20. yüzyılın kaotik ortamı, zaten
kanıksanan yapısını çoktan terk etmeye başlamış sanatı daha da enerjik bir hale
getirdi. Genel olarak akım ve karşı akım şeklinde ortaya çıkan eserler, bir
süre sonra kalıplarını tamamen yıktı. Tuvalden taştı, fırçayı ve boyayı bir
kenara bıraktı, geleneksel olan her şeyi göz ardı etti! Sanatçılar her şeyi
sanat nesnesi haline getirdi. Ve elbette dünya yüzeyindeki her yer bir
sanatçının çalışma alanı olabilirdi.
Paketlenmiş Pont Neuf'/ Paris / 1885 / Fotoğraf : Wolfgang Volz
Christo ile Jeanne-Claude...
İşte Christo Javacheff de 20.
yüzyılın kabına sığamayan isimlerinden biri. Bulgar asıllı sanatçı dünyada,
muhtemelen soyadı telaffuz problemi yarattığından kısaca ‘Christo’ olarak
tanınıyor. Tekstilci bir ailenin oğlu olarak doğduğu Bulgaristan’daki sosyalist
rejimden kaçıp Avrupa’ya geliyor. Jeanne-Claude ise Christo’nun sağ kolu, iş
ortağı ve kaderin bir cilvesi sonucunda kendisiyle aynı tarihte (13 Haziran
1935) dünyaya gelmiş biricik eşi. Bu ikilinin yolları 1950’lerin ikinci
yarısında, savaş sonrasının yorgun Paris’inde kesişiyor. Çift, 1958’de evleniyor
ve sonra dönemin yükselen sanat merkezi New York’a taşınıyor.*
Christo ve Jeanne Claude / Birleşik Arap Emirlikleri / 2007
Christo ve Jeanne Claude / New York / 1976 Fotoğraflar: Wolfgang Volz
Christo’nun ilk olay yaratan projesi Rideau de Fer
yani ‘Demir Perde’. Demir Perde, 13 Ağustos 1961 tarihinde Berlin’i Doğu ve
Batı olarak ikiye bölmek üzere inşasına başlanan 46 kilometrelik duvara yönelik
eleştiri içeren bir çalışma olarak büyük bir sansasyon yarattı. Berlin
Duvarı’nın yapılışının birinci yıl dönümünden kısa süre önce 27 Haziran 1962
gecesi Paris’te Rue Visconti’de hummalı bir çalışma vardı. Rue Visconti
sakinleri şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Rengarenk 240** tane benzin
variliyle 4.30 m
yükseklikte bir bariyer oluşturulmuştu.
Sokak bölünmüş, sokaktan geçiş tümüyle engellenmişti. ‘Demir Perde’
istediği etkiyi yaratmayı başarmıştı.
Benzin varillerinden oluşturulan enstalasyon, sanat ve siyaset gündemini
ele geçirmişti. Üstelik böylesi bir çalışmadan beklenmeyecek ölçüde görsellik
barındırıyordu.
Rideau de Fer - Demir Perde / Rue Visconti - Paris / 1962
Rue Visconti'deki başarısı bir tarafa, Christo'nun sanat kariyerinde asıl özdeşleştiği çalışmalar 'paketler'dir. Akla hayale sığmayacak her şeyi paketleyen adamdır Christo. Paket çalışmalarının ilk örneklerini daktilo, şişe, koltuk
gibi küçük boyutlu eşyaları içerir. Ne var ki bu sarıp sarmalanan eşyalarla
beklenen çarpıcı etki yaratılamaz. İstediği olay yaratacak sonuç için sıradan eşyalardan daha büyük
nesneleri paketlemesi gerektiğini kısa sürede fark eder.
Paketlenmiş Sahil / Sidney / 1969 / Fotoğraf: Harry Shunk
Ünlü birkaç yapı seçer ve bunları sarıp
sarmaladığını gösteren taslaklar hazırlar. Yetkililerden izin çıkarsa istediğinden
fazla dikkat çekmiş olacaktır. Ancak bir de mali problemler vardır. Kalıcı
olmayacak bir işe, hatta birçokları için sanat olup olmadığı bile anlaşılamayan
bir işe kaynak bulmak meseledir. Para sorununu Christo’nun geçmişte yaptığı
işlerin fotoğrafları, taş baskıları ve çizimlerin satılması suretiyle aşılır.
Mali problemleri kendi imkanlarıyla çözmeyi başarsalar da resmi makamlar o
kadar kolay dize getirilemez. Paris’te Seine Nehri üzerindeki tarihi köprü Pont
Neuf, 1985 yılında Christo ve Jeanne-Claude tarafından paketlendiğinde, bunun
izin görüşmelerinin 9 yıl sürdüğünü büyük ihtimalle çok az kişi biliyordu. Almanya’da
Reichstag’ı paketleme fikrini yetkililere ilk sunuşu ise 1971 yılıydı. 23 yıl
inatla bekleyen çift amaçlarına 11,5 milyon mark harcayarak ancak 1995 yılında
ulaşabilmişti.
İkili ‘paketleme’ yöntemiyle başka
birçok çalışma gerçekleştirdi. Bunlar arasında Miami’de adalar,
Avusturalya’da bir sahil şeridi, İtalya’dan çeşitli anıtlar, yürüme yolları, değişik
ülkelerden müze binaları sayılabilir.
Çiftin paketleme dışındaki değişik enstalasyonlarından bir diğeri
Japonya’da gerçekleşmiştir. Bu çalışma 1991 yılında boş bir araziye diktikleri
1760 sarı şemsiyeyle oluşturulmuştur ve görsel zenginlik açısından da öne
çıkmaktadır.
Sarmalanmış Adalar / Miami - Florida / 1983 / Fotoğraf: Wolfgang Volz
Christo, kendi anlatımıyla, kalıcılığı
insanların belleklerinde yakalamak istiyor. Yani sarıp-sarmalama dolayısıyla
gizlenme sürecinin izleyici tarafından deneyimlenebilmesi, alışılagelmiş bir
sanat eserinin yarattığı zihinsel süreçten daha çarpıcıdır. Dolayısıyla aynı
mekana yeniden gelindiğinde bütün deneyim yeniden uyanacaktır.
Şemsiyeler / Japonya / 1991 / Fotoğraf : Wolfgang Volz
Ayrıca sanat çevrelerindeki bütün
anlamlandırma girişimlerine karşın çift, çalışmalarının tamamının belirli bir
olguyu işaret etmediğinde ısrarcıdır. Reischtag’ın paketlenme sürecinde
Christo’nun yaptığı açıklamalar da bu doğrultudadır : “Bizim yaptığımız sanatı
kimse satın alamaz. Kimse sahip olamaz. Bu sanat sadece biz istediğimiz için
gerçekleşiyor. Hiçbir devlet başkanı hiçbir kültür bakanlığı ısmarlamadı bu
yapıtı. Herhangi bir amaca da hizmet etmiyor. Mutlak anlamda özgür bir sanat.”***
Bize gelince…
Biz dediğim, Pınar Bora ve ben. Pınar sanatçı kişilik…Bir proje yapması gerekiyor. Paketleme projesi. Fakat
yapacağı paket projesinin kesinlikle bir anlamı olmalı. Amaçsız ve sınırsız
özgürlüklerle dolu değil yani... Konunun uzağında olmadığımdan beni
de işin içine katıyor. Beyin curcunası yapıyoruz. Bir sürü fikir içinden en kamuya açık olanını
seçiyoruz. Gece mi yapsak, gündüz mü diye saniyelik düşünceler
aklımızdan geçse de yiğitlik bizde kalıyor ve gündüzü seçiyoruz.
Konumuz tüketim olarak belirliyoruz. Daha doğrusu reklam.
İnsanları tüketime yönlendiren argümanlardan ışıklı reklam panoları ise
hedefimiz; paketlenecek nesne. Cihangir’in işlek sokaklarından
birinde, güzel güneşli bir günde paketleyeceğimiz bilbordun önündeyiz. Bir deterjan reklamını yarı saydam kağıt ve
fosforlu iple paketliyoruz.
Pınar Bora - Aslı bora / Reklam Arası / 2011 / Beyoğlu- İstanbul
Kimse yaptığımız şeye anlam veremiyor.
Paketleme bitince elimizde fotoğraf makinesi bir kenara oturuyoruz. Önce
pencereden her mahallede bulunabilecek bir meraklı teyze bizi sorguya çekiyor.
Sanata falan pek bulaşmadan anlayabileceği bir şeyler söylüyoruz. ‘Ama sonra
üstünü açın’ diye bizi tembihliyor.
Yoldan gelip geçenler pek bir
meraklanıyor. Daha yakına gelip kağıdın altını görmeye çabalıyor. Hemen
makinaya sarılıyoruz. İnsanların tepkilerini incelemek
bizim için paketleme sürecinden daha önemli. Bazısı hiç oralı olmuyor. Kimse ipi çözüp paketi açmak telaşında değil;
ellemek istememeleri dikkat çekiyor. Yarı saydam kağıdı seçmemizin iyi tarafı
bu. Paketi açıp içine bakayım durumu olmaması yani. Yaklaşanlardan söylenenler
oluyor: ‘Niye sarmalanmış ki bu?’ Bir araba durup içindekiler merakla bakınca,
arkasındaki araç da ilgileniveriyor. Merak son derece bulaşıcı, bir kişi
bilbordun önünde azıcık duraklasa arkasından gelenler muhakkak daha uzun
gözlemlerde bulunuyor. Epeyce bir vakit sonra sanatsal faaliyetimiz son buluyor. Paketi
açıyoruz. Arada bir kınayan gözlerle penceresinden bizi süzen teyze,
bilbordunun açılmasıyla rahat bir nefes alıyor. Biz de çöpümüzü toplayıp,
projeyi tamamlamak üzere evin yolunu tutuyoruz.
Meraklısına Notlar: Christo ve Jeanne-Claude'u daha yakından tanımak isteyenlere ikilinin resmi sitesini öneriyorum: http://www.christojeanneclaude.net/ . Ayrıca buradan da Christo ve Jeanne-Claude'un çalışmalarına ilişkin incelemelere ulaşılabilir. Pınar Bora'yı da bir görsek, çalışmalarına bir göz atsak diyenler de http://borapinar.blogspot.com/ bu adrese uğrayabilir.
*Jeanne-Claude 19/Kasım/2009 tarihinde beyin anevrizması nedeniyle hayata veda etmiştir.
* *Christo varil sayısının 240 olduğunu belirtmesine karşın araştırmacılar sayının 50 ile 80 civarı olduğu konusunda ısrarcıdır. Genel kanı Christo'nun sayıyı bilerek abarttığı yönündedir.
*** Bu ifade, 12/ 06 / 1995 tarihli Milliyet'ten "Senato'yu Paketlemek" başlıklı haberden alınmıştır.
harıka fotolar :) takıbındeyım bende beklerım:)
YanıtlaSilhttp://zuutrendss.blogspot.com/
Teşekkür ederim:) Gelirim tabii:)
SilÇalışmanız güzel, yazınız da güzel Bora Kardeşler!
YanıtlaSilGizlenen şeyler dikkat çeker değil mi her zaman? Anlayana...
'Bilen konuşur, bilmeyen de konuşur, bilen konuşur ama bi başka' demiş B. Ortaçgil:) Bilen konuşmuş efendim çok mersi:)
SilRio viscontudeki başarısını ilk defa öğrendim ve müthiş bir şey yapmış.
YanıtlaSilhttp://kacikturuncu.blogspot.com
Paketleme iki algı uyandırıyor bende.. Ya hediye gelmiştir yada birisi evini taşıyordur eşyalarını paketlemiştir..
YanıtlaSilİlgi çekici görseller meydana çıkmış..
Yazıyı okudukdan sonra aklıma peribacalarını paketlenmiş bir halde düşünmedim desem yalan söylerim :)
Hi,
YanıtlaSilthanks for joining my blog!
I don't understand a single word! :-) But i like your blog very much!
All the best to you!
Cheers
Olav
Enfes kareler.. Bu sanatçıyı tanıttığınız için teşekkürler.
YanıtlaSil...traigo
YanıtlaSilecos
de
la
tarde
callada
en
la
mano
y
una
vela
de
mi
corazón
para
invitarte
y
darte
este
alma
que
viene
para
compartir
contigo
tu
bello
blog
con
un
ramillete
de
oro
y
claveles
dentro...
desde mis
HORAS ROTAS
Y AULA DE PAZ
COMPARTIENDO ILUSION
ASLI BORA
CON saludos de la luna al
reflejarse en el mar de la
poesía...
ESPERO SEAN DE VUESTRO AGRADO EL POST POETIZADO DE LEYENDAS DE PASIÓN, BAILANDO CON LOBOS, THE ARTIST, TITANIC SIÉNTEME DE CRIADAS Y SEÑORAS, FLOR DE PASCUA ENEMIGOS PUBLICOS HÁLITO DESAYUNO CON DIAMANTES TIFÓN PULP FICTION, ESTALLIDO MAMMA MIA,JEAN EYRE , TOQUE DE CANELA, STAR WARS,
José
Ramón...
Ne güzel görseller var :)
YanıtlaSil