20 Şubat 2021 Cumartesi

Gelenek, ateş ve sır : Çini

 El emeğini ateşle buluşturan kadim bir gelenek çini.  Mavisi, beyazı, gizemli kırmızısıyla etkileyici; hamuruyla , sırıyla tevazu sahibi…


Zamanın tanığı Anadolu, medeniyetlerin yuvası, ticaret yollarının kavşağı, bilgelerin yurdu, sanatların ve sanatkarların esin kaynağı. Kadim kültürlerin gizemlerini, binlerce yıllık birikimin zenginliğini, maharetli ellerin sırlarını taşıyan Anadolu ‘nun toprağın suyla yoğrulup, ateşle buluştuğu seramiğin de ana yurdu olduğu düşünülüyor. M.Ö. 6000’lere uzanan geçmişiyle Çatalhöyük buluntularının, insanlık tarihinin en eski seramik parçaları olduğu sanılıyor. Anadolu’nun köklü seramik geleneği Türkler’in Orta Asya’dan getirdiği özgün bakış açısıyla farklı bir boyut kazandı. Kültürel zenginliğin meydana getirdiği sentezle başlangıçta Kütahya ve Çanakkale seramik konusunda adından söz ettiren üretim noktaları olarak öne çıktı.



Ancak seramik sanatı en gözde ürünlerini çini alanında gerçekleştirdi. Zaman içinde canlı renkleri, ışıltılı yüzeyleriyle çini, seramik sanatlarının en gözde dalı olarak, mimarinin vazgeçilmez süsleme öğesi haline geldi.

Hamur haline gelmiş toprak ateşle şekillendirildi, doğanın sonsuzluğundan ilham alan hünerli eller tarafından motiflerle bezendi ve sırlandı. Bazen kandil olup karanlığı aydınlatan ateşi sakladı, bazen yıldız, çokgen ve kare biçimiyle kutsal yapıları, sarayları, çeşmeleri süsledi çini.

Çininin serüveni Anadolu’da Selçuklular’la birlikte başlar ama asıl büyük atılım Osmanlı İmparatorluğu’yla gerçekleşir. Selçuklu ve Osmanlı çini ustalarının elinden çıkan çiniler, İslam süsleme sanatının en başarılı çalışmaları olarak kabul edilir.

Selçuklu saraylarını düşsel bir dekorla kuşatan çinilerde çiçekli kufiler, balıklar, kuşlar ve insanların yanı sıra sembolik ifadelerden oluşan bir repertuar göze çarpar. Geçmişi  Orta Asya’ya dek giden hayvan mücadele sahneleri, avcı kuşlar, çift başlı kartal, grifon gibi fantastik yaratıklar Kubadabad Sarayı çinilerinin konularını oluşturur.

13. yüzyılın mimarlık şaheserlerinden biri olan Karatay Medresesi’ndeyse tonozlardan kubbeye kadar uzanan çiniler, mimari süslemenin esasını oluşturur. Firuze, mor, lacivert ve yeşil bu dönem çinilerinin karakteristik renkleri olarak karşımıza çıkar.

Selçuklu geleneğini devralan Osmanlı İmparatorluğu çini sanatını olağanüstü bir boyuta taşır. Erken Osmanlı sanatında Selçuklu geleneği takip edilirken 15. yüzyılın sonuna doğru Anadolu’da farklı ekoller yaratılır. Günden güne büyüyen devletin seramik üretiminde öne çıkan merkezler İznik ve Kütahya olur. Dini yapılar başta olmak üzere bu devirde inşa edilen eserlerin başlıca süsleme öğesi tek renkli ve sırlı çinilerdir. Firuze, koyu mavi, yeşil gibi renkler barındıran bu çiniler kare veya çokgen biçimleriyle geometrik kompozisyon kuruluşuyla duvarları süsler.  Osmanlı dönemi çinilerinin ayırt edici özelliklerinden biri renkli sır tekniğinin  (cuerda seca) kullanılmasıdır. Renkli sır tekniğinde desenler basılarak ya da kazınarak işlenir ve daha sonra üzeri renkli sırlarla boyanarak fırınlanır. Böylece geometrik kompozisyonların yanında, gerçekçi bitkisel motifler, sülüs ve kufi yazılarla bezeme daha da zenginleşir. Aynı zamanda klasikleşen renklerin yanına sarı, altın sarısı, leylak, fıstık yeşili gibi renkler katılır. Renklerin ve desenlerin pişirme esnasında birbirine karışmasını önleyen bu teknik sayesinde daha fazla ustalık gerektiren , karmaşık tasarımlar yapılabilir hale gelir. 1421 yılında açılan Bursa Yeşil Cami,  Erken Osmanlı Dönemi mimarlığında çiniciliğin ulaştığı düzeyi gösteren etkileyici örneklerden biridir.


15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı çini ustaları, mavi-beyaz olarak adlandırılan yeni bir türe hayat verir.  Beyaz zemin üstüne mavi ve firuze renkli desenlerle ya da tam tersi lacivert gibi koyu bir zemin üstüne beyaz renkli desenlerle karakterize olan bu çiniler şeffaf bir sırla kaplanıyordu. Sert hamuru ve özenli işçiliğiyle bütün zamanların en gözde çinileri olarak nam salan mavi-beyaz tekniğinde doğadan ilham alan çiçek desenleri, kıvrık dallar süsleme programının başat unsurlarıdır. Ming porselenlerine özgü bulut, ejder gibi motiflerin de yer aldığı mavi-beyaz üslubun desenleri saray nakkaşları tarafından tasarlanır ve İznik’te hayata geçirilirdi.

16. yüzyıl Osmanlı çiniciliğinin zirvesi olarak görülür. Burada çağının önde gelen üreticisi İznik yine başroldedir. Sıraltı tekniğinin uygulandığı bu çiniler, beyaz ve sert hamuru, parlak ve pürüzsüz görünümüyle dikkat çeker. Desenler renklendirilirken mavi, beyaz, firuze, yeşil, siyah ve lacivert gibi tonlar kullanılır. Fakat döneme damgasını vuran, ortaya çıktığı gibi yaklaşık bir asır içinde gizemli biçimde kaybolan “mercan kırmızısı”dır. Canlı, parlak ve kabarık görünümüyle gizemi çözülemeyen kırmızının yanında, desenlerde de çeşitliliğe gidilmesi söz konusudur.  Asma yaprakları, selvi ağaçları, nar, karanfil, bahar dalları gibi motiflerle cennet bahçelerine öykünen düzenlemeler yapılır.


Eminönü’nde bulunan Rüstem Paşa Camii, mihrabından duvarlarına, payelerinden son cemaat yerine kadar çiniyle donandığı görkemli bir yapı olarak , 16. yüzyılın ikinci yarısındaki çini üretiminin izlenebileceği yapıların başında gelir. Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” sözleriyle tanımladığı Edirne Selimiye Camii’nin çinileri İznik’te yaptırılmıştır. Mimariyle kusursuz bir uyum sergileyen çiniler , yapının eşsizliğine sade bir güzellik katar. Özellikle hünkar mahfili çinileri çiçek açmış ağaçlar, bahar dalları ve elma ağaçlı kompozisyonlarıyla çağının en canlı örneklerinden biridir.

                            Medici Porseleni

Kaliteli tekniği, ölçülü bir zarafetle tasarlanan desenleriyle  İznik çinisi, her dönem önemli bir ticari ve sanat  ürünü olarak ele alınır. Doğuya özgü , egzotik bir sembol olan çini Rönesans koleksiyonerlerinin ilgi alanına da girer. O kadar ki Avrupa pazarı için taklitleri dahi yapılır. Bugün dünyadaki birçok müzede ve özel koleksiyonda İznik çinisi sanatseverlerle buluşmaktadır.


*AnadoluJet'in  uçak içi yayımı, AnadoluJet Magazine'in Şubat 2020 sayısı için kaleme aldığım çini temalı yazı. 


2 yorum:

  1. Sanat... çok bilgilendirici yazı olmuş emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. Her konuyu öyle güzel ele alıyorsun ki, bambaşka yolculuklara çıkıyorum her bir yazını okurken :)

    YanıtlaSil