21 Kasım 2020 Cumartesi

Platon'da Kesin Bilginin İmkanı Üzerine Kısa Bir Bakış

Bilgi tarih boyunca, insanın elde etmek üzere peşinde koştuğu bir olgu olarak karşımıza çıkar. Bilginin doğası üzerine ilk sistemli çalışmalar Antik Çağ filozofları tarafından yapılmıştır. Bilgi ve insan ölçeğindeki tartışmanın merkezinde çoğu zaman sofistler işaret edilir. Esasen bu tartışmanın kökeninin doğa filozoflarının Arkhe problemine ve değişim konusunda öne sürdüğü farklı fikirlere kadar uzanması söz konusudur.  

Böylece sofistler, evrensel çerçevede, doğru ve kesin bilginin imkansız olduğu düşüncesini geliştirdiler. Platon’un Theaitetos, Menon, Phaidon, Şölen, Devlet, Sofist ve Devlet Adamı gibi diyaloglarında doğru bilginin mümkün olmadığına ilişkin bir takım tartışmalar sunulur. “Platon’un diyaloglarında sofistlerin savunduğu bu şüpheci bilgi yaklaşımına karşılık, herkes için geçerliliği bulunan, doğru bilginin olanağı sorgulanmaktadır.”* 

Platon’un bilgi anlayışı idealar kuramıyla ilişkilidir. Platon’un sistemi duyulur alem ve idealar alemi olmak üzere ikili bir ayrım içerir. Bu doğrultuda doğru bilgi kaynağını idealar aleminden alır. Platon idealar dünyasının varlığı üzerinden doğru bilginin akıl aracılığıyla kavranabileceği üzerinde durur. Filozof idealar alemiyle kurduğu ilişki açısından doğru bilgiye ait nesnelerin epistemik yönünü sergilemeye çalışır. Bu aşamada Platon episteme yani idealara ilişkin bilgi ve doksa yani sanı ayrımına gider. Platon’a göre doksa duyulur dünyanın bilgisidir; duyularla edindiğimiz, yanıltıcı, sanılar, var sandıklarımızdır. Bu sayede Platon bilgi alanında duyulur dünya ve idealar alemini birbirinden ayırmış olur. Doksa duyulur alemin bilgisi olduğundan karşısına idealar evreninin bilgisini temsil eden episteme’yi koyar.

Genel olarak incelediğimizde episteme bilgi manasınadır. Episteme doğası gereği sabit ve değişmez bir formdadır. Çünkü görülür alemde olduğu gibi sürekli bir değişime tabi olsa, doksadan bir farklı kalmaz. Doksanın konusunu varlık alanı teşkil eder bu da onun tek tek olanların bilgisine erişebileceğini gösterir. Oysa episteme tikellerle ilgilenmez, episteme tümüyle idealar alanına bağlıdır. Bu durumda episteme tümellerle ilgilenir. Tümeller değişime tabi olmayan ve akıl aracılığıyla elde edilen evrensel bilgilerdir. Platon böylece akıl ve duyum ayrımını bilgi teorisi üzerinden yenilemiş olur. Görünen alemin ötesinde, değişmeyenin bilgisine ulaşmak için akıl duyulardan üstün tutulur.

Platon için sürekli değişim içinde olanlar üzerinden, değişmeyen kesin bilgiye ulaşmak mümkün değildir. Bu doğrultuda doksa duyularla bilinebilirken, episteme’nin duyular vasıtasıyla edinilmesi mümkün değildir. “Başlangıç olarak duyulara ihtiyaç duyduğu görülen episteme, insan tarafından nihai anlamda kavranılabilmesi için ruhun eylemlerine ihtiyaç duymaktadır." **




* Macit Gökberk: Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003, s. 43.

**Mustafa İlboğa: Platon Epistemolojisinde Episteme-Doxa Ayrımı, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/11 Fall 2014, s. 290.  Erişim:17 Haziran 2020 Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/11 Fall 2

2 yorum:

  1. Sanırım 3. okuyuşumda az bir kavrama sezdim kendimde. :) Bilgi her anlamda bilinen sınırı içinde saklı kalıyor. Bu da bize kesinlik veriyor gibi bir algı yaratıyor. Bu dediğim bile kesin değil. Her ne kadar nihilist, varoluşçu olsam da septik olmak bir yandan çekiyor işte.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Galiba daha anlaşılır yazmaya çalışmalıyım. Felsefe jargonuyla bunu nasıl yapacağımı düşünmeliyim:)

      Sil