3 Kasım 2019 Pazar

Tatil ve Şifa: Armutlu


Şehrin koşturmacasından uzak ama şehre bir soluk kadar yakın bir coğrafya. Aydınlık bir manzara, yakamozlarla süslü akşamlar, erişilmez günbatımları, deniz, kum, güneş, yeri geldiğinde şifalı sular, kaplıcalar, kür merkezleri. Huzurun, sağlıklı bir yaşamla tam yerinde buluştuğu, dört mevsim seyahatin keyifli rotası: Armutlu.


Efsanelerle yoğrulmuş topraklarımızda, Armutlu'nun da yazgısı bir efsaneyle başlıyor.  Anlatıya göre zamanın birinde Bizans İmparatoru’nun dünyalar güzeli kızı Armodies amansız bir hastalıkla yataklara düşüyor. Armodies’in ay ışığı gibi parlayan teni günden güne yaralarla doluyor. Koca ülkenin dört köşesinden hekimler çağrılıyor, uzak diyarlardan ilaçlar getiriliyor ama Armodies’in derdine deva olmuyor. Günlerden bir gün bilge bir keşiş prensesin hastalığının çaresinin şifalı sularda olduğunu salık veriyor. İmparator ve maiyeti yelkenleri fora edip buluyorlar keşişin bahsettiği şifalı su kaynaklarını. Armodies her gün bu denize kıyısı olan kentin kaplıcalarına bırakıyor kendini. Bu banyolar kısa sürede iyileştiriyor güzel Armodies’i. Babası gelip kızını alıp götürse de hikayesi dilden dile sürüp gidiyor. Şifa kaynağı coğrafya genç prensesin adıyla özdeşleşiyor.


Aklımda bu söylenceyle köpük köpük buluta teslim olmuş bir İstanbul gününde İDO’nun Yenikapı İskelesi’nden denize açılıyorum. Yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuk çarçabuk geçiyor. Bu kadar zamanda başka bir şehre ulaşmanın tatlı telaşı sarıyor içimi. Armodies’e ve sonrasında daha nicelerine şifa dağıtan, denizin, güneşin, yeşilin buluştuğu coğrafyaya ulaştığımda İDO’nun Armutlu Tatil Köyü  İskelesi’ne iniyorum.




 Deniz balıkçı teknelerinden geçilmiyor, besbelli “rastgelen” bir günü yaşıyoruz Armutlu’da.  Teknelerin hummalı çalışmalarından nasiplenmek isteyen oyunbaz martılar sahil boyu dönüp duruyor. Armutlu Tatil Köyü sahili beklediğimden çok daha hareketli. Sonbaharın paletinden süzülen renkleri taşıyan envai çeşit ağacın arasında yürüyüş yapanlara katılıyorum. Bisiklete binenler,  spor yapıp form tutma peşinde olanlar, sahilde martıları besleyenlerle capcanlı bir sonbahar yaşanıyor burada.


Bozburun Feneri’ne Yolculuk

Gün geceye kavuşurken deniz gümüş bir aynaya dönüşüyor. Ufukta titreşen güneşin boyadığı gök kubbe, seyrü sefere hiç ara vermeyen martılar, balıkçı tekneleriyle gündüzü uğurluyorum. Yeni gün benim için oldukça erken başlıyor.  Sabah güneşi bütün sahili hareketlendirmiş, kısa bir yürüyüşle Armutlu Tatil Köyü’nün masmavi manzaralı restoranında gönlüme göre bir masaya kurulup lezzetli bir kahvaltının tadını çıkarıyorum.


 Az sonra kahvaltı sofrasından gözüme ilişen rengarenk bisiklet ve atv’lerin bulunduğu alanda buluyorum kendimi.  Görmek istediğim yerleri seçip bir atv kiralıyorum. Rehberimiz Oktay Bey liderliğinde küçük bir gezginler takımı oluveriyoruz. Armutlu Tatil Köyü, Bozburun adı verilen burnun güney sahilinde yer alıyor.  Atv turuyla yarımadanın diğer doğal ve tarihi güzellikleriyle tanışmak gayesi içinde yola düşüyoruz. Kıvrım kıvrım patikalardan , ağaçların, arı kovanlarının, zeytinlerin arasına giriyoruz.  Meyvelerle yüklü dallara hayranlıkla uzanıyorum. Tabiatın esas duruşa geçtiği bu anlarda safir gibi parıldayan Marmara Denizi bir görünüp bir kayboluyor.  Sık sık fotoğraf molası veriyorum. Nihayet yarımadanın deniz feneri yeşil ve mavi fonda beliriyor. Bembeyaz gövdesi ve olanca yalnızlığıyla asırlardan beri burada duruyormuş izlenimi yaratan Bozburun Feneri’nin rüzgar gülünde 1926 tarihi okunuyor.  Halen gecenin koyusunda gemilere yol gösteren Bozburun Feneri çağlar öncesine uzanan bir geçmişe sahip. Bölge Roma hakimiyetindeyken bu ıssız noktada Akdeniz Mitolojisi’nin denizlere ve depremlere hükmeden tanrısı Poseidon’a adanmış bir tapınak bulunmaktaymış. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasının ardından Doğu Roma’nın yani Bizans’ın egemenliğinde kalan bölgede tek tanrı inancı hakim olunca Poseidon unutulsa da olumsuz hava koşullarında gemicileri uyarmak adına düdük sistemi faaliyete geçirilmiş. Takvimler 1926 yılını gösterdiğinde de şimdiki narin gövdeli ışık saçan deniz feneri inşa edilmiş. O gün bugündür de gemiler ve gemicilerin yoldaşı olmuş Bozburun Feneri.  Sarp kayalıkların üstünde denizcilere yol gösteren fener zamanla eğitim dünyası tarafından da keşfedilmiş. Çevresindeki huzur ve sağlık ortamının keşfedilmesiyle; felsefe ve tıp öğrencilerinin düzenli aralıklarla toplandığı bir alan olmuş. Bozburun Feneri neler görmüş, neler geçirmiş, şimdi beni de hafızasına kaydediyor.  Bozburun Feneri’nden ayrıldıktan sonra Armutlu’yu tepeden izleme olanağı sunan kocaman bir gölete gidiyoruz. Bir tepenin üzerinde büyükçe bir krater gibi duran göl yağmur sularının birikmesiyle doluyor. Göletin çevresi  Uludağ’dan Mudanya’ya Tirilye’den İmralı’ya hatta hava müsaitse İstanbul’a kadar geniş bir görüş alanına sahip. Gölet alanı sportif aktiviteler, uzun yürüyüşler ve fotoğraf meraklıları için biçilmiş kaftan.



Evliya Çelebi’nin Armutlu’su

Atv turunun ardından Armutlu’nun asırlık çınarlarından birinin altında soluklanıyorum.  Şehir içinde adeta şehir gibi olan İhlas Armutlu Tatil Köyü’nün sınırları içinde kalan anıtsal ağacın kadim gölgesi beni de sarmalıyor.  Tarihin en ünlü gezginlerinden Evliya Çelebi’nin de Armutlu’ya geldiğini anımsıyorum ister istemez.  Şöyle demiş Evliya Çelebi 11. yüzyılda geldiği Armutlu için: “ Nahiyedir. Naib oturur. Subaşısı Bursa Beyi tarafından tayin edilir. Kasaba bir düz sahrada, bağlı ve bahçeli, etrafı armut bahçeleriyle süslü olup bakımlıdır. Onun için Armutlu derler. Üç yüz kadar bakımlı evleri vardır ki, baştan başa kiremitle örtülüdür. Bir camii, bir hamamı,  üç mescidi, bir hanı, on kadar da dükkanı vardır. Suyu ve havası çok güzeldir.” Armutlu sakinleri Evliya Çelebi’nin Armutlu seyahati sırasında rahatsızlandığını ve Bozburun’a gelerek buradaki kaplıcalarda deva bulduğunu aktarıyorlar.


Tarihi çınarın kollarındaki molanın ardından Armutlu’ya doğru uzanıyorum. Armutlu Tatil Köyü’nün önündeki duraktan sürekli Armutlu’ya otobüs ve taksiyle ulaşım imkanı var. Festival gibi etkinliklerde hem belediye hem de tatil köyünün koyduğu ek servisler de bulunuyor. Yol üzerinde Armutlu’yu yüksek bir alan üzerinden gören bir mesire yerine varıyorum.  Bakımlı bir piknik alanı ve seyir terasıyla insanın içini ısıtan bir manzara ayaklarınızın altına seriliyor. Kısa yolculuğumun son durağı  Armutlu İdo İskelesi’nin bulunduğu meydan oluyor. Armutlu sahili bu iskelenin iki yanında uzanıyor, sahil plajlarla ve ağaçlarla süslü.  Çınarlı, martılı, güvercinli huzurlu bir liman. Meydanın en eski mekanlarından biri olan By Vural Cafe&Pastane’ye uğruyorum. Vural Cafe’nin şöhreti Armutlu’dan taşan sahlepiyle bütün yorgunluğum uçup gidiyor.  Bol tarçınlı, dumanı üzerinde enfes sahlep molasının ardından Armutlu Balıkçı Barınağı’na yöneliyorum. İrili ufaklı balıkçı tekneleri rızkının peşine düşmeye hazırlanıyor. Güneşin ufukta kaybolmasına ramak kala mendireğe tırmanıyorum. Limandan çıkan her balıkçı teknesinin etrafında martı kümeleri oluşuyor. Hepsine el sallıyorum, kimi düdük çalıyor, kimi el sallayarak karşılık veriyor. Balıkçılar açık denizde güneşe doğru ilerlerken ben de yavaş yavaş Armutlu Tatil Köyü’ne dönmeye hazırlanıyorum.


Atatürk ve Armutlu
 Armutlu Tatil Köyü ziyaretçilerine sadece deniz, kum ve güneş değil, kaplıca, ısıtılmış deniz sulu havuzları , çamur ve tuz terapi ile tedavi imkanı da sunan Türkiye’nin en büyük ve en kapsamlı tatil köyü olma özellikleriyle hizmet veriyor. Dağ tepe dolaşmanın ardından önce ısıtılmış deniz suyuyla dolu havuza, sonra da kaplıcaya gidiyorum.  Kaplıca çok farklı bir deneyim güneşte kurutulan temiz çamaşırları giyme hazzı, o tarifsiz ferahlık işte kaplıca suyundan çıkınca tam böyle bir his duyuyorum. Tatil özlemini bütün yıla yaymak için ısıtılmış deniz suyuyla dolu, üstelik aqua park deneyimi sunan havuzlar ve kaplıcalar hem eğlenceli, hem de sağlıklı bir alternatif olarak aklıma kazınıyor. Bütün bunların yanında büyük şehrin yanı başında olmasıyla Armutlu Tatil Köyü her mevsim gezginlerin seyahat listelerinde hep üst sıralarda yer almasını sağlıyor. Binlerce yıldır termal sular tabiatın mucizevi iyileştiriciliğini insanlara sunuyor. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk de termal suların araştırılmasına katkı sağlamış ve kaplıcaları için 1934 yılında Armutlu’ya gelmiştir. Yalova ziyaretinin ardından Armutlu’ya geçen Atatürk buradaki kaplıcaların daha detaylı incelenmesi için dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye telgraf çeker ve gereğinin yapılmasını ister. Atatürk hastalığı döneminde, 1938’de, yeniden Armutlu’ya gelmiş ve kaplıca kürü yaptırmıştır. Armutlu’da her 9 Ağustos Atatürk’ün Armutlu’ya gelişinin anısına etkinlikler düzenlenmektedir.

 
Doğal ve Sade: Fıstıklı Köyü

Burada sabahları uyku mahmurluğuna tutulmuyorsunuz. Koşarak balkona çıkıp martılara “günaydın” diyorsunuz. Onlar da size sonsuz çığlık ve kanat çırpışıyla karşılık veriyor. Güne böyle başlamanın zindeliği paha biçilemez. Böyle güneşli bir Kasım sabahında Armutlu’nun en güzel köylerinden biri olan Fıstıklı’nın yollarına düşüyorum. Yılın bu zamanı Fıstıklı Köyü’nde balık-ekmek festivali düzenleniyor. Çoluk çocuk, gezginler, meraklılar herkes Fıstıklı Köyü’nde buluşmuş gibiyiz. Denizden yeni çıkmış balıklarla şenlenen festival bütün bir güne yayıldığından köyü sokak sokak arşınlıyorum. 




Bahçelerden taşan mandalina ağaçları, onlara eşlik eden kızarmaya yüz tutmuş nar dolu dallar, duvarlardan öbek öbek dökülen ve mevsimin inadına pembesini, morunu yitirmemiş begonviller, ebedi zeytinlikler ve köye adını veren çam fıstıklarıyla tabiatın kusursuz ritmine kapılıyorum. Etrafta kış hazırlığına hız vermiş köylüler bariz bir koşturmaca içinde.  Bahçelere, ağaçlardan taşan, yeni olgunlaşan meyvelere davet ediliyorum. Ara ara yerel mimariyi yansıtan kırmızı tuğlalı köy evlerine rastlıyorum.  Zamanın yorgunluğu bu köy evlerinin dört bir yanından okunuyor. Buna karşılık mütevazı bir zarafetin dik duruşu, yılmayan bir karakterin direnişiyle evler göz kamaştırmaya devam ediyor. Sokaklar, evler, traktörler, kadim zeytin ağaçları geçiyorum ama bir keçi ailesinin yanında epeyce duraklıyorum. Sahibi keçileri salıverince keyifli bir kovalamaca başlıyor. İnatçı, çevik ve mutlu keçilerle seyahat anılarıma renkli anlar ekliyorum.




Organik Tarım

Hafta sonu Armutlu'da  daha bir renkli, daha bir cvıl cıvıl geçiyor.  Cumartesi günleri Armutlu’da semt pazarı zamanı. Pazarda Yalova ve ağırlıklı olarak Armutlu köylüsünün tezgahları sere serpe uzanıyor. Herkes hoşsohbet, herkesin gönlünden bir tebessüm düşüyor. Yörenin temel ürünü zeytin, zeytinyağı ve zeytinyağı sabunları pazarın gözdesi. Armutlu bölgesi iklim ve bitki örtüsü bakımından arıcılık için de son derece uygun bu nedenle organik bal satan tezgahlara da rastlayacaksınız. Balkabakları, biberler, meyveler dışında köylülerin bin bir emekle hazırladığı tarhanalar, erişteler, mısır unları da bu pazarın vazgeçilmez ürünleri arasında. Pazarı gezerken yağmur başlasa da tezgah sahiplerinin gülümseyen sohbetleriyle, havayı falan dert etmeyi bırakıyorum. 




Armutlu’nun bu küçük ama sevimli pazarının ardından semt sakinlerinin “Köy içi” dediği sahil dışında kalan Armutlu’yu dolaşıyorum. Yağmur çiselerken birkaç eski Rum evi ve yerel mimarinin zarif örnekleriyle karşılaşıyorum. Tavuklar, horozlar derken meyve ağaçlarının yükseldiği bahçelere göz atıyorum.  Daracık sokaklar, misafirperver insanlarla yüklü Armutlu’da zaman hızla akıp geçiyor. Armutlu Tatil Köyü İskelesi’nden kendi dünyama dönerken bu coğrafyanın insanları neden kendine tekrardan çağırdığını çok iyi anlıyorum.


Not: Yazı İDO'nun gemi içi yayını Sealife Aralık/2016 sayısı için kaleme alınmıştır.