“Dalgalı
denize atar atmaz onları
Ortaçağ'ın yasağı...Rönesans'ın vazgeçilmezi...
Beyazlığın terk edilişi ve bronzluğun zaferi...
Gittiler
engine doğru uzun zaman.
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal uzuvdan:
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten.
Önce kutsal Kythera'ya uğradı bu kız,
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs'a gitti
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için.” Hesiodos / Theogonia
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal uzuvdan:
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten.
Önce kutsal Kythera'ya uğradı bu kız,
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs'a gitti
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için.” Hesiodos / Theogonia
![]() |
Filippo PARODI / Aphrodite (Venüs)/ 1680 |
Böyle anlatıyor ünlü ozan Hesiodos, aşk ve
güzellik tanrıçası Aphrodite’in doğuşunu. Herkes böyle doğuştan Aphrodite gibi ‘mükemmel’ olamadığından çareler aramış
insanlar, en çok da kadınlar daha güzel olmak için.
Altın renkli ve yanmamış tenleriyle Mısır’ın
soyluları…
İlk
olarak ‘şeytan alameti’ olarak
görülmüşse de güzellik sanatı, Antik Mısır’da ilk olarak din adamlarıyla
meşrulaştırılır. Önceleri rahipler sınıfı sır gibi saklar yüzlerine ve
bedenlerine uyguladıkları formülleri. Sonra soylular sınıfı bu formüllerin
peşine düşmüş 'Para bizde, asalet bizde, güzellik de bizim olmalı' diyerek herhalde.
Rahiplerin derdi en kutsala beğendirmek olsa da kendilerini; nihayetinde sır falan kalmaz, öğrenilir güzelliğin formülleri. Rahipler ve onların çevresindeki bu varsıl kesim bir anlamda
dinin bir göstergesi olarak geniş kitlelerden daha görkemli olmaya başlar.
Ve
MÖ 2500 civarında cilt renginin beyaza çalması önemli bir farkın göstergesi
haline gelir. Bu önemli ayrımda güneşten yanan ten, sokakta çalışan adamın
alametiyken; akça pakça güneş görmeyen ten evde oturan, bir anlamda çalışmaya
ihtiyacı olmayan insanın, özellikle kadının alameti olur. M Ö 2500’lerde başlayan bu sınıflandırma
neredeyse hiçbir taviz vermeden 20. yüzyıla kadar anlamını yitirmez.
![]() |
III. Tutmosis Kabartması / Mısır Sanat Müzesi Luksor |
Mısırlılar bu dönemde uzun ve meşakkatli bir
temizlenme sürecinden sonra vücutlarını sarı bir aşıboyasıyla renklendirirler.
Adeta altın birer heykele dönüşen bedenlerde, yüz ve gövdede ki damarlar mavi
renk ile belirgin hale getirilir.
Cildin dış etkilerle renklenmesi, kendini
sorgusuz sualsiz ele veren bir sosyal konum ifadesi olarak kısa sürede
kanıksanır. Altın sarısı ve yanmamış ten Antik Mısır’da en geçerli kartvizit
olarak kendini gösterir. (Tabii kast edilen bir Mısır insanının olabileceği kadar beyazlıktır.)
Yunan kadının beyazlama çabaları…
Bir erkek demokrasisi olarak Antik Yunan’da
da güzel olma çabası en başta dehşetle kınanır. Bunda güzeller güzeli Aphrodite’in
‘Pandemos’ * sıfatının ve güzelliği de tekelinde bulunduran tehlikelerin
tehlikelisi Pandora’nın da etkisi olması muhtemeldir.
Kısacası Yunan kadını
kocasıyla baş başa kalmadığı her an, dönemin heykellerinden bile solgundur. Her
türlü süslenme girişimi Helenistik döneme kadar fahişelik ile bir tutulur.
Helenistik dönem ise Yunan kadını bembeyaz olmayı kafaya koyar; böylece
kadınlar arasında üstübeç (psimuthion)** ya da alçı, tebeşir benzeri maddeleri
kullanma modası başlar. Bu beyazlığı destekleyen maddelerin sürekli kullanımı
sonucunda ortaya çıkan cilt kusurları, dişlerin kararması ve hatta dökülmesi,
sinir sistemini bozması gibi etkiler de Pandora’nın sinsiliğine ve Aphrodite’in
hafif meşrep doğasına bağlanmış olmalıdır.
![]() |
Üç Güzeller / M.Ö. 2. yüzyıl / Roma Kopyası Yunan Heykeli / Louvre M. |
Bu arada erkeklerde de mermervari beyazlıkta
tenler at başı gider.
Hele bir de bahsettiğimiz erkek, bir kadına aşıksa, bembeyaz,
solmuş bir tene sahip olması kesinlikle tavsiye edilir.
Aşık bir erkek solgun
beyaz teniyle göz dolduracağından bu bir moda değil, neredeyse bir
gerekliliktir.
Yeni dinle birlikte güzellikle ilgili birçok şey direk şeytan işareti
olarak algılanır. Ortaçağ’a gelindiğinde değil üstübeç, banyo bile yasaklanır!
Yasak olmasına yasaktır ama gizliden gizliye bazı alışkanlıklar az da olsa
devam eder. Bu dönemde beyazlamak uğruna üstübeçle sağlıksızlaşan, cildi günden
güne katranla kaplanan kadın ise olsa olsa şeytanın biçimlenmiş halidir!
Rönesans’ta beden bir sanat eseri gibi algılanır. Güzellik kesin,
matematiksel formüllere bağlanır. Mükemmel bir beden, yedi, dokuz ve üç kanonuna
aykırı olmamalıdır. İşte burada kadına ait üç beyaz devreye girer. Bu üç beyazdan en önemlisi güneş görmemiş tendir.
![]() |
S. BOTTICELLI/ Athena ve Kentaur /1482 / Galleria Degli Uffizi |
Beyaz ten Rönesans’ta en olmazsa olmaz güzellik ölçüsü olarak yerini
sağlamlaştırır. Gerekirse vücudun görünen her yeri üstübeç gibi beyazlatıcı
maddelerle kaplanır. Cildin beyazlatılması umuduyla envai çeşit bitki ve kimyasal
karışımla ovulur. Erkekler de bu dönemde cildi beyazlatan ürünler kullanmaya
başlar. Ancak erkek kullanımında, sınıfsal ayrıma vurgu yapmak ön plandadır.
Geniş kenarlı şapkalar bu dönemde ciddi bir atılım yapar. Şapkanın aksesuar
olması yanında güneşe karşı verdiği mücadele de keşfedilmiş olmalıdır.
Maskeyle korunan beyaz ten...
Barok dönemde güneşten korunmak esastır. Beyazlık halen asaletin vazgeçilmezidir.
Şapkalar ve hatta gündüz gezilerinde takılan maskelerle güneş ışıklarına geçit
verilmez.
18. yüzyılın sonuna doğru kozmetik ve diğer beyazlatıcı
uygulamalardan uzaklaşılır ama beyazlık tamamen terk edilmez. Yalnızca doğal beyazlık
daha geçerli kılınır.
![]() |
J.H.FUSELI / Genç kadın portresi / 1781 |
Romantizmin etkisiyle yüzyılın ortalarından itibaren ‘hastalıklı solgunluk’ dönemi başlar. İnsanlar veremliler gibi sağlıksız görünmeyi yeni güzellik anlayışı olarak benimser. Ressamlar bu hastalıklı görünen kadınları zevkle betimlerken, şairler güzelliklerini yüceltir.
19. yüzyıla gelindiğinde dönemin yenilikçi etkileriyle idealize
güzellik ölçütlerinden neredeyse tümüyle vazgeçilir. Fakat halen aristokrat
kesim güneşten korunmak ve çeşitli karışımları cilde uygulamak suretiyle beyaz
kalmakta ısrarcıdır!
![]() |
P.P. PRUD'HON/ İmpratoriçe Josephine /1805 / Louvre M. |
Hatta
Napoléon’un gözdesi Josèphine’in solgunluğundan dehşete kapılıp ona ‘Allık sürün
Madam. Cesede benziyorsunuz!’demişliği bile vardır.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde üstübeç yasaklanır. İş hayatında ve toplum içinde konumu
değişmeye başlayan kadın, değişen dünya ile denize girmeye, açık havada spor
yapmaya başlar. Böylece güneşten kaçmamayı da öğrenir.
![]() |
Avusturalya kadın yüzme takımı/ 1919 |
Hep anlatılan bir hikayeye göre:
Coco Chanel bir arkadaşının sayfiye evinde havuz başında uyuyakalmış ve
uyandığında güneşten yandığı için de bronz ten Paris’te moda olmuştur.
Coco’nun
işini şansa bırakmayacak bir mizacı olduğunu düşündüğümden, bunun bir tesadüfi hareket olmadığına eminim . Her şeyden önce Coco dünyanın değiştiğini ve kadının da bu dünyada yerini alması gerektiğinin bilincindeydi.
Ayrıca bronzlaşmayı desteklemesinde büyük olasılıkla Fransız Rivierası’nda açtığı ikinci mağazasının gelirleri ile ilgili ciddi
planlarının da etkisi vardı. Planı kaçınılmaz biçimde başarılı oldu. Bir anlamda Paris’teki müşterilerini yazlık alana çekmenin cezbedici yolu güneş banyosundan geçiyordu da
diyebiliriz.
![]() |
Bir film yıldızı /Brigitte Bardot, Kirk Douglas / 1953 / Cannes |
Böylece güneşte yanmak kısa sürede popüler hal aldı.
Tarihin en uzun süre
moda olan akımı beyaz ten, güneşin kavuruculuğuna teslim edildi. Ortaya çıkan karamelize renkler başta
kadınlar olmak üzere herkesi cezbetmeye yetiyordu.
Özellikle varsıl kesim
arasında güneşin altında başka bir şey yapmadan uzanmak yine bir sınıf göstergesi olarak öne çıktı.
Artık beyaz ten terk edilmiş
ancak kösnüllüğün başka bir ifadesi olarak kapitalizm bronz teni keşfetmişti. Porselen beyazlık, bronz tene dönüşmüş, renk değişse de içerik aynı bırakılmıştı.
Bu keşifte malum ayrım o
kadar belirgindi ki çalışan kişinin güneş yanığı hor görülmeye devam etti. Aslında ülkemizde 'amele yanığı' olarak nitelediğimiz durum da bu hor görmenin bir parçası olarak kabul edilebilir.
![]() |
Cannes Film Festivali için hazırlanmış Ambre Solaire spotu / 1950 |
Bronzlaşmanın bir moda halini almasının akabinde güneşin zararlı
etkileri de keşfedilir. Güneşin, cildin kendi doğasından kaynaklanan yaşlanmayı
hızlandıran ve süreci kısaltan bir düşman olarak belirlenmesi bronzlaşma
modasını tıpkı üstübeç de olduğu gibi durduramaz. Ancak gelişen teknoloji devreye girer. 1936’da Ambre Solaire, güneş altında bol vakit geçirme fırsatı
olan refah düzeyi yüksek Fransızlar’ın imdadına yetişir. Yine de güneşlenme
konusunda tam bir aydınlanma yaşanamaz. Bu arada tek parça mayolar bikiniye
dönüşür. Zaman içinde çıplaklar kampı fikriyle bütün beden güneşe sunulur.
Güneşin zararlı etkileri büyük kitlelerce asla tam anlaşılamaz.
Elbette
güneşin altında geçirilen zamanın insanın pozitif duygularıyla da ilgisi
vardır. Bu mutluluğun, bedenin güneş altında kaldığı süre boyunca endorfin
salgılamasıyla ilişkisi olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca sanılanın aksine güneş
vücutta D vitamini üretmez. Ancak güneşin morötesi B (UVB) ışınları vücuttaki D
vitaminini aktif hale getirir. Yine de bu morötesi ışınlara çok güvenmemek
lazım...
Yaşadığımız
güneş yanıklarını , deri yaşlanmasının artmasını, kırışıkların derinleşmesini,
güneş çarpmasını, cilt kanserini,…morötesi ışınlara borçluyuz.
Morötesi A (UVA) ışınların ise 20 yıl öncesine kadar daha masum olduğu düşünülüyormuş
ama o kadar da masum değilmiş. Bütün enlemlerin aldığı Morötesi A ışınları alt
deriye kadar yıl boyu etki edebilmesiyle, cildin bağışıklık sistemine çomak
sokan, güneş alerjilerinin nedeni ve yine cilt kanserinin nedenlerinden biri
olarak görülmekte.
Bu arada dünya üzerindeki birçok insanın aksine insan derisinin
hafızası mükemmel çalışıyor. Deri, yaşadığı iyi ve kötü hiçbir şeyi unutmuyor. Güneş
yanığı da bunlardan biri. Ve sıklıkla buna maruz kaldığında kendini savunamaz
hale gelebiliyor.
Uzmanlar sadece güneşli yaz günlerinde değil, yılın her günü, havanın
her durumunda cildi korumanın esas olduğunda hemfikir. Cildi hem korumak hem de
dirençli hale getirmek için birçok yöntem var ama bunlar içinde yaşadığımız
mevsimde her gün başka bir gazetenin malzemesi olduğundan ben aktarmayacağım.
Ülkemizde güneşten korunmak çok yaygın bir durum değildir.
Öyle ki ören
yerlerinde eldivenli, şemsiyeli, şapkalı, yüzleri, boyunları kapalı Uzak Doğulu gezginleri gördüğümüzde çoğumuz garipseriz.
Biz şort, askılı bluz ve dört tarafı açık
sandaletimizle püfür püfür gezerken bu birbirinden ayırt edemediğimiz milletlerin insanları kendilerine eziyet ederler
bizim gözümüzde.
Güneş
lekelerini ciddi problemler olarak gören ve cilt sağlığına öncelik tanıyan
Japon, Çin ya da diğer herhangi bir Uzak Doğulu’nın gözünden bakıldığında ise biz
toplu intihar grubuyuz herhalde. Ayrıca Uzak Doğu'da birçok insan için halen beyaz tenin bir soyluluk ifadesi olduğunu da belirtmekte fayda var. Bir taşla iki kuş vuruyorlar yani.
*Aphrodite Pandemos: Baştançıkarıcı tanrıça, orta malı, Aphrodite’in
hafif meşrep yönüne vurgu yapan niteliği.
**Üstübeç: Kurşun
karbonat içeriği olan ve zehirli olması nedeniyle harici kullanılan pigment.
Wooow, i absolutly love your blog!
YanıtlaSilGreetings from Germany :*
Selma
http://diamonds-x3.blogspot.de/
thank you very much! your blog is also very cute :)
SilAslı ne güzeldir mitoloji denen şey :))
YanıtlaSilGerçekten öyle:)Okuldayken eğitimini aldım, şimdi de dersini veriyorum. Şanslıyım yani:) Mitoloji, Samanyolu gibi uçsuz bucaksız, öğrettikleri hiç bitmiyor.
SilBeyaz ten ve bronz ten tarihteki ifadesi.ne güzel bir yazı paylaşmışsın bloğun çok renkli ve güzel
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) Hoşunuza gittiyse çok memnun oldum:)
SilDaha sık aralıklarla postlar bekliyorum :)
YanıtlaSilŞahsen benim için inanılmaz bilgilendirici bir yazı oldu. Çok tesekkürler :)Bende beklerim :)
YanıtlaSilÇok memnun oldum:) Zevkle geliyorum incelemeye:)
SilYazınız çok başarılı. Eğlenceli ve öğrendiklerim yanıma kar kaldı.
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş...
YanıtlaSil2 yıl öne bu sayfaya rastlayıp yazınızı okumuşum
tekrar karşılaştım...
ben de cilt beyazlatıcılar hakkında bir tez yazıyorum
çok faydalı oldu benim için
klavyenize sağlık :D
Çok güzel bir yazi. Ben bronz sevenlerdenim antik cagda yasayamazmisim :)
YanıtlaSil