Başlığım size çok provokatif geldiyse, kemerlerinizi bağlayın. Gideceğimiz yer, tüccarların tanrılardan daha çok konuştuğu bir çağ: Hollanda’nın Altın Çağı. Lakin altından ziyade, damar damar renklenmiş, biçare bir çiçek var elimizde. Adı Semper Augustus olan bu çiçek ,güzelliği hastalıktan doğmuş bir kraliçe. Onunla birlikte yıkılan evlere, dağılan ocaklara, sessiz sedasız çekilmiş tetiklere rastlayabilirsiniz bu anlatıda. Eğer şu an bu satırları okuyorsanız, kader size küçük bir oyun oynamış olabilir. Fakat meraklanmayın, bu sadece bir lale hikâyesi değil. Bu, bir arzunun erişilmezliğini, bilimin yüceliğini, hayatın geçiciliğini anlatan bir ahlak alegorisi. Tıpkı Semper Augustus'u betimleyen ressamların verdiği mesaj gibi.
O vakit, sıradan bir natürmort gibi görünse de bir çağın portresi olan ve Haarlem ekolünün titiz fırçası Hans Gillisz Bollongier'in "Semper Augustus'lu Naturmort" isimli eserine kısaca bakalım. 1630'ların ikinci yarısında yapılan bu tablo bir çağın ruhunu resmediyor biz şimdiki zaman fanilerine. Bollongier fırçasını Lale Çılgınlığı denilen, tarihin ilk ekonomik spekülasyon devrinde eline almış ve merkezinde devasa bir Semper Augustus olan bu efsanevi tabloyu yapmış. 17. yüzyıl natürmortlarla evini süslemek isteyen "burger"lerin, yani yeni zengin olmakta olan, lükslerini isteyen, ileride kendilerine burjuva diyeceğimiz kesimin ortaya çıktığı bir dönem. Dolayısıyla Hollanda Altın Çağı bu değerli yarı değerli ve faniliğin temsilcisi resimlerin sanat tarihinde zirvede olduğu bir devri işaret ediyor.
Gözünüz tam merkezde bütün çiçeklerden daha büyük resmedilmiş, sümbüller, kırmızı laleler, papatya ve karanfillerle çevrili Semper Augustus'u anında yakalıyor. Yüksekte ve damarlı yapraklarıyla oldukça farklı. Değişik mevsimlerin çiçekleri hastalıklı Semper Augustus'u yüceltmek için etrafını sarmış. Ressam burada Semper Augustus'un "Daima yüce" olan anlamına bir gönderme yapıyor kanımca. Dahası diğer çiçeklerin yapraklarında solma emareleri gözleniyor. Ah geçici dünya "memento mori", sanatçı tabloya bakan yeni zenginlere "ölümlü olduğunu hatırla" diye fısıldıyor. Çiçekler dışında salyangoz da faniliğimizi yüzümüze vuruyor ve tabi ki yeniden doğuşu. Lakin yeniden doğuş kutsal kişilere özgüdür. Buradaki metafor doğrudan Hz. İsa'yı bağlar. Lütfen üzerinize alınmayın. Öte yandan ressamın ustalığını vurgulamasının bir yolu kabuklu canlılar ve deniz kabukları. Bu bilgi de ileride müze gezerken emin olun beni anımsamanızı sağlar.
Bollongier'in tablosunu yeterince anlattığımıza göre Semper Augustus'a gelebiliriz. Her şey Flaman asıllı diplomat O. G. de Busbecq'in, İstanbul Edirne arasında laleleri görüp, Kanuni'den birkaç lale soğanını Avrupa'ya götürme iznini koparmasıyla başlıyor. Olay çok çetrefilli, artık erkeklerin türbanına taktığı lale sebebiyle çiçeğin adını türban sanarak tulipan olarak adlandırması mı dersiniz, ne hikmetse soğanları alıp kraliyet bahçelerinin başına geçen arkadaşına teslim etmesi mi, Hollanda'nın sembolünün 17. yüzyıla dek ne menem bir şey olduğunu bilmediği lale olarak taltif edilmesini mi? Olaylar, olaylar.
İşte Semper Augustus, laleyi gören Hollandalıların aklını başından alıyor. İnsanlar isimlerini lale olarak değiştiriyor ("Dr. Tulp" tanıdık geldi mi?), insanlar aile armasını lale yapıyor, soğandan yetişen laleler birer fenomene dönüşüyor ve lale borsası kuruluyor. Borsanın en değerlisi bu Semper Augustus. Gerçeğini gören o dönemde bile çok az insan olan bu çiçek düz beyaz üzerine değişken kırmızı ve pembe desenleriyle nadide bir tür olarak kabul ediliyor. Gerçekte ise bu garibim soğanların o dönemde teşhis edilemeyen bir virüse tutulmuş olması. Velhasıl bunu bilmeyen Flamanlar iki ayrı renk lale soğanlarını birbirlerine bağlıyor, soğanlara boya döküyor, güvercin dışkısı ile değişik yöntemler deneyerek bu iki renkli laleden yetiştirmeye çalışıyorlar. Olmuyor tabi.. Hizmetçilerden, siyasilere bir Semper Augustus uğruna herkes parasından oluyor. İflas ediyor, evsiz kalıyor, mahkemeye düşüyor. İnsanlar çiçekleri değil, çiçek fikrini satın alıyorlar. Henüz açmamış belki de asla açmayacak bir güzellik için servet harcıyorlar. Bilinmeyen bir emtiaya para yatırmanın hazin sonu ilk olarak Hollanda'da ve lale yüzünden gerçekleşiyor.
Veda Busesi
Tarihte bazı imgeler vardır ki, kendilerinden çok söylenceleriyle yaşarlar. Semper Augustus'ta böyle bir çiçek. Ne yalnızca bir lale, ne de sadece yüklü bir paranın karşılığı. Daha çok görkemin çürümeden bir adım önceki hali gibi, güzelliğin kendine ihanet ettiği anın kırılgan bir sembolü.
17. yüzyıl Hollanda'sı için Altın Çağ, tüccarların tanrılardan daha belirleyici olduğu söylenir. Sanat, bilim, ticaret ve çiçek aynı masada oturur. Amsterdam kanallarından yansıyan ışık Rembrandt'ın penceresinden sızarken, zengin olma hayali kuranların gözünü de lale kamaştırmıştır.
Rembrandt'ın fırçasıyla hepimizin tanıdığı Dr. Tulp'un özenle hazırlattığı lale kitabının bir kopyası ( orijinali ve yayın hakları Rijks Museum'da ) uzun zamandır kitaplığımda. Geçen hafta her yıl düzenli olarak Biyoloji Felsefesi alanında çalışan değerli Hocam Doç. Dr. Mustafa Yavuz'la lale söyleşisi yapıyoruz. Kendisine kitabı uzatırken aynı ışıltıyı gözünde yakaladım. İzleyenler benim gözlerimdekini de yakalamıştır. Semper Augustus kalbimizi çarptırsa da bilim ve sanatla ışıldıyoruz. Size de güneşin aynasında sanat ve bilimli günler.