Bilindiği gibi Monako, Akdeniz’in güzelliği dillere destan Cote d'Azur sahilinde yer
alır. Bir zamanlar bir Fenike sömürgesi olan Monako, XI. yüzyılda Ceneviz
boyunduruğuna girdi. Stratejik olarak önemli olan bölgenin alınması oldukça güç
görünüyordu. Kurnazlığı ile nam salmış olan Grimaldi ailesinin büyük oğlu
François takvimler 1297’yi gösterdiğinde tarihin en alışılmadık planlarından
birini uygulamaya koyuldu. François ve kuzeni Rainier Ben ile beraberindeki bir
grup asker Fransisken rahibi kılığına girerek kaleye sızmayı başardı. Cenevizler
din adamı sandıkları adamlarca pusuya düşmüşlerdi. François Grimaldi bu olaya
istinaden ‘il Malizia’ (kurnaz) olarak anılmaya başlandı.
![]() |
Rahip kılığında kılıçlı François Grimaldi heykeli / Monako Prenslik Sarayı |
Yüzlerce
yılda Grimaldi’li Monako’nun başından geçen olayları burada bir kenara
bırakarak 1297’den 1949’a hızlı bir
geçiş yapıp XX. yüzyılın kurnaz Grimaldi’sine ve onun mükemmel prensesine değinmeyi kesinlikle daha zevkli
buluyorum.
Monako XX. yüzyılın başından itibaren gerçekten
müreffeh bir dönem yaşadı. Avrupa’nın sayılı zenginleri kumar oynamak için bu
minik prensliği tercih ediyor ve bu da prensliğin ekonomik olarak ayakta
kalmasını sağlıyordu. Ancak Akdeniz’de yüzyılın ortalarına doğru parlayan başka
şehirler vardı ve Monako gerçek bir gözden düşme yaşıyordu.Tam bu ortamda Rainier Louis Henri Maxence Bertrand Grimaldi yani dünyaya mal olmuş adıyla III. Rainier 1949 yılında tahta çıktı. Acil olarak bir
çözüm bulması şarttı yoksa prensliğin iflas etmesi an meselesiydi. Ekonomik
problemden sonraki en önemli mesele veliahttı. Eğer Rainier bir varis sahibi
olmazsa yasaya göre Monako Fransa’ya katılacaktı. Bir prens olmanın muhtemel
kadınların üzerindeki masalsı etkisi ile nispeten parasız ( tabii bu durum henüz
açıklanmamıştı ) ve sevimsiz olmasına rağmen önemli bir koca namzedi olarak
görülüyordu. Bu arada uygun bir aday aramaya başladı ve planını uygulamaya
koydu. Hollywood’un ‘asil sarışını’ Grace Kelly mükemmel bir prenses adayıydı.
Güzeldi, aileden gelen muazzam bir serveti vardı, katolikti, soyluydu ama
bunlardan daha önemlisi Oskar almış bir sinema yıldızıydı. Bu şöhrette biri
Monako Prensesi unvanına sahip olduğunda hiç şüphesiz tüm dünyanın gözü
Monako’yu tekrar ve bambaşka bir parlaklıkta görebilirdi.
![]() |
Grace Kelly (1929-1982) |
Dolayısıyla
Grace taht için en önemli adaydı. Gerisi Rainier’nin Grace’in gönlüne girebilmesine kalıyordu.
1955 yılında Cannes’daki festivale davet
edilen Grace, Paris Match dergisine röportaj vermek üzere Monako’da saraya
davet ediliyor. Burada ilk karşılaşma bir saray, güzeller güzeli bir film
yıldızı ve bir prens…Grace bu modern masalın kurnaz Grimaldi tarafından
bütünüyle kurgulandığını bilmiyor ve mektuplaşmaya başlıyorlar.
Bu
arada aşk dedikoduları manşetlere taşınmışken çift 5 Ocak 1956’da nişanlandı.
Buraya kadar her şey olabildiğince romantikti: Çift az görüşmüş ama sık
aralıklarla mektuplaşmıştı. Grace bu süreçte bulutların üzerinde uçuyordu ve
maalesef bu çok kısa sürecekti.
Bulutlardan aşağıya ilk iniş tahta varis doğurup doğuramayacağının
incelenmesiyle başladı. Doğurgan olduğunu kanıtlayınca düğün hazırlıkları başladı.
4 Nisan günü Grace yanında ailesi, bir
dolu akraba, bir grup arkadaşı ile gemiyle Monako’ya yola çıktı. Elbette
azımsanmayacak sayıda basın topluluğu da Rainier’in beklentilerine ve çıkarlarına uygun olarak onlara eşlik
ediyordu. Bu yolculuğun ve misafirlerin en konforlu biçimde seyahatinin
masraflarını Grace’in tuğla fabrikatörü babası karşılıyordu. Üstelik dahası da
vardı: Bu ‘soylu’ evlilik için aile Rainier’e
iki milyon dolar çeyiz parası vermişti. Ve bu çok büyük bir sırdı. Hiç
şüphesiz masalsı atmosfer son hızla dağılıyordu. Yine de yaklaşık sekiz günlük yolculuk
sonunda Monako sahiline yaklaşan Grace’i yatıyla karşılayan prens bütün bu
olanı biteni bilmeyen herkes için hala iflah olmaz bir aşık gibi gözüküyordu.
Çift yedi hafta sürecek bir İspanya adaları yolculuğuna çıktı. Yedi haftalık balayı gelinin gerçeklerle yüzleşmesi için ciddi bir sınav oldu. Dönüşte hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlamış bulunuyordu. Rainier son derece katı, her ayrıntıyı kontrol etmek isteyen ve bütün günü somurtarak geçirebilen biriydi. Ayrıca prensin ailesi, Monako halkı ve hatta saraydaki çalışan grubu bile Grace’i bir türlü kabullenememişti ve bunu saklamak için hiçbir neden görmüyorlardı.
![]() |
Caroline,Grace, Stephanie, Albert ve Rainier |
Sonra
mutsuz prensesin imdadına hamilelikler yetişiyor. İki kız bir erkek olmak üzere
üç veliaht doğuruyor. Bu arada evliliğin üçüncü ayında bekarlık günlerine geri
dönen Rainier’le basına ‘mutlu aile’ pozları veriliyor. Tabii turizm bu arada
alıp başını gidiyor. Üst sınıf kumarbazların yanı sıra Grace’i yalnız
bırakmayan Hollywood’lu oyuncu dostlarının villaları ile Monako dolup taşıyor.
Bir taraftan prenses sosyal sorumluluk projeleri düzenliyor ve dünya çapındaki
yıldızlar bir basın ordusuyla Grace için bu davetlere katılıyor. Rainier’in
planları tıkır tıkır yürüyor.
Çocuklar
büyüdükçe hem Rainier’le hem çocuklarla ilişkileri çıkmaza giriyor Paris’ten
bir daire alıyor. Ayrılık resmiyete asla kavuşmuyor ama ciddi olarak kendini
gösteriyor.
Grace, Eylül 1982’de kızı Stephanie ile muhtemelen
tartıştığı bir sırada Monako tepelerinden birinde virajı alamayarak kırk
metrelik uçurumdan aşağıya düşen bir araçta koma halinde bulunuyor. Stephanie
hiç yara almadan kazadan kurtuluyor. Kazanın ertesi günü 14 Eylül 1982’de III.
Rainier’in isteği üzerine Grace’in yaşam destek ünitesi kapatılıyor.
![]() |
Diana, Grace, Charles |
20.
yüzyılın iki mutsuz prensesinin de şaibeli trafik kazaları ile ölmesi ayrı bir
tartışma konusudur. Diana 1981’de Grace’in ev sahipliği yaptığı bir davet
sonrasında Grace’in mutsuzluğunu yürekten hissettiğini belirtmiştir. Diana için
bu tespiti yapmak hiç zor olmasa gerek.
Grace,
Monako’ya Rainier’in hesapladığı her şeyi sağladı. Ekonomik kaynak, reklam,
veliaht ve kesin bir saygınlık.
Evliliği
ile ortadan kalkan sinema kariyerine bir daha asla dönemedi. Aslında Stenly
Kubrick ile böyle bir çalışma yapmak için bir dönem heveslendi, ama tutucu
Monakolular prenseslerinin prens dışında başka bir erkekle görünmesi fikrine
şiddetle muhalefet ettiler. Bir prensin çapkınlık yapması hatta evlilik dışı
çocuklara sahip olması garipsenecek bir durum olmadığı gibi adeta bir
gelenekti. Buna karşılık tahta çıkan bir kadının kurmaca olduğu herkesçe
bilinen profesyonel ve saygın bir projede yer alması prensliğe zarar
verebilirdi (!)
![]() |
Prens Albert ve Prenses Charlene |
Bugünün
Monako’sunda Grace ve Rainier’in oğlu Prens II. Albert 2005’den beri Monako’nun
Grimaldi soyunun temsilcisi. Babası ölmeden çapkın oğlunun huyunu
bildiğinden yasaya ‘tahta yasal varis
geçebilir’ maddesi ekledi. Prens Güney Afrikalı olimpiyat şampiyonu yüzücüsü
Charlene Wittstock’la 2011 yılında evlendi. Aslında Albert’in evlilik dışı kız
ve erkek çocukları var. Yine de Charlene’nin geçen zamanda hamilelik alametleri
göstermemesi Monako vatandaşlarını konuyla ilgilenmeye itmiş. Nedenine gelince
birkaç yıl önce, tahtın sahibinin erkek çocuğu olmasa bile kız varislerin tahta
geçmesi onanmış. Yani Albert ‘yasal vasi’ sahibi olamazsa Prenses Caroline ya
da Prenses Stephanie tahta geçebilecek. Bu olası bir durumda prenslik Fransa’ya katılmasın diye alınmış
bir önlem. Ancak Monako ahalisi kızların tahta geçmesine karşı çıkıyor ve bunun sorumlusu olarak hala
bir erkek doğuramamış Prenses Charlene’i suçluyorlar.
Anlaşılacağı
üzere Monoko’yu yüzyıllardır yöneten Grimaldi hanedanını ve Monako Prensliği
yaşayanları üzerine izlenimlerim son derece olumsuz. Kumarla geçinen bir toplum olmaları bir tarafa
iki de bir kendi prenslerine bakmadan kadınlara kafayı takmaları ahlaki bir
çelişki yaratıyor. Umarım Albert’in de
bir sürü kızı olur ve tahta bir kadın varis geçer. Bu arada tahtı kadınlara bırakmak istemeyen Monako’da hiç kadın yerel
yönetici de bulunmamakta…
Son olarak Monako’ya gitmek isteyenlere son söz ; yıllar önce bir dergide
şöyle bir ifade okumuştum ‘Monako’ya giden iki tür turist vardır: Bunlardan
ilki parasının hesabını bilmeyecek kadar
zengindir ve daha da zenginleşmeye
gider, ikinci grup ise ilk grupla aynı kategoride olamayacak kadar zengindir
ama ancak ilk grubu izlemeye gider.’