3 Ekim 2018 Çarşamba

Horst, Lopez: Moda, Işık, Seks

Kimileri için kapitalizmin renkli yüzü, bazıları için ahkam kesmenin sonsuz rahatlığı, her kulun sırrını bildiği (!) ama nihayetinde "en yakışanı giydiği"...Şıklık, rüküşlük derken kokoşluğun da literatüre girdiği, ebediyete kadar durmaksızın değişmekle lanetlenmiş, tılsımlı kelime moda...Ve onu var edenler; 20. yüzyılda bu büyük endüstriye ilham veren iki dahi adam "Işık Üstadı" fotoğrafçı  Horst P. Horst ve cesur tarzıyla 70'lere damgasını vuran illüstratör Antonio Lopez...    





















Başlık okuyucuyu ürkütmesin ve tabi ki çıkmaz sokaklara sürüklemesin. Bu post moda tarihinden fırlamış bir belgesel, ve halihazırda yine aynı tarih kaynağından fırlayıp gelen bir sergi hakkında. İlk olarak İstanbul Film Festival'inin belgesel kuşağında izlediğim  Antonio Lopez:Sex, Fashion & Disco 'dan ve tabi ki Antonio Lopez'den söz edeceğim.  




1943'te Porto Riko'da doğan Antonio Lopez, 1960'larda  sanat yönetmeni   Juan Ramos'la hazırladıkları illüstrasyonlarla  moda dünyasını yıldırım gibi çarptı. Çarpıcı ve sansasyonel bakış açısıyla Vogue, Elle başta olmak üzere sektöre yön veren dergilerde, New York Times gibi gazetelerde ve elbette birçok ünlü moda tasarımcısıyla çalıştı. Onunla çalışmak bir prestij meselesinin çok ötesindeydi. Zira savaş sonrası modasının kalıplarını kırmak çetin bir işti ve Antonio 'yla Juan tam da bu süreçte sokak stilinden başlayarak savaş sonrasının muhafazakar tarzını alaşağı etmeyi başarmıştı. İlham perileri sokaktaydı ve bu ikili Paris'te, Londra'da, New York'ta sokakların ama en pespayesinden en seçkinlerine  kadar bütün sokakların dilini çözmeyi öğrenmişti. Artık yaptıkları çalışmalar çağın ruhuna, sokağın ritmine uygun biçimde erotizm ve cinsellik yüklüydü. "Antonio'nun kızları" her tasarımcının, her editörün hayaliydi. Muhteşem gözüyle moda dünyasına Jerry Hall, Donna Jordan, Grace Jones, Pat Cleveland gibi isimleri itekleyivermişti. Klasik güzellik fikrine bağımlı olmak gibi bir derdi yoktu. Dahası o döneme dek zencilerden pek hoşlanmayan moda alemini renk renk kadınlarla tanıştırmaktan da geri durmuyordu. Başka hiçbir şeye benzememek önemliydi. Bütün bunlar olurken dostu, sırdaşı, sevgilisi, ortağı Juan'la geceyi gündüze karıp iş için didinen biri gibi bir imaj belirebilir. Ancak o tıpkı belgesel filmin afişinde okunan gibi bir hayatı yaşıyordu: Seks, moda ve disko...Kısa hayatı aslında altın çağının ta kendisiydi, bir röportajında "Evet şimdi çizeceğim, sonra çıkıp eğleneceğim ve parti yapacağım." diyordu. 1970'le takip eden dört yıl boyunca Antonio, Juan'la gerçek bir çekim alanı yarattı. Sihirli, sınırsız, coşkulu, özgür, üretici ve popüler. 70'ler ruhunu modanın suratına çarpan bu adam için çöküş AIDS'e yakalanmasıyla başlıyor. Projeleri "bitiremeden ölür" endişesiyle reddediliyor. Yaşam ellerinden akıp giderken üretmeye devam ediyor. 1987 yılında bir hastane odasında hayata veda ederken arkasında belgesellere konu olacak bir hikaye bırakıyor. Amerikalı yönetmen James Crump'ın aynı zamanda senarist olarak karşımıza çıktığı Antonio Lopez: Sex, Fashion, Disco ,  izleyicisini Lopez'in hayatının en şaşalı günlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Ve bunu yaparken de disko müziğin parladığı, cinsel devrimin eyleme geçtiği, modanın gücünü keşfettiği 70'lerin esinleyici nefesini her dakika hissettiriyor. Ayrıca film bittiğinde moda dünyasında bugün hala tahtı kimseye terk etmemiş bazı isimlerin takındığı tavra üzülmek, Antonio'nun ölene kadar yakınında olan gerçek dostlarının duygusallığı karşısında da karmakarışık olmak garanti. Sadece modayı değil,popüler kültürü de derinden etkileyen Lopez'i ve Lopez'in dünyasını tanımaya değer.  





Lopez'in ardından yazının diğer kahramanı Horst P. Horst'ü anmanın zamanıdır. İstanbul'un sanatta aşırı doza maruz kaldığı mükemmel bir sonbahar yaşıyoruz. Irving Penn ve Richard Avedon ile beraber, moda ve portre fotoğrafçılığında, 20. yüzyılın çığır açan üç isminden biri olan Horst, 24 Kasım 2018'e kadar Leica Gallery'de İstanbullularla buluşuyor.




 "Işık Ustası" namıyla maruf Horst'ü yıllar önce  güzellik idealini kritik eden bir kitap aracılığıyla yakından tanıma şansı bulmuştum. Bir moda fotoğrafını kimin çektiğini merak ettiğim ender anlardan biriydi. Çoğu zaman insan bu tarz beğenilerin peşinden gitmez, gitse de isimlere pek takılmaz. Horst ise avangard teknikleri,radikal kompozisyon anlayışı,  ikonik moda imgeleriyle akıldan çıkacak gibi değildi. Bu nedenle Horst'ün İstanbul'da olduğu fikri bile bana cezbedici geldi. 1930'larda Vouge'un baş fotoğrafçısı olduğunda adı sanı pek duyulmamıştı. Ancak kısa sürede çalışmaları "gerçeküstü,romantik,  etkileyici ve zamansız" olarak tanımlandı, kendisi ise "fotoğrafçılığın simyacısı" gibi ifadelerle anılır oldu. Oysa Horst için fotoğraf yaşamın bir parçasıydı, bir söyleşide "Fotoğraf çekmeyi seviyorum, çünkü hayatı seviyorum." demişti. 



Horst, 1999 yılında hayata gözlerini yumduğunda geriye 60 yıllık muazzam bir kariyer ve sayısız fotoğraf karesi bıraktı. Yaratıcılığından süzülen fotoğraflar  Vouge, House and Garden gibi dergilerin kapaklarını süsledi. Moda dışında devlet başkanları, Hollywood yıldızları, Kraliçeler, yazarların portrelerine imza attı. 
Uzun ve çalışkan bir ömrü, bir fotoğraf sihirbazını yakından görmenin tam zamanı. Bana şimdi Horst'ün objektifinden, Yves Saint LaurentCy TwomblyPaloma PicassoMarella AgnelliEmilio PucciElsa PerettiDiane von Furstenberg gibi isimlerin portreleri ve moda fotoğraflarından çarpıcı bir seçkiyi ziyaret etmek için son günün 24 Kasım olduğunu hatırlatmak, gerisini de Leica Gallery ziyaretinize bırakmak düşer.
Demem o ki vakit,uzun anlatımları bir kenara bırakıp Antonio'u izlemek, Horst'ü vakit varken ziyaret etmek vaktidir! 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder