyük şehirlerin temposundan bir günlüğüne bile kaçmak isteyenlerin gözde rotalarından biri aynı zamanda. İDO’nun deniz otobüsleriyle Esenköy, Çınarcık’ın ardından ulaşabilecek rüzgarlı bir liman. Yaz boyu denizi arayan tatilcilerle dolup taşan köyde, zeytincilik ve balıkçılık yapılıyor. Denizle dost olmayı ezelden öğrenmek zorunda kalmış bir köy burası. Uzun zaman önce Katırlı denirmiş bu topraklara. İşte Esenköy  Katırlı'yken  karadan yol olmadığından köylüler denizcilikte ustalaşmak zorunda kalmış. Osmanlı İmparatorluğu’nda gayr-i müslim halkın ağırlıklı yaşadığı yerlerden biri olan köyün geçim kaynağı şimdiki gibi zeytinmiş. Gemilere yüklenen zeytinler önce İstanbul’a oradan da imparatorluğun farklı noktalarına yollanırmış. Gel zaman git zaman mübadele olunca burada yaşayan Rumlar Selanik’e yerleştirilmiş. Bugün Selanik’te Nea Katirli isimli köy bu zeytinli sahilin, uzak kıyıdaki anısını halen yaşatıyor. Zaman değişirken Katırlı köyü de Esenköy olarak anılmaya başlıyor. Esenköy gerçekten ismiyle müsemma bir köy. Bütün gün rüzgar kulağınıza oflayıp poflayıp, saçlarınızı savuruyor.  

Esenköy’de balık sezonu açılmış. Gırgırlar, irili ufaklı tekneler balıkçı barınağında hafif hafif titreşiyor. Limanda iğne atsanız suya düşmez bir tekne kalabalığı var. Rüzgarın getirdiği balık kokularını takip ederek barınak boyunca ilerliyorum. Martılar ve kediler de aynı kokulara kapıldığından pek de yalnız sayılmam. Uyku mahmuru balıkçılarla sohbet ede ede mendireğin ucuna doğru gitme niyetindeyken Cabbarlar 2 adlı geminin mürettebatının ısrarıyla akşam tuttukları balıklara ortak oluyorum. Hem balıkçı, hem aşçı Ertuğrul Usta lezzeti arşa değen bir hamsi pişiriyor. “Balıkçının yemeğine ortak olmak sevap” diyor Cabbarlar 2’nin mütevazı balıkçıları. Denizin ruhunu bilen, balığın dilinden anlayan insanlarla yediğim hamsiler hayatımın en güzel öğünlerinden birine dönüşüyor. Günüme bilmeden kocaman bir mutluluk katıyor balıkçılar. Yanlarından ayrılırken bana yalnızca “rastgele” demek düşüyor.  

Balıkçılarla vedalaştıktan sonra tatilin son demlerini de yaşasalar keyiflerinden ödün vermeyen plajlara yöneliyorum. Kırış kırış maviliği yırtan balıkçı tekneleri üzerinde uçuşan kuşlar, uzakta bu güneşli manzarayı kuşatan yeşil dağlar. Etrafta denize girenlerin yanı sıra bisiklete binenler, yürüyüş yapanlar ve koşanlar göze çarpıyor.  
Sahilin  en  çok çocuklar eğleniyor. Kanolar, deniz bisikletleri, kayıklar ve desen desen şemsiyelerle sahilde göz alıcı bir canlılık hakim. Kısa mesafelerle sahil boyu hem özel işletmelerle hem de halka açık plajlarla dolu. Ayrıca restoranlar,çay bahçeleri ve seyahatinizi her daim anımsatacak anı eşyaları alabileceğiniz hediyelik eşya dükkanları da yine sahile paralel cadde üzerinde yer alıyor. Serander Beach, Sempati Beach, Deniz Yıldızı Beach sahildeki işletmelerden yalnızca birkaçı.  Günden geceye 7/24 bir mekan arayanlar içinse en doğru Adres Kaya Garden Beach.  Deniz,güneş, lezzetli yemekler, canlı müzik Kaya Garden Beach Esenköy’de yaz sezonunun favorilerinden.  Yine balıkçı barınağının etrafında konumlanan püfür püfür çay bahçeleri de Esenköy’ün her daim dolup taşan mekanları olarak öne çıkıyor.

                                                               
Esenköy’de güneş elini eteğini çektiği zaman başka türlü hareketleniyor. Akşamın serinliğinde kurulan tezgahlarda ne ararsanız bulabiliyorsunuz. Liman tarafında gün boyu taze balık satan tezgahlara karanlıkla birlikte hediyelik eşya tezgahları ekleniyor. Taze kekikten, bitkisel çaylara, ev yapımı doğal sirkelerden, takılara kadar her şey akşam pazarlarında alıcısıyla buluşuyor. Sahilde bütün açık olan Esenköy Hatıraları Ahmet isimli dükkana giriyorum. Burası her yönüyle katıksız Esenköylü seyahat anılarına sahip olabileceğiniz yegane mekan. Bir kere sahibi ve objeleri elleriyle yapan Ahmet Bey gerçek bir Esenköylü. Üstelik burada satılan neredeyse her şey tam da bu sahilden toplanmış taş ve kabuklarla el yapımı olarak meydana getiriliyor. Deniz kabuklarının verdiği ilhamla raflarda ayıcıklar, dinozorlar ve hatta Esenköy canavarları bile gözüme ilişiyor. Esenköy’den deniz kokan bir seyahat hatırası alıp çantama atıyorum. 








Sahilin yörüngesinden uzaklaşıp biraz ara sokaklardaki Esenköy’ü aramaya yöneliyorum. Köyün geçmişteki anılarını yansıtan tek tük  ev ve birkaç duvarı günümüze ulaşmış bir kiliseyle karşılaşıyorum. Trajik ve unutulmuş görüntüsüyle karşımdaki bitap kilise içime derin bir keder yüklüyor.  Esenköy'de zihnime kazınan son fotoğraf da bu eğri büğrü taş duvarlar oluyor. Coğrafyamızın daha iyisine layık olduğunu düşünerek denize açılıyorum. 

5 Eylül 2017 Salı

Biraz deniz, biraz gökyüzü: Avşa Adası

Kuzey Yarım Küre için hala yaz sayılır. Sayılmasa da kollarımızı açıp "gitme" desek ya yaza. Hoş gitse de haritanın umulmadık noktaları Eylül'ün bağ bozumu histerisinde daha bir güzel. En azından romantik bünyeler için kesinlikle Eylül gibisi yok. Rüzgarında deniz tuzunu taşıyan, saklı koyları maviye hükmeden, adakarası mayhoşluğunda Avşa'dayız. Marmara Denizi'nin billur denizli yosun, gözlü adası, İstanbul'un trend kaçış rotası...


“Ada” ne kadar yalnız ve ne kadar sihirli bir kelime. İşte böyle bir sihrin peşinde hep keşfedilmeyi bekleyen, hep gezginleri kendine çağıran adalardan birine doğru yol alıyorum. İstanbul Yenikapı’dan kalkan feribotla birkaç saat içinde Türkiye’nin en popüler adalarından biri olan Avşa’ya varıyorum. Denizin ortasında tek başına gibi dursa da, Avşa her zaman tatilin gözdesi olmayı başarmış bir ada. Bu sebepten de ada farklı enerjiye ve canlılığa sahip. Adanın coşkun ruhu daha İskele Meydanı’nda kendini hissettiriyor. 




Avşa’nın küçük ama sevimli meydanından etrafı inceleyerek kısa bir yürüyüşle Avşa Adası’nda kaldığım her dakikayı muhteşem bir anıya çeviren Ayata Otel’e konduruyorum kendimi. Adanın en köklü otellerinden biri Ayata, beni de mekanın üçüncü kuşak işletmecisi Yıldız Ayata karşılıyor. Yıldız Hanım farklı alanlarda çalışmalar yapan başarılı bir akademik geçmişe sahip. Ayrıca gastronomi ve mutfak sanatlarıyla da yakından ilgili. Otelin mutfağından çıkan lezzetlerle teşerrüf edince farkı daha net anlıyorsunuz zaten. İlk gün için bana adanın merkeziyle ve tarihiyle ilgili bilgiler veriyor. Avşa’yla tanışmam, gerçek bir adalı olan Yıldız Hanım’ın rehberliğinde olacağı için mutlu oluyorum. Ayata’nın samimi atmosferinden sahile doğru süzülüyorum. Nerede başlayıp, nerede bittiğini kestiremediğim billur bir denizle göz göze geliyorum. Gökkuşağı renklerinden ilhamını almış kafeler, restoranlar sahil boyu bütün davetkarlığıyla önüme seriliyor. Yer gök kıpır kıpır. Sabahın erken saatlerinden itibaren Akdeniz’i aratmayan sahilleri kulaçlayarak başlayan aktivite, çeşitli su sporları, alışveriş ve bütün gece durmaksızın devam eden eğlenceyle sürüp gidiyor. Uyumayan, bir an bile soluklanmadan yaşamı kucaklayan bir ada burası.




Avşa’nın yerlisi: Adakarası
Marmara denizinin üç büyük adasından biri Avşa, bir vakitler tıpkı Marmara Adası gibi Hıristiyan keşişlerin mecburi ikametgahı olmuş. Tarih boyunca çeşitli isimlerle anılmış Bizanslı tarihçiler Afousia olarak nitelemişler bu adayı. Zaman akarken adanın ismi de değişmiş, çeşitlenmiş ve sonunda Afousia’dan ilham alarak Avşa oluvermiş. Üzüm bağlarıyla, zeytinlikleriyle yüzyıllar boyunca kendi halinde bir ada olarak Marmara’nın mavi sularında varlığını sürdürmüş Avşa. Şimdilerde bağcılık hala taşı toprağı sarmış durumda. Adanın toprağında yetişen adakarası ise kaliteli şaraplar üretmeye olan yatkınlığıyla adanın en değerli ürünü. Şarap fabrikalarını gezmek, üzüm bağları arasında kaybolmak Avşa’nın öyküsünün bir parçası olmanın en kısa yolu.

Sapphire Beach/ Altınkum

Atamer'in Bahçesi

Nezaket üstadı simitçileri var bu adanın...

Kumsalı takip ederek adanın kalabalığına karışıp, plaj seslerine kulak kabartıyorum. Gümüşler, boncuklar süslü pazarlar, zeytinyağının ışıltısıyla göz kamaştıran vitrinler gözümü alıyor. Bir ara denizi bırakıp adanın iğdeler, begonyalarla sarılı sokaklarına sapıyorum. Çiçeklerin arasından fistolu minderler, mavi boyalı sandalyelerle dekore edilmiş bir bahçeye rast geliyorum. Burası adanın yeni mekanlarından Atamer’in Bahçesi. Kendi bahçelerinde yetiştirdikleri ürünleri misafirlerine sundukları kahvaltılar dillere destan. Bazı akşamlar dans gösterileri de yapılan, huzurlu butik bir kafe Atamer’in Bahçesi. Bahçede birazcık soluklanıp günün son ışıklarına yetişmek üzere yeniden sahile sokuluyorum. Sarısı, moru birbirine geçmiş şemsiyelerin altında kıkırdayan çocuklara bakarken incecik kumların üzerinde yürümeye karar veriyorum. Güneş denizle gökyüzü arasında tamamen kaybolduğunda son gezi tekneleri de çoktan turdan dönmüş oluyor.
Ben de akşam yemeği için Ayata Otel’in Teras’ında lezzeti üzerinden taşan yemekler ve farklı tariflerle hazırlanan Ege mezelerine yelken açıyorum. Her biri damağımda yer eden enfes tatların ardından Avşa’nın gecesinin nabzını tutmak üzere birkaç dakikada sahile iniyorum. Gündüz dolup boşalan sahil kafeleri gece plaja doğru yayılmış. Bazılarından yükselen ışık ve ses gök yüzünü dolduruyor. Gün ışığında hiç gece kulübü olduğu akla hayale gelmez mekanlar tabiri caizse “yıkılıyor”. Avşa’nın gece hayatının benzersizliği yıldızlarla dolu bir yaz gecesinde karşımda duruyor.

Çınar Koyu

Karadut Koyu

Avşa’nın saklı koyları

Avşa tatil deyince birçok kişinin aklına gelen ilk seçenek. Yazın artan nüfusuna karşılık cam gibi bir denizi var. Üstelik merkezden uzaklaştıkça adanın saklı köşelerinde tropik adaları kıskandıracak güzellikte koylara ulaşmak öyle uzun saatler almıyor. Avşa’daki yeni sabaha sahilde yaptığım envai çeşit kahvaltıyla başlıyorum. Yıldız Hanım’ın rehberliğinde adayı dip köşe gezmek üzere yola çıkıyorum. Yıldız Hanım adanın kıvrımlı yollarında adalı olmanın esaslarını ve en güzel denize girilecek rotaları keyifle anlatıyor.
Karayoluyla Avşa’nın merkezine çok yakın konumda bulunan Yiğitler Köyü’ne geliyoruz. Yiğitler sade, dupduru güzellikte bir köy. Ama asıl cennet köyün sınırları içerisinde bulunan Altınkum. Sakin, huzurlu, masmavi bir koy Altınkum. Doğanın kucağında bir yaz için Avşa gezisine Altınkum’u mutlaka almak gerek. Hatta kumsalın en güzel mekanı Sapphire Beach Club’e de uğrarsanız yazın mutlu anlarını kesinlikle çoğaltmış olacaksınız.
Avşa’nın minik tepelerinde kuşbakışı manzaralara dalarak, kah zeytinliklere selam verip, kah üzüm bağlarında koşturarak Tavşanlı Koyu’na kadar geçen zamanı fark edemiyoruz. Tavşanlı adanın halka açık koylarından biri. Küçücük ve adanın coşkulu kalabalığından uzak. Fakat küçük olması sizi yanıltmasın; deniz ve kumsal o kadar cezbedici ki bir gelenin bir daha dönmek istemediği bir yer aynı zamanda.
Hafif bir rüzgarla soluklanan bir koy var sırada: Karadut. Böylesine tatlı ismi olan koyun etrafını dut ağaçları çepeçevre sarmış durumda. Deniz kokusuyla dut kokusu birbirine karışıp insanın aklından asla çıkmayacak şekilde yerleşiyor. Bu tarif edilemez koku plajın güzelliğiyle birleşince ortaya çıkan sonuç kesinlikle mükemmel oluyor.

Tavşanlı Koyu

Adanın her köşesi mavi bir hazine saklıyor desem yeri. Az gidip uz gidip Çınar Koyu’na erişiyoruz. Zümrüt yeşili, kıpırtısız, pırıl pırıl bir deniz, kocaman bir çınarın gölgesine yayılmış bir kumsal. İlham verici bir doğa sahnesinin ortasındayım. Burayı her görenin müdavimi olduğu söyleniyor. Gerçekten adada müptelası olunacak bir koy Çınar. 


Ertesi gün artık veda zamanı gelip çatıyor. Bir adada olmak bütün dünyadan uzak olmak gibi. Anı yaşamanın en kestirme yolu en doğru adayı bulmak mı acaba? Bu duygularla ayrılıyorum Avşa’dan. Gitmeden sahile inip, renkli masaları olan Yaren Kafe’de kocaman bir öğlen kahvaltısı etmeyi de unutmuyorum. Günü uzun yaşayan insanların adasında kahvaltı tüm güne yayılan bir öğün ve bu sahilde bir kerecik de olsa yapılmalı.


Ada İçi Ulaşım:
Her ne kadar ben arabayla adayı dolaşmış olsam da adaya gelen ziyaretçiler için değişik ulaşım alternatifleri bulunuyor. Özgürce adayı keşfetmek isteyenler için en keyifli seçenek elektrikli bisiklet kiralamak. Adanın merkezinde bisiklet, elektrikli bisiklet, motosiklet ve araba kiralayabilirsiniz. İsteğinize göre yine adanın merkezinden kısa aralıklarla kalkan dolmuşlar da koylara ve adanın her köşesine sizi ulaştırabilir. Sabahtan başlayan ve bütün gün süren tekne turları da masmavi koylara gitmenin en serin yolu.