Küratörlüğünü gerçekleştirdiğim "Ian Berry │Denim Ötesi" Nişantaşı Kalyon Kültür Merkezi'nin tarihi dokusunda 14 Şubat 2025'e kadar izleyiciyle buluşuyor. Öncelikle "Denim Değil Kot" demek istiyorum ve yurdumuza bu kumaşı getiren muhteşem adam Muhteşem Kot'a yıldızlari, kalpler ve içten gülücükler gönderiyorum. Ne tatlı bir milletiz ülkemize kumaşı tanıtan, bizi yüzde yüz pamuklu bu mavilikle tanıştıran kişinin soy ismiyle denimi anıyoruz. Dil hassas, literatür kıymetli diye düşünenler beni anladı şu an. Bu önemli hatırlatmanın ardından sanat, moda, sürdürülebilirlik gibi geniş bir içeriği aynı bağlamda birleştiren sergimize geçiş yapabiliriz.
Denim kumaşın zamana bıraktığı ilk izleri 1567’lerin Cenovası’nda buluyoruz. İtalya’nın sahile açılan liman kentinde tüccar gemicilerin giydiği sert pantolonları tanımlamak için “genoese” ve “genes” olarak tanımlanıyor.17. yüzyılda Fransa’nın Nimes kentinde, yün ve ipekten yapılan bu kumaşın Serge de Nimes olarak anıldığı anlaşılıyor. Zamanla Serge de Nimes dönüşerek “denim” halini alıyor.
Günümüzde "denim" deyince gözümüzde canlanan kumaş ise 1860 yılında güçlü kanvas kumaştan
iş pantolonları üreten Levi Strauss&Co. şirketinin müşterilerinin isteğiyle
ortaya çıkıyor. Daha yumuşak, giyilebilir, cildi tahriş etmeyen kumaştan
üretilmiş pantolonlar isteyen müşterilerin talebini ciddiye alan şirket ürün
gamına Serge de Nimes’i de ekliyor böylece.
Hikayenin devam gerçek bir başarı öyküsü, 1873’te
Levi Strauss ve Jacop Davis ağır iş yaparken cep ve dikişlerin atmasını
engelleyen perçinli iş pantolonlarının patentini alıyor. Takvim, şehirlerin
büyüdüğü, sanayileşmenin hızla arttığı bir zamanı işaret etmektedir. Aynı
zamanda çiftlik ve endüstriyel giyimin de hızla geliştiği bir dönemdir. Ticari
açıdan bu patentin ne kadar değerli olduğunu bu perspektifle incelemek gerekir.
Günümüzde hala Amerika’da ve dünyanın birçok noktasında en sevilen iş pantolonu
olarak denim kumaşı zirvede yer alır.
20. yüzyılın
başında bu kumaş sinemanın çekim alanına girer. Hollywood’un bıçkın kovboyları
at binerken, Kızılderili düşmanları kovalarken, tütünü sararken kot pantolon
giyerler. Sinema raundunun kazanılması kot pantolon için bir dönüm noktası
olur. Kaç erkek Clint Eastwood’a, John Wayne’e, Gary Cooper’a özenmemiştir beyaz
perdenin sihrinde. Dahası bahsi geçen aktörler katı bir maskülen imajla, denimi
kovboyculuğun dışına taşırlar. Erkeksi imajları o denli güçlüdür ki denim “cool”
ve maskülen erkeğin giysisi olarak taltif edilir.
Sokaktaki
erkeksi imajın, asi imajla bütünleşmesinin sinemadaki temsilcisi Marlon Brando
ve James Dean gibi efsaneler gerçekleştirir. Brando, 1953 yılında Asi ve Özgür
(The Wild One) ile motosiklet çetesi lideri Johnny Strabler’a hayat verir.
Siyah deri ceket, beyaz tişört ve yıpranmış denim pantolon üçlüsü Brando’nun
neslini domine ederken bize kadar uzanacak, 21. yüzyıl modasında da kendisinin
stil ikonu olarak anılmasını sağlayacaktır.
Brando ve ardıllarıyla maskülen denime bir de isyankar imaj eklenirken kadınlar da boş durmaz. İnce beller, balinalı korselerin dünyası ufukta yitirilmektedir. Brigitte Bardot gibi bir erotizm simgesi bile bu görünümü rahatlıkla takas edebildiğine göre sokaktaki kadın için ne beis olabilir? Bardot böylece erkeksi denimi kadın dünyasına mühürleyerek ona bir de feminenlik ekleyiverdi. Rahatlık ve feminenlik aynı giyside buluştu. Çalışma hayatındaki kadın denim fikrini kovboylardan daha çok sevdi.
Böylece denim işçilerin sıhhi ve güçlü giysisi olarak çıktığı yolda her geçen gün yeni bir sayfa daha açıyordu. Nitekim 1970'ler işçinin, sokağın, sıradan insanın, kadın hareketinin , asiliğin simgesi olan denimi haute couture sınıfına sokuverdi. Jean Paul Gautier, avangart ceketler ve denim korseler gibi ürünlerle "denim sadece gündelik olmamalı" diyerek özel dikimin skalasına denimi ekledi. Ardından benim de favori tasarımcılarımdan olan Karl Lagerfeld, Chanel için hazırladığı koleksiyona ince işçiliğin ustalığı ile hazırlanmış denim tasarımlarını paylaştı. Artık denim lüksün ve ihtişamın da bir parçası aynı zamanda pahalı mücevherlerin , çantaların, kürklerin sınıfında bir yer ediniyordu.
Aynı sıralarda Madonna, gençliğin stil ikonu olarak kliplerinde ve ödül törenlerinde kot ceketleri, pantolonları, hatta pabuçlarıyla salınırken; Sid Vicious, Punk kültürüne kot modasını entegre etmekle meşguldü.
Yukarıda kısaca denimin tarihine değinirken onlarca ikonik ismi ve olayı atlamak zorunda kaldığımı tahmin edersiniz. Bugün dünyadaki hemen her gardroba giren bir ürünün bütün gelişimini tek bir yazıda anlatmaya çalışmak delilik. Dolayısıyla tamamen pamuktan üretilen bu doğal kumaşın serüvenine kendi tarzımda kısa bir giriş yapmışım gibi kabul edebilirsiniz.
Ian Berry, Londra merkezli çalışan ve sanatsal üretimini yalnızca denim malzeme ile sınırlandıran bir sanatçı. Kumaşın sürdürülebilirliği, doğaya içkin bir yapı sergilemesi, yıpranınca bile farklı bir dokuya kavuşması Berry'i bu kumaşla çalışmaya iten faktörler arasında. Uzun süredir işlerini takip ettiğim sanatçının erken dönem işleri ağırlıklı olarak portreler ve iç mekanlardan oluşuyor. Bu sürecin bir araştırma evresi olduğunu ve denimle ışık-gölge, kompozisyon, perspektif gibi sınırları belirlediğini söylemek mümkün. Uzun süren araştırmalarla geliştirdiği teknikle en sonunda tabiatın içinden aldığı formlara ve enstalasyonlara yöneldiğini görüyoruz. Bütün bu çalışma sürecinin her aşaması şu sıra Nişantaşı Kalyon Kültür'de. 1889'dan kalma, eklektik mimari tarzıyla zamana meydan okuyan tarihi Taş Konak'ta Denim Ötesi'ne geçebilirsiniz.
Son sözüm küratör metni ile olsun o halde:
Küratör │ Aslı Bora
Temel hammaddesi pamuk olan denimin, sosyal ve kültürel
hayatın bir parçası haline gelmesi Endüstri Devrimi ile gerçekleşir. Denimin tarihi, gerekliliğin gündelik
estetiğe dönüşmesinin de somut bir örneği olarak okunabilir. İşçi sınıfının
kullandığı ve işlevselliği ile tercih edilen kumaş türü olan denim oldukça uzun
zamandır modanın vazgeçilmez öğelerinden biri.
20. yüzyılın başında emekle, 1950’lerde özgürlük ve gençlikle özdeşleşen
sosyal hayata özgü bir unsur denim. 1970’lerden sonra ise tanınmış tasarımcıların
koleksiyonlarının da katkısıyla küresel bir ikon olarak varlığını sürdürüyor.
Yeniliği yadırgamayan ve her türlü değişime kolayca adapte
olabilen denim, çevresel sürdürülebilirlik hareketinin bir parçası. Çok
katmanlı kimliği ve yeniden üretilebilir niteliğiyle denim çağdaş sanatın da en
önemli ifade araçlarından biri. Ian Berry, tüketim kültürünün mekanikleşmiş
karakterine karşılık sanatsal üretiminin odağına denimi yerleştiriyor. Berry , atık
ve kullanılmış denim ile meydana getirdiği çalışmalarıyla modanın değişken karakterinin yarattığı kaynak
israfına ilişkin bir sorgulama alanı yaratıyor. Diğer taraftan Berry’nin denim
parçalarından inşa ettiği eserler,
sanatsal bir "trompe-l'oeil" tekniğiyle izleyiciyi gerçekliğin
sınırlarını sorgulamaya davet ederken, tüketim alışkanlıklarımızı yeniden
değerlendirmek için güçlü bir çağrıda bulunuyor. Berry’nin işlerinde denim,
sıradan bir kumaş olmanın ötesine geçiyor; tarihin, emeğin ve modern dünyanın somut
bir sembolü haline geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder