5 Ekim 2019 Cumartesi

Bavulumdaki kitaplar...

Şehirler ve kitaplar içimde birbirine benzeyen bir his yaratır. Birçok durumda kitaplar şehirlerden biraz daha etkileyicidir. Vapurda birkaç sayfa okuyup, yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle kitabı göğsüne bastıran birini görürseniz, o  muhtemelen benimdir. Aynı şeyi yeni tanıdığım bir şehirde adını zor telaffuz ettiğim bir köprüye bakarken de yapabilirim elbette. Bir tramvay aralığında yahut dilini hiç kıvıramadığım ülkelerin hava sahasında gözlerim satırlar ve sayfalar arasında dolaşır. İklim değişir, zaman değişir, psikolojim ters yüz olur...Ama onlar bana her zaman şefkat gösterir...İşte bu yazı, sevgili yol arkadaşlarımdan söz etmek üzere yazıldı. Hep yolculuklardan dem vururken, en mükemmel eşlikçilerime haksızlık ettiğimi fark ettim. Geç olsa da bir yerden başlamak lazımdı...

 
B,Bira / Tom Robbins

Amerikalı yazar Tom Robbins birçok okuyucu gibi, beni de mest eden yazarlar kategorisinde üst sıralarda yer alıyor. Parfümün Dansı,Sıska Bacaklar, Ağaçkakan gibi çok satan listesinin gediklisi olan kitapların yazarı olarak, kendisini rafta görüp kayıtsız kalmak birçok okuyucu gibi benim için de söz konusu değil. B, Bira 'nın tatil bavulumda tereddütsüz yer alması tamamen yazarın üzerimdeki sarsılmaz prestijine dayanıyor. Robbins,128 sayfada biranın serüvenini,nasıl ortaya çıktığını ve ne şekilde tüketilmesi gerektiğini bir aile hikayesiyle iç içe ele alıyor. Kitabın arka kapağından okuyucunun gönlünü çelen şu cümleler yer alıyor:

"Bir varmış bir yokmuş, tam da şimdiki zaman içinde, bir gezegen varmış ve bu gezegende yaşayan canlı türü, insan denen iki ayaklı varlık her yıl yüz otuz beş milyar litre bira tüketiyormuş. (İnanmazsanız internetten araştırın!) Bu azgın tüketim ürününün renginden, kabarcığından, köpüğünden, geğirtisinden, kısacası huyundan ve suyundan etkilenenler arasında zeki mi zeki bir kız çocuğu ile bu kızın şaşkın annesi, duyarsız babası ve çılgın amcası da yer alıyormuş." 

 Çocuklar için yazılmış bir kitap,hem de bira kitabı. Kulağa çok makul gelmiyor ama B, Bira'nın hedef okuyucu kitlesi kesin olarak herkes. Çocuklara gelince, bizim mutfak kültürümüzde biranın yeri çok kısıtlı olsa da kitabın yazıldığı coğrafyada dolabında bira olmayan aile bulamazsınız. Dolayısıyla aile,bira ve küçük kız çocuğu bizim açımızdan bir paradoks yalnızca. Yazarın eğlenceli ve sade yazı diliyle çocukların dünyasına bilgiyi aktarma biçimine hayran olmamak imkansız. 
Bira kitabın içinde sürükleyici öge aynı zamanda.  “Yalnızca dişi çiçekler bira yapımında kullanılır. Erkeklerin onu bu kadar çekici bulmasının nedeni belki de budur.” gibi, biraya özgü sırlar sayfaların cazibesini arttırırken; 
 özgürlük, cesaret, aşk, mutluluk, tüketim gibi kavramlar anlatımın olağan dengesi içinde sunuluyor. 
Günümüzde kült bir yazar haline gelmiş olan ve adını Tim Robbins'le karıştırmaktan kendimi bir türlü alamadığım Tom Robbins okumaya henüz başlamadıysanız B, Bira harikulade bir seçim. Eğer yazarı zaten tanıyorsanız fazla söze gerek yok sanırım. 

                       Macellan Bir İnsan Bir Yaşam / Stefan Zweig

Son yüzyılın en çarpıcı yazarlarından biri hiç şüphesiz Stefan Zweig. Saygın bir aileden gelen, sanat ve felsefe eğitiminden geçen, 20. yüzyılın ilk yarısındaki kaotik ortamı akılcı bir biçimde tanımlayabilen bir adam Zweig. Yaşama veda ediş biçimiyle, kendinden bekleneni gerçekleştirmiş bir karakter çizer. Oysa geçen zamana bakarken, intiharıyla ilgili görülen baş sorumlu Naziler, kendisinin ölümünden yaklaşık 9 ay sonra Stalingrad'da hezimete uğrar. Zweig'ın bunu öngörmediğini düşünmek dehasını hafife almak olur. Trajik ölümündeki, trajik detayları bir kenara bırakıp, karşımızda mükemmel bir yazar ve biyografist olduğundan yola çıkarak ölümünü bir rastlantıya bırakmak istemeyeceği neredeyse kesin gibidir. Yahut bu da bir komplo teorisi olsun. Kendi ölümünü bile tasarlamış olan Zweig, kelimenin gerçek anlamıyla mükemmel bir biyografistti. Bu kadar uzatmamın nedeni, Zweig'ın yazdığı biyografilerdeki farklılığın özgün yazı dilinden çok daha fazlası olduğunu vurgulamak için. Zira konuyu Macellan'a bağlamak istiyorum. Dolayısıyla Macellan Bir İnsan Bir Yaşam bütün bunları yansıtan bir Zweig eseri.
"Başlangıçta baharat vardı." Stefan Zweig'in Macellan'ı upuzun bir giriş silsilesinin ardından bu sihirli cümleyle başlıyor. Böylece Macellan, Zweig ve ben coğrafi keşiflerin şafağında gemiye atlayıp zorlu bir yolculuğa çıkıyoruz. Konuyu dağıtmaktan bir an bile çekinmeyen Zweig, yalnız ve davasına inanmış bir adamın serüvenini anlatırken, harika bir Baharat Yolu ve karabiber biyografisi de yazmış. Karabiber karabiber olalı böyle epik bir anlatı görmemiştir.
Baharatın Batı'yla tanışmasının müsebbibi tabi ki muhterem Romalılar. Romalılar hızla topraklarını genişletirken baharatın acılı , ekşi ve muazzam kokulara açılan evrenini keşfediyorlar. Ancak bu güzel kokulu tutku oldukça pahalı ve son derece lüks bir tüketim maddesi. 
14. yüzyıla kadar kuzey mutfağının yavanlığı karşısında, baharatın yarattığı şaşırtıcı etki bugün hayal bile edemeyeceğimiz bir boyutta olmalı. Zweig bu durumu yine eşsiz bir cümleyle tanımlıyor:
"Fakat ne harikuladedir ki, tek bir Hint baharatı tanesi, bir-iki fiske karabiber, kuru bir muskat, bir tutam zencefil ya da tarçın katıldığında en kötü yemekler bile değişir, yabancı ve lezzetli bir uyarıyla mest olur damaklar."  
Nihayetinde insan güzel şeylere çarçabuk alışır. Öyle bir an gelir ki bir yemeğin lezzeti ne kadar çok karabiber atıldığıyla doğru orantılı hale gelir. Zencefilli bira, baharatla boğazı yakan şarap işte tam bu dönemin icatlarıdır. 
Aslında kahramanımız Macellan'ın yola çıkışı egzotik dünyanın zenginliklerini kendi dünyasına aktarmak. En azından sponsorları bunu istiyor. Ve biz bütün bu süreçte Zweig'ın rehberliğinde Macellan'ın çağında gerçek bir serüvenin tam ortasında dalıyoruz.
Yaşam öykülerinin cezbesine kapılmaktan çekinmiyorsanız yahut Stefan Zweig'le henüz tanışmadıysanız Macellan Bir İnsan Bir Yaşam iyi bir başlangıç olacaktır.  


    Kucaklaşmanın Kitabı/ Eduardo Galeano

Latin Amerika'nın sözcüklere dökülmüş hali Eduardo Galeano'suz bir kütüphane düşünemiyorum. Galeano'nun bütün yapıtları hayatından izlerle örülü. Montevideo'da dünyaya gelen Galeano, 74 yıllık hayatı boyunca politikadan ve futboldan uzak kalamadı. Uruguay'ın makus talihine karşı ortaya koyduğu başkaldırı sayesinde tutuklandı, sürgün edildi, uzun yıllar ülkesinden ayrı yaşamak zorunda kaldı. Galeaano zeki ve tutkulu bir yazar. Kucaklaşmanın Kitabı, ismiyle müsemma, insanı sarıp sarmalayan bir kitap. Kısa metinlerin sayfalara sığmayan coşkusu,aşk, özlem, zamanın dehlizlerinden çıkıp gelen kişilikler, Galeano'nun dünyasının büyüleyici temalarından oluşan bir küçük senfoni Kucaklaşmanın Kitabı. Okuyucuya şöyle sesleniyor Galeano:
 

"Beni okuyamayanlar için yazıyorum; ezilmişler için, yüzyıllardır tarihe geçebilmek umuduyla kuyrukta bekleyenler, kitap okuyamayanlar ve kitap alacak parası olmayanlar için"

O zaman sözü bir kere daha Galeano'ya bırakayım ve Kucaklaşmanın Kitabı'nın İsa'sı bizimle olsun:

"Çelişki, tarihin akciğeriyse bana öyle geliyor ki paradoks da tarihin bizimle dalga geçmek için tuttuğu aynadır. Tanrı'nın öz oğlu bile kendini paradokstan kurtaramamıştı. Bu oğul tropiklerin güneyinde, kar nedir bilmeyen bir çölde dünyaya gelmeyi seçmişti. Gene de Avrupa, İsa'nın Avrupalı olduğuna karar verdi,vereli, kar, İsa'nın doğum söylencesinin evrensel bir simgesi olup çıktı."  

Tam mizah sınırlarında dolaşırken hüzünlendiren, bütün umutsuzluklara rağmen uzaklarda kanat çırpan kuşları gösteren bir yol arkadaşı  Galeano.

Veda Busesi 

Bavulumu şehirden şehire sürüklerken, içinden kitaplar dolup taşıyor, geçip gidiyor. Bazen dünyanın en özel imzasına sahip kitapları haritanın bilinmeyen bir noktasında kaybediyorum. Yine de kitaplar ve yazarlar bana küsmüyor. Robbins, Zweig ve Galeano'yla başladığım anlatıya gelecek yazılarda devam edeceğim. Muhtemelen araya birkaç şehir, birkaç sanat yazısı girecek. Sonra yine yol arkadaşlarıma döneceğim...