23 Kasım 2015 Pazartesi

Zemun: Belgrad'ın Karşı Kıyısı

Gönlümü fetheden beyaz şehri dolaşmaya ikinci yazıyla devam ediyorum. Güne yine Stari Grad'da başladığımız bir kış sabahındayız. Güneş alev alev yakmasa da varlığıyla en azından gökyüzünü maviye boyuyor. Kendine bahar süsü vermiş buz gibi bir havada artık bildiğimiz sokakları adımlıyoruz. Kahvaltımızı otel dışında almak gibi bir düşünceyle şehrin zincir kafe-restoranı Boutique 2'ye doğru yürüyoruz. Her restoran girişinde olduğu gibi hoş bir karşılamayla içeri giriyoruz. Boutique 2 tam Knez Mihailova Caddesi'nin üzerinde olduğundan dışarıyı görebileceğimiz bir masaya kuruluyoruz. Menüden zevkimize göre bir şeyler sipariş ediyoruz. Siparişler geldiğinde önceden bildiğimiz bir ayrıntıyı atladığımızı fark ediyoruz. Bu ayrıntı Türkler için sanıyorum bir Belgrad seyahatinde en büyük sorun olmaya aday! Sorunun adı: Çay! Belgrad'da çay yok! Yani hiçbir yerde çay yok...Çay sipariş ettiğinizde, tıpkı bizim önümüze geldiği gibi, zarif bir fincanda mis gibi yeşil çay geliyor. Yeşil çay sevmeyen bünyeler olarak kız kardeşimle birlikte kabahatimizi sabah mahmurluğuna yükleyerek halimize gülüyoruz...

Gardos Kula' nın tepesinden Zemun ve Tuna

Günün devamına Novi Belgrad'da devam etmeye karar veriyoruz. 10 ülkeyi katedip Karadeniz'e dökülen Tuna'yı geçerek Zemun'a gideceğiz. Otobüse mi binsek taksiye mi derken takside karar kılıyoruz. Bu şehirde taksiler güvenli ve ekonomik. Ama dikkat etmeniz gereken bir husus var; kaçak taksilere binmemeniz gerekiyor. Biz genellikle Pink Taksi'yi tercih ettik ve bir sorun yaşamadık. Ben zaten Türkiye dışında hiçbir yerde taksilerle ilgili problem yaşamadım bugüne kadar...Bu arada otobüsü kullanmak isterseniz şoförlere sormanızı öneriyorum; hem çok yardımcı oluyorlar hem de doğru bilgiye ulaşırken zaman kaybetmemiş oluyorsunuz.
Taksiye bindiğimizde sürücümüz olan beyefendi bize, daha çok Doğu Avrupalılar'a özgü sertlikte bir İngilizce'yle Zemun'la ilgili öneriler sunuyor. Ama anlaşıyoruz. Karşılaştığımız bütün Sırp beyefendiler gibi çok güler yüzlü ve yardımsever. Yaklaşık 10 dakikalık bir yolculuğun ardından şoförümüz bizi Zemun'un Tuna kıyısına bırakıyor.


Tuna

Tuna kıyısındayız, Avrupa'nın Volga'dan sonra ikinci büyük nehir havzasının tam kenarındayız. Fazlaca tarih, kısmen coğrafya derslerini anımsamış durumdayız. Tuna Nehri adına yakışır biçimde salına salına akıyor. Kış olmasına rağmen nehir kıyısı oldukça hareketli. Spor yapanlar, çocuklarıyla güneşin tadını çıkaran aileler, fotoğraf çeken turistler hepimiz buradayız işte. 
Bir müddet Tuna'nın renklerine kapılsak da yavaş yavaş Zemun'u yakından tanımak üzere hareketleniyoruz.


Zemun'un şehir içinde şehir gibi. Şehrin geneline hakim olan Komünizm havası burada da hissediliyor. Buna karşılık yine de tarif edilemez biçimde günlerdir sokaklarını arşınladığımız şehre de benzemiyor. Özellikle mimaride elle tutulur bir farklılık göze çarpıyor. Bunun da nedeni tarihte saklı. Zemun yüzyıllar boyunca Belgrad'dan bağımsız bir bölge olmuş. Belgrad, Türk hakimiyetindeyken Zemun nehrin ötesindeki şehir olarak Habsburg Hanedanı'nın yönetiminde kalmış. Ve Habsburglar yüzyıllar boyunca bu güzelim bölgenin sahibi olmuşlar. Mimarinin yansıttığı Avusturya etkileri de bu tarihsel ayrımdan kaynaklanıyor. Şehrin Belgrad'ın sınırlarına katılması ise oldukça yeni. 20. yüzyılın sonlarında genişleyen Novi Belgrad'ın bir parçası oluyor Zemun...Laf aramızda iyi ki de oluyor. Bahsi geçen "iyi ki de" kısmen coğrafi ama fazlasıyla duygusal durumlar içeriyor tarafımdan...


Art Dekor'un çok tatlı bir sahibesi var...
Genelde el yapımı ürünler satıyor. 

Zemun'un çevresinde Tuna üzerine kurulmuş plajlar bulunuyor. Tuna üzerinde yazın bir hayli kalabalık olan adacıklar da var.
 Yazın Belgrad'a gelecekler Tuna'yı kulaçlayabilirler yani...

Zemun sokakları kış günü algımızla oynuyor. Her an bir yerlerden mayo, bikini kuşanmış insanların çıkıp Tuna'ya doğru koşmasını bekliyoruz. Yazın kim bilir nasıl rengarenk, cıvıl cıvıl bu sokaklar. Turunculara, sarılara boyalı minik evlerin arasından tepeye doğru yürüyoruz. Amacımız Zemun'un tepesinde masal şatosu gibi yükselen Gardos Kula'ya ulaşmak.  Gardos Kula adından da anlaşılabileceği üzere bir kule. Bu kulenin bir diğer adı Janos Hunyadi Kule'si. Tanıdık gelmesi boşuna değil; biz Osmanlı tarihinden bu Hunyadi Janos'a aşinayız. Macar geleneğine göre önce soyadı sonra adı yazıldığından ünlü komutanın adı Türkçe'de Hunyadi Janos olarak biliniyor. Neyse Janos Hunyadi'yi bir kenara bırakırsak kule, 20 Ağustos 1826 yılında Macarlar'ın bu topraklara yerleşmesinin bininci yılı şerefine yapıldığından adına Milenyum Kule'si de deniyor. Bu kadar çok ismi olan kule benim için sadece Gardos Kula, bu hitap şeklini benimsemiş durumdayım. 
  
En sevdiğim fotoğraflardan biri. 
Ben çektim diye demiyorum...
Bir araba ve bir kule bu kadar uyumlu olabilir kanımca. 




Kuleye tırmanmadan girişte bilet alıyoruz. Görünen o ki etrafta bizden başka Gardos'a tırmanmak isteyen kimseler yok. Yukarıya çıktığımızda bütün Zemun bakışlarımızın altında. Bir an için ama uzunca bir an için dünyanın en güzel noktasındayız hissi yaşıyoruz. Tuna bir tarafta,Zemun bir tarafta dalıp gidiyoruz şehrin zarafetine...Ta ki soğuk çenemizi tir tir titretene kadar. Sonra Gardos'un kollarından dünyaya dönme vakti geliyor. Ufak çapta buz tuttuğumuzdan kulenin dibindeki salaş mı salaş bir mekan olan Fat Cat Pub'a kendimizi atıyoruz. Zemun manzarasına bakan bir masaya oturup sımsıcak kahvelerimizi yudumlamaya başlıyoruz. 


 Fat Cat'in kahveleri...
Her şehrin bir kokusu varsa Belgrad'ınki kesinlikle kahve! 
Bütün sokaklar, caddeler kahve kokuyor. 
Kahve tüketimi o kadar fazla ki kaçınılmaz olarak ortama uyum sağlıyorsunuz. 
Belgrad, en çok kahve içtiğimiz ve kahvenin her türlüsünü denediğimiz şehir olarak damağımıza kazındı.  

Birazcık ısındıktan sonra yeniden Zemun'un arnavut kaldırımlı, dar sokaklarına atıyoruz kendimizi. İlk hedefimiz Fat Cat'in tam karşısında görüş açımıza giren kilise oluyor. Kiliseye gidiyoruz gitmesine ama çıkınca kendimizi bir mezarlıkta buluyoruz. Yeni sokaklar keşfedelim derken koskocaman bir mezarlık içinde epeyce dolaşıyoruz. Sonunda Zemun'un nefes alan insanlarının arasına karışmamız biraz vakit alıyor.






Danubius Restoran
Danubius, Tuna'nın Sırpça söylenişi...

Sokaklarda fotoğraflar çekiyoruz, bütün kiliselere giriyoruz, her sokağı,her pencereyi, her panjuru inceliyoruz. Acıkınca Tuna'dan çıkan alabalıkların tadına bakmak farz oluyor. Tepelere çıkmadan gözümüze kestirdiğimiz Danubius Restoran'ın yolunu tutuyoruz. Lezzetli balıklarla kendimize verdiğimiz minik ziyafetin ardından Belgrad'a dönme vakti geliyor. Biraz burularak bir taksi çeviriyoruz. Bu sefer sürücümüz sabahki kadar şen çıkmıyor. Eski püskü taksimizden etrafı seyrediyoruz. Büyük Yugoslavya Oteli'nin önünden geçerken, gidiş yolunda onu görmediğime hayıflanıyorum. O kadar gerçek dışı görünüyor ki inanamıyorum. Fotoğrafını çekebilseydim derken radyodan bildik bir Balkan şarkısı yükseliyor. Şarkı neşemizi yerine getiriyor...Büyük Yugoslavya Oteli geride kalıyor...



  Veda Busesi

Bir güzel şehir Belgrad. NATO tarafından bombalanmış binaları, Komünist dönemde yapılmış tek tip konutları, Neoklasik sokakları ve Avusturya mimarisi kokan mahalleleriyle bambaşka bir Avrupalı. Kışın ayazında bile içimizi ısıtan şehir...Türklere vize uygulamayan Sırbistan'ın başkenti olan şehir...
Son olarak bu seyahatin ilk yazısına ulaşmak isterseniz, Belgrad: Balkanlar'ın Kalbine Seyahat  başlığına tıklamanız yeterli.

8 yorum:

  1. Bulutlu güzel bir günde gitmişsin. Ne güzel tarihini koruyabilen yerler. Her ne kadar savaştan da çıksa, onarabilmek ve devam etmesini sağlamak.
    Bana gidebilsem duygusu yaşattın. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim sevgili Bahçe Perim:)

      Sil
  2. Yeni yıl için arkadaşlarımı Sırbistan için ikna etmeye çalışırken buldum bu blogu. yazılarınız ve fotoğraflarınız arkadaşlarımı olumlu etkiledi. Paylaşım için ne kadar teşekkür etsem az olacak:DD

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel tesadüf olmuş:) Umarım seyahatiniz de keyifli geçer.

      Sil
  3. Öncelıkle yazılarınız dolayısıyla teşekkür ederim. 4 günlük Belgrad seyahatinde oldukça faydalı oldu. Şehri daha öncesinde keşfetmiş kişilerin yorumları bizler için çok önemli.

    YanıtlaSil
  4. Merhaba,biz yaklaşık iki hafta sonra Belgrad!a gideceğiz.Konaklayacağımız otel de zemun bölgsinde.Sizce şehir merkezine uzak bir yer mi seçtik? Zemun bölgesi Belgrad'ın neresinde kalıyor? Cevaplarsanız çok memnun olurum,keyifli geziler şimdiden :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar, Zemun şehir merkezine uzak değil ama yürüme mesafesinde de değil. Mutlaka bir araca binmeniz gerekecek taksi veya otobüs kullanabilirsiniz şehir merkezine ulaşımda. Harika bir mevsimde gidiyorsunuz Zemun'da iyi vakit geçirebilirsiniz yazlık bir yer çünkü. Umarım oteliniz Zemun'un içindedir, Zemun da geniş bir alan. Şehir merkezine mesafe olarak şöyle söyleyebilirim Tuna'nın karşı kıyısı 10-15 dakika en fazla taksiyle. Trafik yok bizim bildiğimiz manada o nedenle cok sorun olacağini sanmiyorum. Sevgiler , keyifli seyahatler😀

      Sil
  5. Merhabalar Aslı Hanım.Zemun için yazınızı çok faydalı buldum yalnız bişey varki yemek yediğiniz Danubius kaliteyi bayağı bozmuş.Sonraki gideceklere örnek olması açısından söylüyorum mekan toz içinde sinekler uçuşuyor ve yemekler nimettir kötü bişey demek istemiyorum ama felaketti.Gidecek olanların haberi olsun istedim.Sevgiler...

    YanıtlaSil