Kış Kuzey Yarım Küre'de bas bas bağırıyor bugünlerde. 2016 gitti, gidiyor. Olsun, takvimin bildik savurganlığı. Şimdi yine Batum'dayız. En azından ben ve bu yazıyı okuyacaklar için hava bir müddet Ağustos sıcağı, enlem boylam Gürcistan sınırı.
Karadeniz'in bizim olmayan kıyısında, "Mucizenin ve aşkın şehri" olarak ebediyen mühürlenmek isteyen Batum'un olmazsa olmazlarını ilk yazıda anlatmıştım (ki kendisi burada ), şimdi meydanlara inme, hayata karışma zamanı.
Avrupa Meydanı
Batum sokakları sürprizlerle dolu. Osmanlı ve Sovyet izlerini taşıyan, denizlere açılan caddelerin hakiki tarih kokan halini mutlaka seveceksiniz. An gelecek karşınıza tasarım harikası, romantik meydanlar çıkacak. Zamanı saklamaya çalışsa da meydanların yeni olduğunu anlayıp yine de bu romansın içine kapılmaktan kendinizi alamayacaksınız. Sonra şehir içinde şehir, çağdaş çizgilerin har vurup harman savurduğu yapılar da eklenecek bu bulutlu tabloya. Asla "olmamış" demeyecekseniz. Karmaşanın yarattığı katışıksız ahengin bu şehrin içine işlediğini ve onsuz düşünülemeyeceğini hemen fark edeceksiniz.
Avrupa Meydanı.
Elinde altın post tutan Medea heykeli meydanın simgesi.
Medea mitolojiler dünyasının en güçlü kadın karakterlerinden biridir. Serüveni her çağda popülaritesini korumuş ve yeniden yorumlanmıştır. Güneş soylulardan olan Medea Karadenizli'dir ve Antik Çağ'ın en korkunç büyücülerinden biri olarak kabul edilir. Birçok mitolojik kişilikte olduğu gibi iyi ve kötü özellikleri birlikte yansıtır. Kardeşini kesip parçalarını yollara savuracak, öz çocuklarını öldürüp babalarının önüne atacak kadar zalim ama aynı zamanda egzotik ve mazlum bir kadın olarak gösterilir. Anlayacağınız üzere korkunç hikayelerin kahramanıdır bu heykeli dikilmiş Medea. Karadeniz'in birçok bölgesinde Altın Post efsanesine sahip çıkılır. Görünen o ki Gürcüler de hikayenin geçtiği yer olarak Batum'u görmektedir.
Batum'un en güzel meydanlarından biriyle yolculuğuma başlıyorum işte. Avrupa Meydanı (Europe Square) şehrin ana meydanı olarak kabul ediliyor. Elinde altın post tutan Medea Heykeli etrafında biçimlenen meydanda fıskiyeler, Avrupa'nın tanıdık yapılarından ilhamını almış anıtsal binalar, kafeler,restoranlarla meydan tam bir cazibe merkezi. Mevsim yaz püfür püfür giysiler içinde fıskiyeler arasında koşuşturanlara katılmamak için en büyük sebep elimdeki kamera. Ama tabi ki kameramı kollayarak fıskiyelerin arasından geçmeden de duramıyorum. Burası günün her saati keyifle gezilebilecek bir yer. Sokak sergilerinde harika fotoğraflar satın alıp, Prag'ın simgesi saat kulesine gönderme yapan saate sırtınızı verip fotoğraflar çekebilirsiniz. Meydana açılan BK Restoran nefis yemekler ve çarpıcı Gürcü şarapları tatmak için ideal bir mekan. Kitaplarla dolu şık bir ortam, yemekler ve sunum oldukça iyi. Buraya bunaltıcı bir yaz akşamında uğrama şansınız olursa, muhtemelen saksafon ve piyanodan oluşan küçücük bir orkestraya rastlayacaksınız, bu durumda harikulade Gürcü peynirleri ve onun en samimi dostu Gürcü şarabını masanıza davet etmek yararınıza olacaktır.
Batum'un Astronomik Saat'iyle...
Astronomik saatler özellikleri gereği Güneş , Ay, Zodyak takımyıldızları ve bazen de gezegenlerin birbirlerine olan konumlarını gösteriyor. Ben Batum'dayken Güneş Leo takımyıldızını yani Aslan Burcu'nu işaret ediyordu.
BK
Şarapta marine edilmiş biftek.
BK
Gürcü peynirleri ve serin kokteyller.
Fotoğrafta şarap yoksa da bu masada şarap olmadığı anlamına gelmesin lütfen.
Avrupa Meydanı'ndan sonra bunaltıcı ve dirhem dirhem eriten Ağustos sıcağında ara sokaklara sapıyorum. Kaldırımlar turistik anı eşyalarıyla dolu. Zaman zaman fotoğraf ve tablo satanlar da karşıma çıkıyor. Birkaç katlı bitişik nizam yapılmış binalarla bu sokaklar oldukça sade. Bazı sokaklarda evlerin önüne ancak klasik filmlerde görülebilecek arabalar park edilmiş. Şehrin kendi halindeki kuytularında dolaşmak bambaşka bir dünya. Işıklar sönmüş, makyaj silinmiş, Batum'un ikinci yüzü bu sokaklarda. Sıkıcı olduğunu düşünüyorsanız hiç değil ve bu belkide ne aradığınıza bağlı. Sovyetler'in yorgun sokakları bunlar, her köşede o kapalı kutuya daha da yakınlaşmış gibi bir hisse kapılıyorum. Bu hafif rutubet kokulu, sarmaşıklı, dar kaldırımlı sokakları görmeden Batum'u anlamanın imkansızlığını yaşıyorum aslında. Nem tepeme tepeme vururken hafif bir yağmur geçişi oluyor. Oh, nihayet derin bir nefes umudu hakim olurken, sıcaklık ve nem aynı şiddette devam ediyor. İnanılmaz!
Yağmurla beraber bikinili, mayolu kadınlar caddeden taksi çeviriyor, biri anlatsa "abartıyor" diye düşüneceğim bir sahne. Burada kaldığım her gün benzerlerini görünce kanıksıyorum. Bir pareo ve bir bikiniyle taksiye rahatça binilen, hatta caddede dolaşılan bir şehir, Artvin'in kapı komşusu.
Rustaveli Ave.
Ara sokakları geride bırakıp şehrin ünlü caddelerinden biri olan
Şota Rustaveli'ye kadar geldiğimi fark ediyorum. Cadde boyunca uzayıp giden tasarım binalar,restoranlar, otellerle çevre bir anda değişiyor. Şota Rustaveli Gürcü edebiyatının mimarı olarak kabul ediliyor bu nedenle ülkede ve Batum'da birçok önemli noktaya adı verilmiş durumda. Rustaveli caddesi üzerinde ilerlerken Hilton, Sheraton gibi zincir oteller, özenle tasarlanmış parklar, restoranlar, kafeler ve Şota Rustaveli Üniversitesi gibi önemli mekanlara rastlamak olası. Dünyanın farklı yerlerinden fırlayıp gelmiş binaları, parkları, insanları fotoğraflayarak ilerlerken daha önceden gitmeyi aklımın bir köşesine yazdığım Caffe Monet'i tam da Fransız gotiği tarzında yapılmış bir binanın altına yerleştirilmiş olarak buluveriyorum. Bir mojito ve Fransız usulü cheescake sipariş veriyorum. Burada binalar ve içerikleri paralellik gösteriyor, gerçi her menüde Gürcü lezzetleri mutlaka oluyor ama pek popüler bir tatlıları yok anladığım kadarıyla. Kısa ve tatlı aranın ardından Batum Hilton'un karşı tarafında bulunan Nurigeli Gölü'nü gözüme kestiriyorum. Nurigeli yapay bir göl özellikle yerli halkın balık tutmak ve bisiklete binmek için tercih ettikleri yerlerin başında geliyor. Nurigeli Gölü'nün bir ucunda yunus parkı var, yanından geçerken yunusların çığlıklarını duymak korkunç. Hayvanların doğal ortamından koparılıp, böyle bir alana tıkıştırılması kabul edilemez. Batum için yegane eksi puan bu yunus parkına gidiyor tarafımdan...
Caddeyi boydan boya yürürken ara sokaklardan döne döne yeniden şehrin anıtsal meydanlarından birine, Tiyatro Meydanı'na ulaşıyorum. Elinde yabasıyla denizlerin ve depremlerin tanrısı Poseidon'u merkeze almış bir fıskiye etrafında gelişen meydan günün her saati oldukça hareketli. Kentin tarihi tiyatro binası ve komünist dönem konutlarıyla çevrili meydanı boş yakalamak şans işi. Zira tur otobüslerinin biri gidip, biri geliyor. Birkaç fotoğraf çekerek bu bölümden uzaklaşıyorum. Komünist konut mimarisi içimi daraltıyor çünkü. Bu sadece Batum'a özgü değil, başka ülkelerde de benzer hisleri yaşamışlığım var Komünist mimari konusunda...
Caffe Monet
Karadeniz'in bizim olmayan kıyısında, "Mucizenin ve aşkın şehri" olarak ebediyen mühürlenmek isteyen Batum'un olmazsa olmazlarını ilk yazıda anlatmıştım (ki kendisi burada ), şimdi meydanlara inme, hayata karışma zamanı.
Avrupa Meydanı
Batum sokakları sürprizlerle dolu. Osmanlı ve Sovyet izlerini taşıyan, denizlere açılan caddelerin hakiki tarih kokan halini mutlaka seveceksiniz. An gelecek karşınıza tasarım harikası, romantik meydanlar çıkacak. Zamanı saklamaya çalışsa da meydanların yeni olduğunu anlayıp yine de bu romansın içine kapılmaktan kendinizi alamayacaksınız. Sonra şehir içinde şehir, çağdaş çizgilerin har vurup harman savurduğu yapılar da eklenecek bu bulutlu tabloya. Asla "olmamış" demeyecekseniz. Karmaşanın yarattığı katışıksız ahengin bu şehrin içine işlediğini ve onsuz düşünülemeyeceğini hemen fark edeceksiniz.
Avrupa Meydanı.
Elinde altın post tutan Medea heykeli meydanın simgesi.
Medea mitolojiler dünyasının en güçlü kadın karakterlerinden biridir. Serüveni her çağda popülaritesini korumuş ve yeniden yorumlanmıştır. Güneş soylulardan olan Medea Karadenizli'dir ve Antik Çağ'ın en korkunç büyücülerinden biri olarak kabul edilir. Birçok mitolojik kişilikte olduğu gibi iyi ve kötü özellikleri birlikte yansıtır. Kardeşini kesip parçalarını yollara savuracak, öz çocuklarını öldürüp babalarının önüne atacak kadar zalim ama aynı zamanda egzotik ve mazlum bir kadın olarak gösterilir. Anlayacağınız üzere korkunç hikayelerin kahramanıdır bu heykeli dikilmiş Medea. Karadeniz'in birçok bölgesinde Altın Post efsanesine sahip çıkılır. Görünen o ki Gürcüler de hikayenin geçtiği yer olarak Batum'u görmektedir.
Batum'un en güzel meydanlarından biriyle yolculuğuma başlıyorum işte. Avrupa Meydanı (Europe Square) şehrin ana meydanı olarak kabul ediliyor. Elinde altın post tutan Medea Heykeli etrafında biçimlenen meydanda fıskiyeler, Avrupa'nın tanıdık yapılarından ilhamını almış anıtsal binalar, kafeler,restoranlarla meydan tam bir cazibe merkezi. Mevsim yaz püfür püfür giysiler içinde fıskiyeler arasında koşuşturanlara katılmamak için en büyük sebep elimdeki kamera. Ama tabi ki kameramı kollayarak fıskiyelerin arasından geçmeden de duramıyorum. Burası günün her saati keyifle gezilebilecek bir yer. Sokak sergilerinde harika fotoğraflar satın alıp, Prag'ın simgesi saat kulesine gönderme yapan saate sırtınızı verip fotoğraflar çekebilirsiniz. Meydana açılan BK Restoran nefis yemekler ve çarpıcı Gürcü şarapları tatmak için ideal bir mekan. Kitaplarla dolu şık bir ortam, yemekler ve sunum oldukça iyi. Buraya bunaltıcı bir yaz akşamında uğrama şansınız olursa, muhtemelen saksafon ve piyanodan oluşan küçücük bir orkestraya rastlayacaksınız, bu durumda harikulade Gürcü peynirleri ve onun en samimi dostu Gürcü şarabını masanıza davet etmek yararınıza olacaktır.
Batum'un Astronomik Saat'iyle...
Astronomik saatler özellikleri gereği Güneş , Ay, Zodyak takımyıldızları ve bazen de gezegenlerin birbirlerine olan konumlarını gösteriyor. Ben Batum'dayken Güneş Leo takımyıldızını yani Aslan Burcu'nu işaret ediyordu.
Avrupa Meydanı |
BK
Şarapta marine edilmiş biftek.
BK
Gürcü peynirleri ve serin kokteyller.
Fotoğrafta şarap yoksa da bu masada şarap olmadığı anlamına gelmesin lütfen.
Avrupa Meydanı'ndan sonra bunaltıcı ve dirhem dirhem eriten Ağustos sıcağında ara sokaklara sapıyorum. Kaldırımlar turistik anı eşyalarıyla dolu. Zaman zaman fotoğraf ve tablo satanlar da karşıma çıkıyor. Birkaç katlı bitişik nizam yapılmış binalarla bu sokaklar oldukça sade. Bazı sokaklarda evlerin önüne ancak klasik filmlerde görülebilecek arabalar park edilmiş. Şehrin kendi halindeki kuytularında dolaşmak bambaşka bir dünya. Işıklar sönmüş, makyaj silinmiş, Batum'un ikinci yüzü bu sokaklarda. Sıkıcı olduğunu düşünüyorsanız hiç değil ve bu belkide ne aradığınıza bağlı. Sovyetler'in yorgun sokakları bunlar, her köşede o kapalı kutuya daha da yakınlaşmış gibi bir hisse kapılıyorum. Bu hafif rutubet kokulu, sarmaşıklı, dar kaldırımlı sokakları görmeden Batum'u anlamanın imkansızlığını yaşıyorum aslında. Nem tepeme tepeme vururken hafif bir yağmur geçişi oluyor. Oh, nihayet derin bir nefes umudu hakim olurken, sıcaklık ve nem aynı şiddette devam ediyor. İnanılmaz!
Yağmurla beraber bikinili, mayolu kadınlar caddeden taksi çeviriyor, biri anlatsa "abartıyor" diye düşüneceğim bir sahne. Burada kaldığım her gün benzerlerini görünce kanıksıyorum. Bir pareo ve bir bikiniyle taksiye rahatça binilen, hatta caddede dolaşılan bir şehir, Artvin'in kapı komşusu.
Rustaveli Ave.
Ara sokakları geride bırakıp şehrin ünlü caddelerinden biri olan
Şota Rustaveli'ye kadar geldiğimi fark ediyorum. Cadde boyunca uzayıp giden tasarım binalar,restoranlar, otellerle çevre bir anda değişiyor. Şota Rustaveli Gürcü edebiyatının mimarı olarak kabul ediliyor bu nedenle ülkede ve Batum'da birçok önemli noktaya adı verilmiş durumda. Rustaveli caddesi üzerinde ilerlerken Hilton, Sheraton gibi zincir oteller, özenle tasarlanmış parklar, restoranlar, kafeler ve Şota Rustaveli Üniversitesi gibi önemli mekanlara rastlamak olası. Dünyanın farklı yerlerinden fırlayıp gelmiş binaları, parkları, insanları fotoğraflayarak ilerlerken daha önceden gitmeyi aklımın bir köşesine yazdığım Caffe Monet'i tam da Fransız gotiği tarzında yapılmış bir binanın altına yerleştirilmiş olarak buluveriyorum. Bir mojito ve Fransız usulü cheescake sipariş veriyorum. Burada binalar ve içerikleri paralellik gösteriyor, gerçi her menüde Gürcü lezzetleri mutlaka oluyor ama pek popüler bir tatlıları yok anladığım kadarıyla. Kısa ve tatlı aranın ardından Batum Hilton'un karşı tarafında bulunan Nurigeli Gölü'nü gözüme kestiriyorum. Nurigeli yapay bir göl özellikle yerli halkın balık tutmak ve bisiklete binmek için tercih ettikleri yerlerin başında geliyor. Nurigeli Gölü'nün bir ucunda yunus parkı var, yanından geçerken yunusların çığlıklarını duymak korkunç. Hayvanların doğal ortamından koparılıp, böyle bir alana tıkıştırılması kabul edilemez. Batum için yegane eksi puan bu yunus parkına gidiyor tarafımdan...
Caddeyi boydan boya yürürken ara sokaklardan döne döne yeniden şehrin anıtsal meydanlarından birine, Tiyatro Meydanı'na ulaşıyorum. Elinde yabasıyla denizlerin ve depremlerin tanrısı Poseidon'u merkeze almış bir fıskiye etrafında gelişen meydan günün her saati oldukça hareketli. Kentin tarihi tiyatro binası ve komünist dönem konutlarıyla çevrili meydanı boş yakalamak şans işi. Zira tur otobüslerinin biri gidip, biri geliyor. Birkaç fotoğraf çekerek bu bölümden uzaklaşıyorum. Komünist konut mimarisi içimi daraltıyor çünkü. Bu sadece Batum'a özgü değil, başka ülkelerde de benzer hisleri yaşamışlığım var Komünist mimari konusunda...
Nurigeli Gölü |
Caffe Monet
Ben de tam şu anda Üsküp'ü yazıyordum, ara verip okuma listeme göz atayım dedim, Batum Arkeoloji Müzesi'ndeki fotoğrafları görünce acayip içlendim. Zira Üsküp'teki müzede görevli olan şahıs tepemde durup fotoğrafları tek tek sildirmişti:)
YanıtlaSilEmeğine sağlık, çok heveslendirici bir yazı olmuş.
Ay gece gece ne güzel denk geldik:) Teşekkür ederim Sezercim, kalp kalp:) O fotoğraf çektirmeyip, bir de sildirme girişiminde bulananlardan nefret ediyorum. Allah muhafaza ellerinde Milo Venüs'ü falan olsa paketleyip depoya kaldırırlar herhalde. Bizde de milli saraylar sorunlu bu konuda. Yahu bizim sarayları kaç kişi biliyor? Bırak bari sosyal medyada gözüksün azıcık...
SilBen artık maddi bir beklentiden dolayı olduğunu düşünüyorum. Hani kullanmayın, kullanırsanız da izninizi alın, bedelini verin gibi. Bazı müzeler çok saçmalıyorlar çünkü. Mantığı yok.
SilKesinlikle bu telif olayıyla alakalı da şöyle bir durum var; istersin o zaman fotoğraf çekmek için ayrı ücreti.Çünkü bu teknolojide onu engellemek oldukça zor artık. Ukrayna'da istiyorlardı mesela. Ama milli saraylar örneği öyle değil ki, bakanlıktan izin alman lazım. Turist olarak gelmiş adam bir saat vakti var, alt tarafı ceple fotoğraf çekiyor abartmamak lazım. Kaldı ki bu muhteşem bir reklam. Hepimiz gitmeden gezeceğimiz yerlerin instagram fotolarına bakıyoruz, blog yazılarına bakıyoruz falan... Dimyat'a pirince gitme hikayesi bu. Makul davranmak lazım, bir de izleyiciyi küstürmemek şart.
SilMerhaba :) Blogunuzu yeni keşfettim ve hemen katıldım. Sizide bloguma beklerim www.nurundelidolublogu.tk
Çok güzel görünüyor. Artvin' in kapı komşusu ama aralarında dağlar kadar fark var.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Çok büyük bir uçurum var kesinlikle...
Silçok güzel yaaa. gerçekten turgay beyin dediği gibi çok fark var aralarında. üzüldüm :((
YanıtlaSilTeşekkür ederim, gerçekten çok fark var. Ne diyelim darısı başımıza.
SilHarika bir Batum yazısı olmuş Aslı'cım. Emeklerine sağlık, ilgi ile okudum..devamını bekliyorum. Batum'a gitmeyi çok istiyorum. Bu yıl olmadı, inşallah önümüzdeki yıl gideriz..ama öncesinde mutlaka yazını okuyacağım..bu yüzden hemen g+ yapıyorum..sevgilerimle..
YanıtlaSilEsin Hanım çok teşekkür ederim. Çok iyi bir gezgin olduğunuzu biliyorum, umarımen kısa sürede Batum'a da yolunuz düşer. Benden de çok sevgiler:)
SilAslı'cığım, Batum'la ilgili yazılarını zevkle okudum. Çok güzel yazılar, yaşar gibi oldum. Bundan böyle ben de izleyicilerin arasındayım ve en kısa zamanda Batum'a gitmeye çalışacağım. Sevgilerimle,
YanıtlaSilFatma Hocam, her zaman olduğu gibi çok zarifsiniz. Çok teşekkür ederim, güzel sözleriniz çok mutlu etti. En kısa sürede bir araya geleceğimizi umuyorum. Sevgilerimle.
SilDaha önce iki kez gezdiğim kenti bir de sizin adımlarınızla gezmek çok güzel bir zevk oldu benim için. Bir de güzel sözünüze çok takıldım. "Bir kenti gezeceksem önce insanlarını seveceğim" Tam bu söz bir süre yazacağım Belgrad notları öncesi benim için güzel bir sürpriz oldu.
YanıtlaSilAslı hanım merhaba;
YanıtlaSilGözlemlerininiz ve yazılarınız çok güzel elinize sağlık.
Batum Bulvarında görüp fotoğrafladığınız o bina Nikah Dairesi olarak kullanılıyor.
Benden de minik bir bilgi olsun dedim.
Tekrar emeğinize sağlık hoşçakalın.