Şehrin koşturmacasından uzak ama şehre bir soluk kadar yakın bir coğrafya. Aydınlık bir manzara, yakamozlarla süslü akşamlar, erişilmez günbatımları, deniz, kum, güneş, yeri geldiğinde şifalı sular, kaplıcalar, kür merkezleri. Huzurun, sağlıklı bir yaşamla tam yerinde buluştuğu, dört mevsim seyahatin keyifli rotası: Armutlu.
Efsanelerle yoğrulmuş topraklarımızda, Armutlu'nun da yazgısı bir efsaneyle başlıyor. Anlatıya göre zamanın birinde Bizans İmparatoru’nun
dünyalar güzeli kızı Armodies amansız bir hastalıkla yataklara düşüyor.
Armodies’in ay ışığı gibi parlayan teni günden güne yaralarla doluyor. Koca
ülkenin dört köşesinden hekimler çağrılıyor, uzak diyarlardan ilaçlar
getiriliyor ama Armodies’in derdine deva olmuyor. Günlerden bir gün bilge bir
keşiş prensesin hastalığının çaresinin şifalı sularda olduğunu salık veriyor. İmparator
ve maiyeti yelkenleri fora edip buluyorlar keşişin bahsettiği şifalı su
kaynaklarını. Armodies her gün bu denize kıyısı olan kentin kaplıcalarına
bırakıyor kendini. Bu banyolar kısa sürede iyileştiriyor güzel Armodies’i.
Babası gelip kızını alıp götürse de hikayesi dilden dile sürüp gidiyor. Şifa
kaynağı coğrafya genç prensesin adıyla özdeşleşiyor.
Aklımda bu söylenceyle köpük
köpük buluta teslim olmuş bir İstanbul gününde İDO’nun Yenikapı İskelesi’nden
denize açılıyorum. Yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuk çarçabuk geçiyor. Bu
kadar zamanda başka bir şehre ulaşmanın tatlı telaşı sarıyor içimi. Armodies’e
ve sonrasında daha nicelerine şifa dağıtan, denizin, güneşin, yeşilin buluştuğu
coğrafyaya ulaştığımda İDO’nun Armutlu Tatil Köyü İskelesi’ne iniyorum.
Deniz balıkçı teknelerinden geçilmiyor, besbelli
“rastgelen” bir günü yaşıyoruz Armutlu’da.
Teknelerin hummalı çalışmalarından nasiplenmek isteyen oyunbaz martılar
sahil boyu dönüp duruyor. Armutlu Tatil Köyü sahili beklediğimden çok
daha hareketli. Sonbaharın paletinden süzülen renkleri taşıyan envai çeşit
ağacın arasında yürüyüş yapanlara katılıyorum. Bisiklete binenler, spor yapıp form tutma peşinde olanlar, sahilde martıları besleyenlerle
capcanlı bir sonbahar yaşanıyor burada.
Bozburun Feneri’ne Yolculuk
Gün geceye kavuşurken deniz gümüş
bir aynaya dönüşüyor. Ufukta titreşen güneşin boyadığı gök kubbe, seyrü sefere
hiç ara vermeyen martılar, balıkçı tekneleriyle gündüzü uğurluyorum. Yeni gün
benim için oldukça erken başlıyor. Sabah
güneşi bütün sahili hareketlendirmiş, kısa bir yürüyüşle Armutlu Tatil Köyü’nün
masmavi manzaralı restoranında gönlüme göre bir masaya kurulup lezzetli bir
kahvaltının tadını çıkarıyorum.
Az sonra kahvaltı sofrasından gözüme ilişen
rengarenk bisiklet ve atv’lerin bulunduğu alanda buluyorum kendimi. Görmek istediğim yerleri seçip bir atv
kiralıyorum. Rehberimiz Oktay Bey liderliğinde küçük bir gezginler takımı
oluveriyoruz. Armutlu Tatil Köyü, Bozburun adı verilen burnun güney
sahilinde yer alıyor. Atv turuyla
yarımadanın diğer doğal ve tarihi güzellikleriyle tanışmak gayesi içinde yola
düşüyoruz. Kıvrım kıvrım patikalardan , ağaçların, arı kovanlarının,
zeytinlerin arasına giriyoruz. Meyvelerle
yüklü dallara hayranlıkla uzanıyorum. Tabiatın esas duruşa geçtiği bu anlarda
safir gibi parıldayan Marmara Denizi bir görünüp bir kayboluyor. Sık sık fotoğraf molası veriyorum. Nihayet
yarımadanın deniz feneri yeşil ve mavi fonda beliriyor. Bembeyaz gövdesi ve
olanca yalnızlığıyla asırlardan beri burada duruyormuş izlenimi yaratan
Bozburun Feneri’nin rüzgar gülünde 1926 tarihi okunuyor. Halen gecenin koyusunda gemilere yol gösteren
Bozburun Feneri çağlar öncesine uzanan bir geçmişe sahip. Bölge Roma
hakimiyetindeyken bu ıssız noktada Akdeniz Mitolojisi’nin denizlere ve
depremlere hükmeden tanrısı Poseidon’a adanmış bir tapınak bulunmaktaymış. Roma
İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasının ardından Doğu Roma’nın yani Bizans’ın
egemenliğinde kalan bölgede tek tanrı inancı hakim olunca Poseidon unutulsa da
olumsuz hava koşullarında gemicileri uyarmak adına düdük sistemi faaliyete
geçirilmiş. Takvimler 1926 yılını gösterdiğinde de şimdiki narin gövdeli ışık
saçan deniz feneri inşa edilmiş. O gün bugündür de gemiler ve gemicilerin
yoldaşı olmuş Bozburun Feneri. Sarp
kayalıkların üstünde denizcilere yol gösteren fener zamanla eğitim dünyası
tarafından da keşfedilmiş. Çevresindeki huzur ve sağlık ortamının
keşfedilmesiyle; felsefe ve tıp öğrencilerinin düzenli aralıklarla toplandığı
bir alan olmuş. Bozburun Feneri neler görmüş, neler geçirmiş, şimdi beni de
hafızasına kaydediyor. Bozburun
Feneri’nden ayrıldıktan sonra Armutlu’yu tepeden izleme olanağı sunan kocaman
bir gölete gidiyoruz. Bir tepenin üzerinde büyükçe bir krater gibi duran göl
yağmur sularının birikmesiyle doluyor. Göletin çevresi Uludağ’dan Mudanya’ya Tirilye’den İmralı’ya
hatta hava müsaitse İstanbul’a kadar geniş bir görüş alanına sahip. Gölet alanı
sportif aktiviteler, uzun yürüyüşler ve fotoğraf meraklıları için biçilmiş
kaftan.
Evliya Çelebi’nin Armutlu’su
Atv turunun ardından Armutlu’nun
asırlık çınarlarından birinin altında soluklanıyorum. Şehir içinde adeta şehir gibi olan İhlas
Armutlu Tatil Köyü’nün sınırları içinde kalan anıtsal ağacın kadim gölgesi beni
de sarmalıyor. Tarihin en ünlü
gezginlerinden Evliya Çelebi’nin de Armutlu’ya geldiğini anımsıyorum ister
istemez. Şöyle demiş Evliya Çelebi 11. yüzyılda geldiği Armutlu
için: “ Nahiyedir. Naib oturur. Subaşısı
Bursa Beyi tarafından tayin edilir. Kasaba bir düz sahrada, bağlı ve bahçeli,
etrafı armut bahçeleriyle süslü olup bakımlıdır. Onun için Armutlu derler. Üç
yüz kadar bakımlı evleri vardır ki, baştan başa kiremitle örtülüdür. Bir camii,
bir hamamı, üç mescidi, bir hanı, on
kadar da dükkanı vardır. Suyu ve havası çok güzeldir.” Armutlu sakinleri
Evliya Çelebi’nin Armutlu seyahati sırasında rahatsızlandığını ve Bozburun’a
gelerek buradaki kaplıcalarda deva bulduğunu aktarıyorlar.
Tarihi çınarın kollarındaki
molanın ardından Armutlu’ya doğru uzanıyorum. Armutlu Tatil Köyü’nün
önündeki duraktan sürekli Armutlu’ya otobüs ve taksiyle ulaşım imkanı var.
Festival gibi etkinliklerde hem belediye hem de tatil köyünün koyduğu ek
servisler de bulunuyor. Yol üzerinde Armutlu’yu yüksek bir alan üzerinden gören
bir mesire yerine varıyorum. Bakımlı bir
piknik alanı ve seyir terasıyla insanın içini ısıtan bir manzara ayaklarınızın
altına seriliyor. Kısa yolculuğumun son durağı
Armutlu İdo İskelesi’nin bulunduğu meydan oluyor. Armutlu sahili bu
iskelenin iki yanında uzanıyor, sahil plajlarla ve ağaçlarla süslü. Çınarlı, martılı, güvercinli huzurlu bir
liman. Meydanın en eski mekanlarından biri olan By Vural Cafe&Pastane’ye
uğruyorum. Vural Cafe’nin şöhreti Armutlu’dan taşan sahlepiyle bütün
yorgunluğum uçup gidiyor. Bol tarçınlı,
dumanı üzerinde enfes sahlep molasının ardından Armutlu Balıkçı Barınağı’na
yöneliyorum. İrili ufaklı balıkçı tekneleri rızkının peşine düşmeye
hazırlanıyor. Güneşin ufukta kaybolmasına ramak kala mendireğe tırmanıyorum.
Limandan çıkan her balıkçı teknesinin etrafında martı kümeleri oluşuyor.
Hepsine el sallıyorum, kimi düdük çalıyor, kimi el sallayarak karşılık veriyor.
Balıkçılar açık denizde güneşe doğru ilerlerken ben de yavaş yavaş Armutlu
Tatil Köyü’ne dönmeye hazırlanıyorum.
Atatürk ve Armutlu
Armutlu Tatil Köyü
ziyaretçilerine sadece deniz, kum ve güneş değil, kaplıca, ısıtılmış deniz sulu
havuzları , çamur ve tuz terapi ile tedavi imkanı da sunan Türkiye’nin en büyük
ve en kapsamlı tatil köyü olma özellikleriyle hizmet veriyor. Dağ tepe
dolaşmanın ardından önce ısıtılmış deniz suyuyla dolu havuza, sonra da kaplıcaya
gidiyorum. Kaplıca çok farklı bir
deneyim güneşte kurutulan temiz çamaşırları giyme hazzı, o tarifsiz ferahlık
işte kaplıca suyundan çıkınca tam böyle bir his duyuyorum. Tatil özlemini bütün
yıla yaymak için ısıtılmış deniz suyuyla dolu, üstelik aqua park deneyimi sunan
havuzlar ve kaplıcalar hem eğlenceli, hem de sağlıklı bir alternatif olarak
aklıma kazınıyor. Bütün bunların yanında büyük şehrin yanı başında olmasıyla
Armutlu Tatil Köyü her mevsim gezginlerin seyahat listelerinde hep üst sıralarda
yer almasını sağlıyor. Binlerce yıldır termal sular tabiatın mucizevi
iyileştiriciliğini insanlara sunuyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
ulu önder Mustafa Kemal Atatürk de termal suların araştırılmasına katkı
sağlamış ve kaplıcaları için 1934 yılında Armutlu’ya gelmiştir. Yalova
ziyaretinin ardından Armutlu’ya geçen Atatürk buradaki kaplıcaların daha
detaylı incelenmesi için dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye telgraf çeker ve
gereğinin yapılmasını ister. Atatürk hastalığı döneminde, 1938’de, yeniden
Armutlu’ya gelmiş ve kaplıca kürü yaptırmıştır. Armutlu’da her 9 Ağustos
Atatürk’ün Armutlu’ya gelişinin anısına etkinlikler düzenlenmektedir.
Doğal ve Sade: Fıstıklı Köyü
Burada sabahları uyku
mahmurluğuna tutulmuyorsunuz. Koşarak balkona çıkıp martılara “günaydın”
diyorsunuz. Onlar da size sonsuz çığlık ve kanat çırpışıyla karşılık veriyor.
Güne böyle başlamanın zindeliği paha biçilemez. Böyle güneşli bir Kasım
sabahında Armutlu’nun en güzel köylerinden biri olan Fıstıklı’nın yollarına
düşüyorum. Yılın bu zamanı Fıstıklı Köyü’nde balık-ekmek festivali
düzenleniyor. Çoluk çocuk, gezginler, meraklılar herkes Fıstıklı Köyü’nde
buluşmuş gibiyiz. Denizden yeni çıkmış balıklarla şenlenen festival bütün bir
güne yayıldığından köyü sokak sokak arşınlıyorum.
Bahçelerden taşan mandalina
ağaçları, onlara eşlik eden kızarmaya yüz tutmuş nar dolu dallar, duvarlardan
öbek öbek dökülen ve mevsimin inadına pembesini, morunu yitirmemiş begonviller,
ebedi zeytinlikler ve köye adını veren çam fıstıklarıyla tabiatın kusursuz
ritmine kapılıyorum. Etrafta kış hazırlığına hız vermiş köylüler bariz bir
koşturmaca içinde. Bahçelere, ağaçlardan
taşan, yeni olgunlaşan meyvelere davet ediliyorum. Ara ara yerel mimariyi
yansıtan kırmızı tuğlalı köy evlerine rastlıyorum. Zamanın yorgunluğu bu köy evlerinin dört bir
yanından okunuyor. Buna karşılık mütevazı bir zarafetin dik duruşu, yılmayan
bir karakterin direnişiyle evler göz kamaştırmaya devam ediyor. Sokaklar,
evler, traktörler, kadim zeytin ağaçları geçiyorum ama bir keçi ailesinin
yanında epeyce duraklıyorum. Sahibi keçileri salıverince keyifli bir kovalamaca
başlıyor. İnatçı, çevik ve mutlu keçilerle seyahat anılarıma renkli anlar
ekliyorum.
Organik Tarım
Hafta sonu Armutlu'da daha bir renkli, daha bir cvıl cıvıl geçiyor. Cumartesi günleri
Armutlu’da semt pazarı zamanı. Pazarda Yalova ve ağırlıklı olarak Armutlu
köylüsünün tezgahları sere serpe uzanıyor. Herkes hoşsohbet, herkesin gönlünden
bir tebessüm düşüyor. Yörenin temel ürünü zeytin, zeytinyağı ve zeytinyağı
sabunları pazarın gözdesi. Armutlu bölgesi iklim ve bitki örtüsü bakımından
arıcılık için de son derece uygun bu nedenle organik bal satan tezgahlara da
rastlayacaksınız. Balkabakları, biberler, meyveler dışında köylülerin bin bir
emekle hazırladığı tarhanalar, erişteler, mısır unları da bu pazarın
vazgeçilmez ürünleri arasında. Pazarı gezerken yağmur başlasa da tezgah
sahiplerinin gülümseyen sohbetleriyle, havayı falan dert etmeyi
bırakıyorum.
Armutlu’nun bu küçük ama
sevimli pazarının ardından semt sakinlerinin “Köy içi” dediği sahil dışında
kalan Armutlu’yu dolaşıyorum. Yağmur çiselerken birkaç eski Rum evi ve yerel
mimarinin zarif örnekleriyle karşılaşıyorum. Tavuklar, horozlar derken meyve
ağaçlarının yükseldiği bahçelere göz atıyorum. Daracık sokaklar, misafirperver insanlarla
yüklü Armutlu’da zaman hızla akıp geçiyor. Armutlu Tatil Köyü İskelesi’nden
kendi dünyama dönerken bu coğrafyanın insanları neden kendine tekrardan
çağırdığını çok iyi anlıyorum.
Not: Yazı İDO'nun gemi içi yayını Sealife Aralık/2016 sayısı için kaleme alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder