30 Nisan 2020 Perşembe

Hastalıkta ve Sağlıkta: Kolonya

Başlangıçtan bugüne kadar insanlar hep güzel kokuların izini sürdü. Tanrılara yakarışın, toplumda seçkin sınıfın, sağlıklı olmanın vazgeçilmez unsuru olarak koku hep ayrıcalıklı bulundu. Aslında her şey ateşin icadıyla başlamıştı. Alevi canlı tutmanın telaşıyla, ateşe atılan bazı bitkilerin yaydığı kokular insanoğlunu oldukça şaşırtmış olmalıydı. Ama kokunun yakalanması, daha doğrusu bir maddeye hapsedilmesi için tarih sahnesine Mısırlılar'ın çıkması beklenecekti. 



Eski Mısır'ın kendine özgü güzellik anlayışı içinde kokulu yağlar, rahipler sınıfının ve hanedan üyelerinin en önemli temizlik maddelerinden biri haline geldi. Ne de olsa henüz sabun yoktu ve yeryüzüne hükmeden insanların güzel kokmaya ihtiyacı vardı. Kaldı ki koku sadece yaşayanlar için değil öte dünya hayatına geçenler için de önemli bir gereksinimdi. Her beden parası ölçeğinde tahnit edilirken, bedenin güzel kokularla doldurulması da ekonomik gücün bir göstergesiydi. Piramidin en tepesinde olanların ölü bedenleri mürver çiçeği gibi, değerli bitkilerden elde edilen yağlarla doldurulurken, çoğunluğu fakir olan halk ancak egemen sınıf adına kullandığı bedenini koyabildiği sandukaya parfüm kapları çizdirebiliyordu. 



Güzel kokuların tanıların bir alameti fikri olduğu Antik Mısır inanışlarından biriydi. Babil, Asur gibi uygarlıkların yanında Antik Yunan'da kokuların tanrısal bir yönü olduğu konusunda hemfikirdi. Antik uygarlıkların çoğunda koku karışımları kadınlar tarafından hazırlanırdı. Birçok uygarlığın ötekisi olan kadın, koku yaratma gücüyle büyücü sıfatına layık görülüyordu. Tek tanrılı dinlerle beraber koku yine ritüelin gözdesiydi. Dualar tanrıya güzel kokularla daha çabuk ulaşırdı. Buhurdanlarla donatılan kiliselerde yakılan tütsüler arınmanın ve temizliğin gücüne de vurgu yapıyordu. Dünyevi ve ilahi şifa dağıttığı düşünülen kokular Orta Çağ'ın vebaya teslim olan kara günlerinde, koruyucu maddelerden biri sayılmıştı. 


Psyche ve Cupid'leri parfüm yaparken gösteren fresko/ MS 1. yy/ Roma Dönemi 
Modern parfümcülüğe giden yoldaki en önemli atılım Araplarla gerçekleşti. Damıtma ve kokuyu uzun süre muhafaza etme alanında kesin başarılar elde ettiler. Orta Çağ'da İslam dünyası her iki cins için farklı esanslar içeren parfüm yaparak bir ilki gerçekleştirdi. Savaştığı kadar yağmalayan Haçlılar, Doğu'ya özgü egzotik güzelliklerden parfümcülüğü de Batı'ya taşımayı ihmal etmedi. Haçlı Seferleri'yle el değiştiren reçeteler, kokulu maddeler Avrupa'da kısa zamanda popüler oldu.  
Kokulu esanslar ve alkolün birleşimiyle Avrupa'da ilk parfüm Macar Kraliçesi Elizabeth'in arzusuyla yapılır. 1370 tarihli bu içerik gülsuyu ve biberiye gibi kokuları barındırırken, Macaristan Suyu olarak nam salacak ve aynı zamanda tarihin ilk kolonyası olarak kabul edilecektir. 


Pierre Gouthiere / Parfüm Brülörü / 1775

Macaristan'da bunlar olurken Fransızlar'ın parfümün cazibesiyle tanışması Catherina de Medici 'nin saraya gelin gelmesiyle gerçekleşir. Catherina'nın  Floransa'dan beraberinde getirdiği parfümcü kısa sürede Paris'in popüler simalarının arasında yerini alır. Çiçek yetiştiriciliği ve parfüme bağlı başka meslekler ortaya çıkar. Şehirlerin atık sorunlarını çözememesi ve hijyenik sebeplerle güzel kokmak bir gereklilik haline dönüşür. Çiçek kokulu iksirlerle, kötü kokular perdelenir. Dahası veba gibi salgınlardan korunmanın yolu olarak da kokulu yağlarla sıvanmaktan geçer. Suyla temizliğin hastalıklara davetiye çıkaracağı görüşünün desteklendiği bu dönemde herkes koku şişeleri ve kokulu pomatlardan  medet umar. 18. yüzyılda temizlik ölçüsü değişmeye başlar. Suyun arındırıcı gücünü hissetmeye başlayan insanlar iç bayıltıcı kokulardan farkında olmadan uzaklaşır. 


Devir mis gibi kokmanın devridir. Ve ortaya "Eau de Cologne" olarak bilinen, dilimizde kolonya söylenişiyle yer eden ferah bir koku çıkar. Ne olmuşsa Fransızlar'ın Almanya'yla savaşı sırasında yanlarında Eau de Cologne yani Köln Suyu getirmesiyle olmuştur. Köln Suyu'nun tarihi mis gibi kokmakla birlikte oldukça karışıktır. Her şeyden önce keşfedilişine ilişkin iki ayrı hikaye karşımıza çıkar. Bunlardan ilki seyyah Giovanni P. Feminis'in, Floransalı rahibelere ait koku formülünü alıp Köln'e gitmesiyle başlar. Farklı adlarla üretilen koku zamanla Köln Suyu olarak anılır ve şehri bu kokuyu satan onlarca dükkan sarar. Tolstoy'un “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar:
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” savını destekleyen Feminis'ın yolculuğunun dışındaki diğer anlatıda kokunun reçetesi el yazması bir kitaba bağlanır. Alman parfüm tasarımcısı Wilhelm Muelhens'e armağan edilen kitapta, yer alan Aqua Mirabilis başlıklı şifalı iksirin hayata geçirilmesiyle kolonya icat edilir. İlk zamanlar sindirim problemleri için şaraba karıştırılarak içildi yahut ağızda gargara yapılarak tüketildi. 
Zamanla kullanım şekilleri de çeşitlendi, öyle ki insanlar bütün vücutlarını kolonya ile yıkamaya kadar götürdüler kolonya sevdasını. 


Sanayi Devrimi'yle beraber doğal kokuların esasının taklit edilebileceği ortaya çıkınca bütün parfüm dünyası ve elbette onun halen bir kolu olan kolonya için yeni bir devir başlar. Parfümün egzotik doğasından kaynaklanan erişilmezliği derinden sarsılır. Artık mis kokmak belli bir sınıfın tekelinde olmaktan çıkar. Böylece piyasaya bugün dahi adını bildiğimiz koku üreticileri çıkar.
Guerlain bu dönemin yükselen parfüm üreticisi olarak hayatımıza girer. 



Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda payitahtın gözde semti Beyoğlu güzel kokuların merkezidir. Gül suyu ve lavanta esansıyla dolu zarif şişeler vitrinlerde arzı endam ederken, saray da aynı çiçeksi kokulara ilgi göstermektedir. Özellikle gül suyu liste başı gitmekteyken, sahneye kolonya çıkar. Osmanlı İmparatorluğu bu ferah kokuyu keşfedince çiçek kökenli bütün kokuların pabucu dama atılır. Böylece kolonya, görülmemiş bir beğeniyle önce İstanbul'un ardından bütün Anadolu'nun koku dünyasına hükmeder. İstanbul merkezli Faruki Kolonya Suyu çağının en gözde markası haline gelir. Üstelik klasik kolonya reçetesi çeşitlendirilmiş alternatif esanslarla farklı türlerde de üretime geçilmiştir. Kolonyanın önlenemez yükselişine eczacılar ve kimyagerler de kayıtsız kalmamış kısa sürede birçok kolonya ve parfüm imalathanesi peyda olmuştur. 1895'te kurulan Rebul Eczanesi, lavanta esanslı kolonyalarıyla günümüze dek uzanan serüvenin bir parçasıdır. 

Osmanlı'da başlayan bu atılım Cumhuriyet'in ilanıyla daha güçlü bir ivme kazanır. Şişeler, etiketler özenle seçilir. Bu dönemde yurt dışından gelen misafirler Faruki kolonyalarından bir şişeyi çantalarına atmadan ülkelerine dönmezler. Ve Faruki'nin izinden yürüyen başka kolonya üreticileri de piyasaya girer. Eczacılar gibi küçük üreticiler açık kolonya yapmaya devam ederken, ambalajlı kolonyaların talibi de çoktur.  
19. yüzyıldan itibaren erkek berberlerinde ikram edilmeye başlayan kolonya, kısa sürede sosyal hayatın içinde kendine yer bulur. Şerbetlerin yanında ikram edilen gül suyu, değişen alışkanlıklarla kahveye eşlik eden kolonyaya dönüşür. Artık misafire sunulacak bir avuç ferahlık olarak, her evin baş köşesine kurulmuştur kolonya. 20. yüzyılın ortalarına kadar çeyize koyulacak kadar değer gören kolonyalar, her bölgenin kendi kolonyasını üretmesiyle daha geniş kitleyi etkisi altına almayı başarır. Şehirden şehire kolonyalar çeşitlenir. Balıkesir'in çam kolonyası orman esintisini evlere taşırken, Rize'nin çay kolonyası, çayın buruk kokusuyla serinletir. 

20. yüzyılın ikinci yarısında eczanelerin bazıları da seri imalata geçer Eczacıbaşı Süleyman Ferit'in kurduğu Eczacıbaşı İlaç Fabrikası bugün bunların en bilineni. Aklımda 80'lerin sonunda Karaköy yönünden Galata Köprüsü'ne girerken bir binanın cephesindeki devasa reklamıyla kalan Pe Re Ja yine 1967'de kurulan bir İstanbul klasiği. 





Adını Köln'den devşirsek de kolonya Türk kültürüne nüfuz edişiyle sosyolojik bir vaka. Artık nişan bohçalarının en sansasyonel öğesi şeklinde algılanmadığı muhakkak ya da seyahat hatırası olarak öncelikli tercihlerden biri değil. Hatta bazı çevrelerce, din, siyaset ve muhafazakarlaşma üçgeninde alkolik muhtevası sebebiyle ötelendiği bile söylenebilir. Üstelik parfümlerin çiçeksi, odunsu, baharatlı, meyvemsi esanslarının arasında, tasarım harikası şişelerin gölgesinde kalması da an meselesiyken 2020'de muhteşem bir dönüş yaptı kolonya. Covid-19 tehlikesinin sevmediği bir şey varsa o da alkolik içerikti ve bu alkolizmin en masum hali eski dost kolonyaydı. Şık ve pahalı parfümler için yüzüne bakmayanlar, alkolü bahane edip evine sokmayanlar bir şişesine sahip olabilmek için uzun kuyruklara girdi. Gramına biçilen değere kolonya bile şaştı, devletin en üst kademesinden alkış aldı, yetmedi karaborsaya düştü. İade-i itibarını hakkıyla kazanan kolonya yeniden Türkiye gündemine ilk sıradan giriverdi. 



Veda Busesi


Geri dönüşü keşke şen bir sebep olsaydı ve kolonya kokusu yine babaanne evlerini, şehirler arası yolculuklardaki renksiz dinlenme tesislerini hatırlatsaydı. Ama o günler de gelecek. Ben yine Selim İleri'nin İstanbul Hatıralar Kolonyası kitabının kapağına bakıp "a bizim mahalle" diyeceğim. İstanbul'un Covid-19 günleri kitabın adı gibi hatıralar kolonyasında yerini alacak. Sağlıcakla kalın...