4 Nisan 2024 Perşembe

Ressamların posta güvercini: Kartellino

Bir sanat eserinin karşısındaki estetik deneyim her izleyici için ayrıdır. Hatta aynı izleyicinin, aynı eserle her karşılaşması ayrı bir estetik deneyim olarak değerlendirilir. Bu deneyimi belirleyici kılan etkenler sonsuz ve değişkendir. Çoğu zaman sanatsever sanatçının vermeye çalıştığı mesajı kavrayamadığını düşünerek, estetik hazzı tümüyle yadsıyabilir. Oysa sanatçılar eseri yapıp, izleyici ile aradan çekilirler. Kişi sanat eseri ile yalnızdır ve yaşadığı her şey kişisel dünyasına içkindir. Fakat klasik dönemde sanatçılar eserlerine bakan gözlere küçük notlar eklemeyi de ihmal etmemiştir. Terminolojiye kartellino (cartellino) olarak geçen bu notlar, İtalyanca da küçük kağıt parçası anlamına geliyor. 


Kartellino, Orta Çağ 'dan itibaren eserlerde yer alan, fakat ağırlıklı olarak Rönesans'ta karşımıza çıkan bir uygulama. Tablodaki bir duvara ya da sanatçının uygun gördüğü bir yere çivi , balmumu ve perçinle iliştirilmiş parşömen ya da kağıt parçası. Tabi bunu sanatçı fırça ve  boya ile ilüzyonist bir tavırla gerçekleştiriyor. Neticede bir tuvale ya da heykele  gerçek bir çivi çakılması için en azından iki dünya savaşının geçmesi gerek. Sanat tarihinde "ben yaptım oldu" nun  klasik çağın mottosu olması mümkün değil. 


Kartellino'lar sözcük oyunlari, ressam veya resim hakkında kısa bir metin içerebilirler. Bu bağlamda ilk örneğimiz. VIII. Henry'nin gözdesi, geleneksel Türk halısı literatürüne adını yazdıran Hans Holbein'ın  imzasını taşıyor.  Holbain 1532 tarihli bu tabloyla,  Hansa tüccarlarından Georg Giese'nin bir portresini bize yadigar bırakmış. Resimde bir semboller silsilesi mevcut. Tablonun bütün dökümünü yapmak bu yazının maksadını aşmasına sebep olabilir. Şaka değil bu resmin sembolizmi üzerine yazılmış onlarca makale, onlarca tez var. Yine de birkaç ayrıntıya değinmeden asıl konumuza geçmeye de gönlüm elvermiyor. Tabloda masa üzerinde (sol altta bulunan) biberiye dostluğu simgeliyor.  Biberiye tüccarın Ingilizlerle olan dostluğuna bir gönderme. Elinde tuttuğu notta Orta Saksonya'da konuşulan bir Almanca ile "Dem Erszamen/Jorgen gisze to lunden/in engelant mynem/broder to handen" (Kardeşime teslim edilecek), İngiltere'de Londra'da bulunan saygıdeğer Jorgen Gisze")  ifadesi okunuyor.  Duvara balmumu ile tutturulmuş Kartellino 'da Latince bir beyit yazıyor. Süslü bir anlatımla George Giese'nin özellikleri, 34 yasında oluşu ve resmin yapıldıgı 1532 tarihi belirtilmiş. 



 XVI. yüzyıl Venedik ekolünün yıldız ailesi Bellini'lerden Giovanni Bellni'ye ait Doc Leonardo Loredan portresi kartellino'lu eserlerimizden bir diğeri. Heyecana mahal yok portecilik ailenin alameti farikası, fakat Fatih Sultan Mehmet 'in portresini yapan Bellini, bu Bellini'nin ağabeyi Gentile. Belliniler ailecek sanatla meşguller ve Venedik'te oldukça meşhurlar. 
Tablodaki Leonardo Loredan Osmanlı tarihinden tanıdık geliyor olmalı. Tanıdık gelmeyenlerin hafızasına biraz ilham vermek gerekirse varlıklı bir ailenin iyi eğitim almış bir çocuğu Loredan. Ticaretle başlayan kariyerine, hırs gerektiren davaları kazanan bir avukat olmayı eklemiş, Venedik soylularından birinin kızıyla da evlenince siyasi kariyer kucağına düşüvermiş. Fakat Venedik Docu olduğu sırda, Venedik Osmanlı ile mücadele ettiğinden siyasi kariyeri toprak kaybıyla başlamış, yetmemiş Papa II. Julius'la anlaşmazlığa düşmüş. 1516'da Venedikli Yahidleri zapturapt altına almayı kafasına koyuyor ve Venedik Senatosu'ndan çıkartığı kararla dünyanın ilk "getto"sunu kuruyor. Bugün birçok dilde kullanılan "getto" kelimesinin  geldiği yer de böylece Venedik, müsebbibi de Loredan oluyor. 
Leonardo Loredan'ın portresine geri dönersek esvabından anlayacağınız üzere bu doçun resmi bir temsili. Keten üzerine brokarlanmış ve tepede boynuz benzeri bir sivriliğe sahip olan başlık "corno ducale" olarak adlandırılan resmi nitelikli bir aksesuar. Üzerinde doğuya özgü desenler taşıyan resmi doc cüppesi var. Venedik doğuya açılan bir liman olarak, çağı için oldukça gizemli sayılan doğunun moda anlayışından da etkileniyor haliyle. Antik Roma'nın büstleri gibi katı bir form sunan portrenin altına iliştirilmiş Kartellino'da IOANNES BELLINVS  yani Giovanni Bellini'nin Latince hali yazıyor. Latincenin modern döneme dek entelektüel dünyayı temsil ettiğine dair de bir kanıt aslında bu kartellino. 



İçine kartellino iliştirilmiş bir diğer eserimiz "Kuzeyin Leonardo'su namıyla maruf, sanat tarihçilerin ve felsefecilerin kalbini güm güm attıran Albrecht Dürer'in Adem ve Havva'sı. Bilindiği gibi gravürün yüksek sanat haline gelmesi Albrecht Dürer'in ustalığından kaynaklanır. Eser cennetten düşmeden bir an önceyi tasvir ediyor. Gravürde teori ve pratik açısından tam bir entelektüel şölen yaşanıyor. Öncelikle Dürer'in peşinde koştuğu ideal Rönesans insanının kadın ve erkek bedeninde izleyiciye sunulması söz konusu. Dürer bu meseleye tahmin edeceğinizden çok daha fazla takıntılıydı ve bu uğurda uzun mesafeler katedip birçok araştırma yapmaktan çekinmiyordu. Hipokrat'tan Galen'e anlata anlata bitiremeyeceğimiz Dört Mizaç teorisine ilişkin sembollerse apayrı bir yazı olacak kadar geniş bir konu. Asıl mevzumuza dönecek olursak Kartellino bu defa bir levha olarak Adem'in elindeki hayat ağacına (üvez) bağlı şekilde duruyor. Kartellino'yu hayat ağacına asmak eserin ölümsüzlüğüne yapılan bir atıf. Nitekim zaman Dürer'i haklı çıkarıyor ki bu fani bu satırları kaleme alıyor. Levhada  Albrecht Dürer noricus fecibat 1504 ifadesini okuyoruz. Bu tabelada kuzeyli kimliği ile övünen, aynı zamanda Latince kullanarak antik kültüre ve Rönesans normlarına hakim olduğu mesajını veren bir adam görüyoruz. Doğrusu bu meydan okuma son derece yerinde...Zira ressam, bilim insanı, gravör, kuyumcu ve simyacı olarak etkileyici uzmanlıkları olan Dürer'in ideal Rönesans insanı olmadığını kim iddia edebilir ki? 



 
Kartellino'ların modern zamanlarda buharlaşıp uçtuğunu düşünüyorsanız, bu düşünceye Meksika'nın devasa cüsseli, Komünist ressamı Diego Rivera örneğiyle veda etmenizi tavsiye ediyorum. Frida Kahlo'nun büyük aşkı, Troçki süikastindeki karanlık karakterlerden biri olan Rivera 1915'te yaptığı Zapatista Manzarası adlı çalışması ile bu meyanda ufkumuza projektör tutuyor. Esere bakınca Kübizm Paris'te doğmuş, doğar doğmaz da Paris'ten koşar adınm çıkıp Meksika'ya varmış gibi bir his uyanıyor insanda. Bütün kübik resimler gibi zaman mefhumunu tuvale aktarmayı hedefleyen Zapatista Manzarası' nda sahibini arayan bir fötr şapka, bir tüfek, ağaç kümeleri dikkat çekiyor. Bir resim daima, bir resimden fazlasıdır. Sağ alt köşede tuvale çivi ilüzyonuyla iliştirilen bir beyaz kağıt görülüyor. Beyaz kağıt, Meksika'ya özgü doygun mavinin üzerinde keskin bir kontrastla bakışı üzerine topluyor. Fakat o da ne kağıt boş. Rivera bilinçli bir tercihle Kartellino'yu boş bırakmış. 1915'te milyonlarca Meksikalı okuma yazma bilmiyor, ülkenin karanlık ve umutsuz dönemlerinden biri yaşanıyor. Hal böyleyken anlatılmak istenen tabloda ve bu son derece yeterli. Kartellino bizzat eserin kendisi diyor kızgın adam Rivera. Haksız mı?