“…
Salt aynada yansımak
Sahnelerin dışında oyunlardan uzak
Silinmiş alkışlar içinde
Aynada bakıyordu gerçek yüzüne
Ne Polonius ne Harpagon ne Cyrano
Artık yalnızdı çizgilerinde”
Mücap Ofluoğlu / 1980 *
Resim: Silinmiş Alkışlar İçinde: Mücap Ofluoğlu Kitabı Cyrano'nun son sahnesi. Tijen Par, Mücap Ofluoğlu ve Engin Gürmen |
Mücap Ofluoğlu, muhtemelen bu
dizeleri İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan emekliye ayrılmaya karar verdiği
günlerde yazmıştı. Yıllar sonra İş
Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan söyleşi kitabının adı da “Silinmiş Alkışlar
İçinde: Mücap Ofluoğlu Kitabı” olacaktı. Bu kitapla rastlaşıp kitabı okumam
uzun zaman önceydi. Sayfaların arasında kimler yok ki? Orhan Veli’den Yaşar
Kemal’e Rıfat Ilgaz’dan Münir Özkul’a, Abidin Dino’dan Halikarnas Balıkçısı’na…
Kolay değil koca bir ömür.
Bazı belleklerde yerini çoktan
yitirmiş bir isimken, geçen baharda Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde toplanan
tiyatrocuların arasındaydı :“Bırakmayın bu tiyatroyu…” derken göz yaşlarına
boğulan sanatçı olarak yeniden hatırlandı. 11 Aralık 2012’de de aramızdan
ayrıldı. Ölümü pek ses getirmedi. Bildik, beylik laflar edildi. Sonra da perde
kapandı. Gerçekten silinmiş alkışlar içindeydi…Vaktiyle ne kadar da güzel ifade
etmişti!
Peki kimdi Mücap
Ofluoğlu?
Kadıköylü olan Mücap Ofluuoğlu’nun
babası bir yandan hukuk eğitimi alırken diğer taraftan Kabataş Lisesi’nde
Fransızca öğretmeni olarak görev almaya başlıyor. Kabataş’ta öğrenci olan küçük dayı
Fransızcasını ilerletmek üzere özel ders almaya karar verince, “kader ağlarını
örüyor” ve annesi ile tanışıyorlar. Uzunca geçen tanışıklık dönemi sonunda 1919
yılında çift “mutlu sona” ulaşıyor ve evleniyor. 1920’nin Kasım’ında Mücap
dünyaya geliyor. Fakat evlilik uzun sürmüyor ve 1922’de aile dağılıyor. Savaş
sırasında gönüllü hastabakıcılık yapan ve madalya ile ödüllendirilen anne
Yegane Hanım cesur ve çalışkan bir kadın. Boşanmadan sonra hali vakti yerinde
olan baba evine yerleşmek yerine öğretmenlik sınavlarına giriyor. Sınavdan
alnının akıyla çıkmayı başaran Yegane Hanım, öğretmenliğe ve oğluyla birlikte
yeni bir hayata başlıyor. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda babasız kalan kız
öğrencileri okutan bir kurum olan Darüleytam’da çalışmaya başlıyor. Hatta
babasız öğrencileri almaya gittiği bir Anadolu yolculuğunda Atatürk’le de
tanışıyor.
|
Resim: Silinmiş Alkışlar İçinde: Mücap Ofluoğlu Kitabı Genç Cumhuriyet'in genç Öğretmeni Yegane Hanım, Şapka İnkılabı sonrasında.
Bu arada küçük Mücap’ın üç teyzesi de
1930’ların Fenerbahçe Kulübü’nde kürek sporu dalında Türkiye’nin ilk kadın
sporcuları oluyor. Kaçınılmaz olarak teyzeleriyle gittiği kulüpte Mücap da Fenerbahçe’ye gönül veriyor. Kulübe bağlı olarak futbol ve tenis oynamaya
başlamasının yanı sıra divan kurulu üyesi bile oluyor.
Sonra tiyatro aşkı kanına giriyor;
fakat sınırlı sayıda öğrenci alan konservatuara sınavlarda başarı gösterse bile
alınmıyor. Bu hayal kırıklıkları ile Zonguldak Maden Mühendisliği Mektebi
günleri başlıyor. Sahne tozu yerine, Üzülmez Ocağı’nda kömür tozuna bulanan
günler birbirini kovalıyor. 4 yıl vatani görev derken, Canlı Hayvan Borsası’nda
yeni bir işe kavuşuyor. Ancak oğlunun haline üzülen Yegane Hanım, Muhsin
Ertuğrul’a mektup yazıyor. Böylece Mücap Ofluoğlu’nun tiyatro hayali Muhsin
Ertuğrul’la beraber Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda gerçeğe dönüşmeye başlıyor.
Muhsin Ertuğrul
Bu arada sanat çevrelerinde sevilen
ve güvenilen bir isim haline geliyor. O
kadar ki Sabahattin Ali’den boşalan Marko Paşa’nın yazı işleri müdürü
oluveriyor. Mim Uykusuz, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin gibi usta isimlerle geçen
mesailer birbirini izliyor. Hatta bu dönemde, tek sefercik izleyiciyle buluşsa
bile Aziz Nesin’le birlikte bir sahne gösterisine de imza atıyor.
Marko Paşa'nın 1947 sayılarından biri...
Elbette eğlenceye de zaman ayırmayı
ihmal etmiyor. Diğer yandan, özellikle bu dönemde sanatçıları bir araya
toplayacak bir örgütlenme olmadığından ve iletişim araçlarının kısıtlı
imkanları nedeniyle, iş bağlantıları için de bu akşam gezmeleri önem kazanıyor.
Lambo ve
Orhan Veli’ nin Paris
Düşü…
Bir de tabii Orhan Veli var. Sevilen,
sıcak ve samimi kişiliği ile dost sohbetlerinin aranılan ismi. Mücap
Ofluoğlu’nun için değerli ve yeri doldurulamaz dostlardan.
Resim: http://www.turkishculture.org/picture_shower.php?ImageID=2446
Orhan Veli Kanık
1940’ların sonuna doğru sanat merkezi
olarak konumu sarsılsa da Paris, hala sanatın can damarı olarak görülüyor. Bu
süreçte birçok sanatçı Paris’e gidip eğitim almak ya da çağdaşlarının neler
yaptığını yerinde incelemek gayesinde. Mücap Ofluoğlu’nun dostlarının da
birçoğu soluğu Paris’te alıyor.
İşte 1948’in sıcak bir Haziran
gününde ressam Mübin Orhon da Paris’e gidecek bir gemide yol almaya başlıyor.
Muhtemelen Mübin, heyecanlı, gelecekten ümitli, eh biraz da kederli el
sallıyor. Rıhtımda onu uğurlamaya gelen arkadaşları Mücap Ofluoğlu ve Orhan
Veli var. Her ikisi de Paris’i görmek istiyorlar ama işte…Bu arada Mücap
Ofluoğlu, şair arkadaşının oldukça kederlendiğini ve cebinden çıkardığı sigara
paketine bir şeyler yazdığını görüyor. Bütün halden anlayan adamlar gibi
hiçbir şey sormuyor ve ikili Karaköy’de bir meyhaneye kadar tek laf etmeden
yürüyor. Birkaç kadehten sonra Orhan Veli az önce yazdığı satırları okumaya
başlıyor:
“Bakakalırım giden geminin ardından
Atamam kendimi denize,
dünya güzel;
Serde erkeklik var,
ağlayamam.” **
Bir süre sonra Mücap Ofluoğlu yeni
mevsimde İstanbul’da iş bulamayacağı gerçeğiyle yüz yüze geliyor. Bir takım
siyasi suçlamalar ve dedikodu çarkının kaçınılmaz sonucu olarak ne yapacağını
kara kara düşünüyor. Orhan Veli arkadaşının çaresizliğine üzülerek İzmir Şehir
Tiyatrosu’nun kadrosunda iş bulmasına aracılık ediyor. Dostlarından ve
İstanbul’dan ayrılmak zor gelse de Ofluoğlu tutuyor İzmir yolunu…Bir süre
burada çalıştıktan sonra yeniden dönüyor İstanbul’a. Tiyatro, dublaj, sinema,
radyo sunuculuğu derken geçinme ve var olma sıkıntısı hep hissettiriyor
kendini.
Bu koşturmaca içinde 1950 Kasım’ında
birkaç gecedir Orhan Veli’nin eksikliği fark ediliyor. Ortalarda görünmeyen Orhan Veli’yi arkadaşları
merak ederken, acı haberi ünlü aktör Feridun Çölgeçen getiriyor. Mücap
Ofluoğlu, “uydurma” diyerek yapışıyor Çölgeçen’in yakasına ama ne yazık ki
haberin doğru olduğu çok geçmeden ortaya çıkıyor. Orhan Veli'nin , gerçekten de
belediyenin kazdığı bir çukura düştüğü; birkaç gün sonra da beyin kanaması
nedeniyle vefat ettiği gerçeği Ofluoğlu'nu derinden sarsıyor. Aşiyan’daki
cenaze törenine bütün arkadaşları gibi Mücap Ofluoğlu da katılıyor.
Mücap Ofluoğlu, tiyatro, dublaj, sinema, aşk...
Elbette Mücap Bey’in hayatı bu
kadarla kalmaz! Küçük Sahne günleri gelir, 6-7 Eylül olayları gelir, biri Şakir
Paşa Ailesi’nden alınan üç gelin gelir... “Heykel” olarak başladığı tiyatro
hayatında Harpagon olur, Cyrano olur…O da yetmez bir sürü isme yol gösteren
usta olur! Filmleri, dizileri, kitapları, şiirleri, gazete yazılarıyla başka
türlü bir “emekli” olur! Bir de son eşi Filiz Karabey Ofluoğlu’na romantik bir
koca olur ki sormayın (Bu sonuncusu kitabın sonuna kondurulan Mücap Ofluoğlu
tarafından eşine yazılmış mektuplardan çıkardığım sonuçtur. Tamamen şahsi
fikrimdir )… Daha anlatacak çok şey varsa da geri kalan kitaptan
okunmalıdır kanımca…
Meraklısına Not: Türk kültür yaşamının çok önemli isimlerini Mücap Ofluoğlu’nun bakış
açısıyla inceleme olanağı sunan bir kitap “Silinmiş Alkışlar İçinde : Mücap
Ofluoğlu Kitabı” … Nuri Dikeç tarafından
söyleşisi gerçekleştirilen kitap, İş Bankası Kültür Yayınları’nın Nehir Söyleşi
dizisinden. Bulursanız kaçırmayın!
* Aynada / Mücap Ofluoğlu /
1980
** Ayrılış / Orhan Veli Kanık
|
Çok sevdiğim bir sanatçıdır. Geçen sene, televizyon ekranından ağlarken gördüğümde çok üzülmüştüm:( Şimdi hep onu hatırlıyorum nedense:(
YanıtlaSilNe büyük değerlerimiz var, kıymetini bilebilsek onları anlatabilsek, öğrenebilsek :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilo kısa şiiri hep terkeden bir kadın ya da hayalindeki bir kadına yazdığını düşünürdüm Orhan Veli'nin. meğer konu Paris'miş.
YanıtlaSilharika bir blog, emeğiniz için teşekkürler.