Sonbahar’a göç ettiğimiz bu günlerde
İlkbahar’dan kalma, geç kalmış bir gezi yazısı bu…Kadim uygarlıkların doğduğu,
büyüdüğü, yıkıldığı, üzerinde kanlı oyunlar oynanan Orta Doğu’dan acıların yerle
yeksan edemediği Lübnan… Ancak Lübnan seyahati öyle birkaç sayfada
anlatılamazmış, yazarken sayfalar birbirini kovalayınca fark ettim bu nedenle
bu şimdilik ilk bölüm…
"Beyrut! Seni terk eden delidir... "
Birkaç yıl aradan sonra yolum tekrar
Orta Doğu’ya düşüyor. Seyahat, tatil ve Orta Doğu kavramları çoğu zihinde örtüşmese
de daha önceki tecrübemden dolayı hiç tereddüt etmeden bir Beyrut gezisi için
“tamam” deyiveriyorum. Nisan’ın başında alınan bu karardan sonra yolculuk anına
kadar gezi programları ve bulabildiğim her türlü yazılı materyalle ülkeyi
tanımaya çabalıyorum. Ne yazık ki Lübnan’la ilgili basılı bir gezi rehberi
bulamıyorum.
Genel olarak bildik klişe cümlelere
rastlıyorum. “Orta Doğu’nun Paris’i Beyrut”, “Orta Doğu’nun İsviçre’si Lübnan”
gibi…Özellikle dünyadaki bütün güzel şehirlerin Paris’le mukayese edilmesine
karşı olduğumdan bu laflara pek aldırmıyorum:) Yine de nüfusu 4 milyona ancak
yaklaşan bir ülkede 80’den fazla banka kuruluşu olması İsviçre benzetmesinin
haklılığını görünür kılıyor.
Günümüz Lübnan’ı Sami ırkından
Akdenizli bir uygarlık olan Fenike’nin kurulduğu yer. Ülke insanı da Fenikeli
köklerine sıkı sıkıya sarılmış durumda. Konuştuğunuz birçok kişi kendisine Arap
demektense Fenikeli demeyi tercih ediyor. Dünya ticaretinin kilit isimlerinin
Lübnan kökenli olduğu düşünülürse, çağının en önemli ticaret kolonisi olan
Fenike’nin genlere nüfuz ettiği bir gerçek! Yine hediyelik eşya mağazalarında
da Fenike uygarlığına gönderme yapan bir sürü obje bulmak mümkün.
Nisan’ın sonlarına doğru Middle East
Airlines ile güneşli bir İstanbul sabahından Beyrut’a doğru uçuyoruz. Hostesler
çok modern, zarif ve güzel. Giysileri, aksesuarları, makyajları çok hoş ve uçakta
içki servisi olduğu gibi duty free fiyatlarıyla satış da mevcut. Her şey normal
yani :)
1 saat 45 dakikalık bir yolculuktan
sonra Refik Hariri Havaalanı'na iniyoruz. Bizden önce biraz yağmur yağmış,
trafik felaket. Ancak trafiğin yağmurla pek ilgisi olmadığını sonraki günlerde
anlıyoruz; Beyrut’ta trafik gerçekten ciddi bir problem. Biz alışkın
olduğumuzdan hiç mızmızlanmıyoruz. İlk gün hızlı bir Beyrut turu yapıyoruz.
Dünyadaki birçok yer gibi güneşin batışının en güzel izlendiği nokta olma
iddiasındaki Güvercin Kayalıkları ilk durağımız. Işıl ışıl ve uçsuz bucaksız
bir Akdeniz manzarası göz kamaştırıyor.
Ardından Downtown ya da Solidere adıyla bilinen bölgeye gidiyoruz. Burası iç savaş sırasında en çok tahrip
edilen bölge. Dolayısıyla buradaki yapıların neredeyse hepsi yeni. Gezinirken
yeni yapılmasına karşın belirli bir kimlik yaratılmaya çalışıldığı anlaşılıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse uygulamada gayet başarılı oldukları aşikar.
Tanınmış markaların mağazaları ve restoranlar İstanbul’daki birkaç kalburüstü
semtle kıyaslansa da ben İstanbul’daki hiçbir semti burayla mukayese edemiyorum
zenginlik bakımından :)
![]() |
Downtown |
Bu arada yer yer tarihi geçmiş de
bize yüzünü gösteriyor. Roma ve Emevi dönemi yapılarının izleri korumaya
alınmış ve şehrin tam merkezinde ilgililere açık hava müzesi olarak “merhaba”
diyor. Yine bu bölgede bir Memluk dönemi yapısı olan Al-Ömer Camii’ni de
ziyaret edebilirsiniz. Bütün Beyrut tanıtımlarında masmavi kubbeleriyle bir
mücevher kutusu gibi parlayan Muhammed El-Emin Camii de bu bölgede. İçi de dışı
kadar etkileyici ve çarpıcı. Muhammed El Emin Camii yeni bir yapı ancak kısa
sürede Beyrut’un sembolü olmuş. Yapımına suikast sonucu öldürülen Başbakan
Refik Hariri zamanında başlanmış, ancak Hariri caminin ibadete açıldığını ne
yazık ki görememiş. Hariri’nin türbesi de caminin hemen yanında yer alıyor. Bu bölgede kiliselerle camiler iç içe geçmiş durumda. Muhammed El Emin Camii'nden çıkıp St. Elias Kilisesi ya da St. George Manorit Kilisesi'ne geçip farklı ibadet biçimleriyle tanışabilirsiniz.
![]() |
Downtown Merdivenlerin üst tarafında senato binası yer alıyor. Merdivenlerin sağında ve solunda yer alan açıklıktan da Roma Hamamı kalıntılarını inceleyebiliyorsunuz. |
![]() |
Downtown'dan Roma Hamamı kalıntıları... |
![]() |
Downtown İç savaşta en çok hasar gören bölge. Savaş sırasındaki fotoğraflarını gördükten sonra Bu haline inanmak zor geliyor. |
Beyrut, iç savaş yorgunu bir şehir
gibi değil de “yaşamın değerini en iyi ben bilirim” der gibi. Hayat inatla devam
ediyor sanki. Hamra Caddesi’nin çok yakınında bir otele yerleşiyoruz. Kaldığımız yer bakımlı, temiz ve çok merkezi bir noktada. Hamra Caddesi mağazaların ve
restoranların bulunduğu trafiğe açık aktif bir mekan. İstiklal Caddesi yoğunluğunda ve gece geç
saatlere kadar rahatça dolşabilecek bir yer. Kaldığımız yere birkaç dakika
olmasını fırsat bilerek bazı akşamlar geç saat bile olsa bu cadde üzerindeki
restoran ve kahve dükkanlarını yakından tanıma şansına eriştik :)
Lübnan’da para hesabı çok kolay :) 1 Dolar 1500 Lübnan Lirası; kur sabit. Ayrıca dolar küçücük bakkallarda bile
sorgusuz sualsiz kabul ediliyor. Hesap pusulası her iki para biriminden
hesaplanmış haliyle geliyor. Bazı yerlerde para üstü Dolar ve Lübnan Lirası
karışımı olarak verilebiliyor. Yalnız Euro problemli:) Esnaf Euro’yu kesinlikle kabul etmiyor. Türk Lirası ile alış-veriş
yapılabilecek tek yer Bakaa Vadisi’ndeki seyyar satıcılar; başka varsa da bana
denk gelmedi…
![]() |
Muhammed El-Emin Camii iç mekan. |
![]() |
Muhammed El- Emin Camii ve ben:) Kılık kıyafeti herkes Arap ülkelerine giderken iki defa düşünür ama Lübnan bu açıdan sorunsuz) Biz ilk günler hava muhalefeti nedeniyle yağmurluğa mahkum olduk:) |
Gece hayatına kısa bir dokunuş…
Bilindiği gibi Beyrut’un gece hayatı
Beyrut’tan popüler. Bu da bizi daha ilk akşamdan Gemmayzeh’ye yönlendiriyor.
Burası Beyoğlu kısmen Cihangir’deki gibi cafe-bar, restoran ve pub gibi yerlerin
bulunduğu bir cadde. Her zevke hitap edecek bir mekan bulmak ve güzel bir gece
geçirmek mümkün. Ayrıca cadde tarihi binalarıyla gece bile olsa göz
kamaştırıyor. Gece yarısından sonra taksiyle otelimize dönüyoruz; yolda
taksiciyle Aşk-ı Memnu muhabbeti yapıyoruz. Kendileri Muhammed’in (Kıvanç
Tatlıtuğ) oyunculuğunu pek bir methediyor. Taksici amcamızın ses tonu bir
dublaj sanatçısı kadar güzel; kendisiyle beraber her nedense Petruschka (Casatchok)
yani bir Rus şarkısı söyleyerek yolculuğumuzu tamamlıyoruz.
Yeri gelmişken taksilerden söz
etmeliyim. Beyrut’ta taksiler oldukça ilginç. İki ayrı kategoride taksi var.
İlk grup son derece lüks arabalardan oluşuyor ve hani bunlar öyle tek tük de
değil. Aralarında Türkiye’de hiç
görülmeyen arabalar bile var. Birçok
yerde bu “first class” taksi duraklarını
görmek mümkün. İkinci grupta da yine çok güzel arabalar bulunuyor ancak bunlar
daha az yeni ya da artık klasik diyebileceğimiz türden arabalar. Mercedes’di,
BMW’di, Porche’du artık ne ararsanız…
![]() |
Birçok araba fotoğrafı çektik ama ben en çok bunu seviyorum:)) Diğer fotoğrafları da devam yazılarına İnşallah :) Arkadaki taksileri de görünüz lütfen! |
Taksi ücretlerine gelince ilk
gruptakileri bir kenara bırakırsak, Lübnan’da taksimetre hiç görmedim. Taksiye
binince mesafeye göre pazarlık ediliyor. Yakın mesafelere 10 dolar istiyorlar
genelde. Ama yine de pazarlık etmeyi ihmal etmemek lazım; bazı durumlarda
birkaç sokak için bile bu parayı isteyebiliyorlar. Bir de ilginç biçimde, okul
servisleri dışında toplu taşımaya da hiç rastlamadım. Birkaç otobüs durağı
olmasına rağmen durakta bekleyen yolcu falan da yoktu. Buna ciddi olarak dikkat
ettim :) Aslında trafik probleminin de temel nedeni bu. Araç
alımında vergi falan olmadığından bir de bankalar çok uygun kredi verdiğinden
hemen herkes kendi alım gücünün çok üzerinde bir arabaya sahip olabiliyormuş. Caddeler,
sokaklar ve otoparklarda bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz zaten. Bu araba
meselesi hiçbir yerde olmadığı kadar Lübnan’da ilgimizi çekiyor ama çekmeyecek
gibi değil :)
Devamı var…
Şimdilik Beyrut’a ara veriyorum. Ama eylemlerim
sürecek. Daha Harisa’yı, Byblos’u, Baalbek’i, Jeita Grotto’yu ve yeniden Beyrut’u
anlatacağım. Görüldüğü gibi ayrıntısever insanın yazma ızdırabı uzun sürüyor :) Bir
de bugünlerde Orta Doğu ve savaş kavramları bizim için fazla dillenir oldu biraz
da bu sebepten konuyu uzatmakta sakınca görmüyorum. Hatta Obama ve destekçileri çok
tutturursa Esad’ın ülkesiyle ilgili izlenimlerimi de yazarak devam edebilirim…
Son olarak yazımın başlığının çok
iddialı olduğunun farkındayım ama sözler bana ait değil! Beyrut sanıyorum ki
dünyada kendisine en çok şarkı yazılan şehirlerden biri. Ben de başlığımı
Enrico Macias’ın “Beyrouth” isimli şarkısından aldım. Bunda hem Beyrut’a ve Lübnan’a karşı duyduğum
hissiyatın hem de şarkıyı fazlasıyla beğeniyor olmamın payı var :) :) İtiraf etmeliyim ki Beyrut'un bu başlığı hak ettiğini de düşünüyorum! İkinci başlığım, Lübnan’ın deyince akıllara ilk gelen dünyaca ünlü şarkıcı Fairouz’un
sesinden insanı hüzünlere boğan şarkısı Li Beirut’tan bir mısra.
Herkes "tam zamanında gitmişsin" diyordur eminim:) Suriye gezinde olduğu gibi:)
YanıtlaSilÇok doyurucu ve hoş bir gezi yazısı olmuş. (Ben çok daha fazla fotoğrafını görüp dinlesem de:))
Ama maalesef bugünlerde "Lübnan" deyince benim aklıma sadece kaçırılan 2 THY pilotumuz geliyor:( Muhteşem dış politikamızın sonuçları...
Teşekkür ediyorum Sezercim:) Artık Katar Şeyhi gelir aklına:) Bunu cevaplamak için pilotların serbest kalmasını bekledim:) Dış politika deyince derin nefes alıp beklemek lazım insan ne diyeceğini bilemez oluyor.:)) Lübnan'da kaçırma olaylarıyla ilgili en güzel anlatım Amin Maalouf'un Doğu'dan Uzak'tasında vardı. Takas için yani. Sırf o kitap yüzünden kurtulacaklarını düşünüyordum:) Hissediyordum:)
SilI wish to better understand this article. But the photos are excellent, and it explains everything.
YanıtlaSilGlad you like it :) Thanks ;)
Sil