Cadılar Bayramı ya da ecnebi diyarlardan gelip dilimizi de tutmuş söylenişiyle #halloween2021 geldi çattı. Sanki heyecanla bekliyormuşum gibi giriş oldu ama şöhreti ulusları aşan, dünyayı sarmalayan büyük müzeler böyle günleri artık asla kaçırmıyor. Müzelerin dijital çağa kayıtsız kalamayacağını, değişen dünyaya, sanatın yorulmak nedir bilmeyen ve yenilikçi tavrına ayak uyduracağını uzun süre önce anlamıştık. Buraya kadar bir sorun yoktu, fakat sosyal medyanın cazibesine kapılıp bu kadar esprili olabileceklerini umar mıydınız? İşte bugünün anlam ve önemini bana yine koleksiyonuna bayıldığım, girince çıkmak istemediğim, içimden ama yüksek sesle keşke bir gün burada çalışsam dediğim müzeler hatırlattı. Elde ne kadar balkabaklı ve korkunç (lu ) eser varsa gün boyu paylaşımlar paylaşımları izledi.
Louvre, Prado, Rijks , Viyana Sanat Tarihi Müzesi gibi namı yürümüş müzeler, kısa esprili metinler eşliğinde Cadılar Bayramı'na kayıtsızlığımı yüzüme vurdular. Ben de bugünün anısına Rijks'ın dijital müdahaleyle paylaştığı Helena van der Schalcke'nin portresini buraya taşımayı uygun buldum. Amsterdam'da Rijksmuseum 10 yıl kadar restorasyonda kaldı ki bu ayrı bir yazı konusu. Hollanda sanatının başyapıtlarıyla dolu olan ve müzecilik konusundaki deneyimlerine farklı ülkelerin de başvurduğu (bkz. Abdullah Gül dönemi Çankaya) müze şu günlerde sahadan uzak kaldığı günlerin acısını çıkarmaya çalışıyor. Başyapıtlarla dolu Avrupa müzeleri sosyal medya kullanımını oldukça ciddiye alıyor. Bu bağlamda ziyaretçilerin geri bildirimlerine önem veriyorlar. Louvre'daki fotoğraf çekme yasağını ve yasağın kaldırılmasını hatırlayın lütfen! Aynı ülkelerde yerel müzelerde daha muhafazakar bir yapı olduğunu da belirteyim.
Yeniden Rijks'e dönecek olursak, müze ciddi bir takipçi krizi yaşıyor. Takipçi sayısı artsın istiyor. Öyle ki bir sürü etkinlik ve kampanya yapıyor. Hatta an geliyor Rembrandt'ın Gece Devriyesi isimli şaheserini halka açık restore ediyor. Müze eğitimlerine önem veriyor, ziyaretçiyi mümkün oldukça özgür bırakıyor. (🖤) Yine de beklediği ivmeyi yakalayamamış olacak ki Instagram'a ilan vermişlerdi. Bunun üzerine sayıları kontrol ettim de rakipler 10 milyona koşarken, Rijks 1 milyon bile değildi. Yahu insan Rembrandt'ın, Vermeer'in, Brueghel'in hatırına takip eder diye düşünmedim değil. Ben bile gönül koydum Rijks adına. İçinde bulunduğumuz çağda müze bile olsanız görünürlüğünüzü yönetmeniz, sosyal medyada yer edinmeniz gerekiyor. Zamanın ruhunun dayattığı, bir tür kaçınılmazlık.
Rijksmuseum'un dertlerine binlerce km ötesinden değindiğime göre, beni bilgisayar başına oturtan Helena van der Schalcke'nin portresine geçiş yapabilirim. Cadılar Bayramı olmasaydı bu yetişkin görünümlü bebeği tarihin derinliklerinde unutabilirdik!
Küçük Helena'nın kimliği kaynaklarda açık biçimde yer alıyor; Anvers'in varlıklı kumaş tüccarı Gerard van der Schalcke ve dönemin sosyetesinin tanınmış yüzü Joanna Bardoel'in kızı olan Helena 1646 tarihinde dünyaya geliyor. Tablo Flaman janr ressamı Gerard ter Borch'un imzasını taşıyor. Ressam manzaradan portreye kadar farklı alanlarda çalışıyordu. 1640'lardan itibaren tüccar sınıfın portrelerini yapmaya yöneldi. Flaman portreciliğine getirdiği en büyük yenilik, figürler üzerinde yarattığı anıtsal etkiydi.
Ter Borch, Helena'nın tablosunu yaptığı sırada küçük kız 3 yaşını bile doldurmamıştı. Ama hasır sepeti ve zarif elbisesi içinde ilk bakışta yaşından oldukça büyükmüş gibi geliyor. Hele son derece kaliteli bir ipekten biçildiğini anladığımız elbisenin detayları bu durumu daha da vurguluyor. Dantelli geniş yakalık, elbisenin kollarından görünen sert gömlek ve boynundan neredeyse göbeğine kadar inen kalın altın zincir çocuğa neredeyse olgun bir kadın havası katar. Çocuğun kolunda oldukça sert formlu bir hasır çanta asılıdır. Omzundaki fiyonklar ve elindeki karanfil bu olgun stili biraz olsun kıran ve resme sıcak renklerle dokunan yegane unsurlar olarak öne çıkıyor. Karanfil, esasen dönemin sık rastlanılan detaylarından biri. Diriliş ve sonsuza dek yaşama umudunun yalın bir simgesi olan karanfil, Flaman portrelerinde yaygın biçimde görülür. Öte yandan dikkat edilirse Helena'nın sırtından inen uzun bir kuşak dikkat çeker. Bu kuşak portrenin sahibinin yaşını ele veren en belirgin öğe diyebiliriz. Helena'nın sırtından sarkan parça, annelerin çocuklarını kontrol etmek ve yürürken dengelerinin bozulmasını önlemek üzere kullandığı bir yürüme dizgini.
Görünen o ki sanatçı kumaşı ve aksesuarlardaki pahalı ayrıntıları özenle betimlemiştir. İpeğin dokunsallığını, karanfilin kırılganlığını, altının gücünü doğrudan hissederiz. Sahnede çocuğun geldiği sosyal sınıf ve ekonomik durum bütün hatlarıyla önümüze konmuştur. Koyu renk fon ve bakışı Helena dışına çekmeyecek her ayrıntıdan azade bir anlatım. Nötr arka plan Ter Borch'un portrelerinin genel karakteristiği aynı zamanda.
Karşımızda genç bir kadın gibi giyinmiş bir çocuk durmakla beraber, bunun 17. yüzyıl Flaman bölgesinde sıradan olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu dönemde çocuk giysileri ile yetişkin giysilerini birbirinden ayıran bir anlayış henüz gelişmemiş. Yani Helena 20 yaşında da olsaydı muhtemelen bu elbisenin aynısını giyecekti. Erkek çocuklar için de durum farklı değildi.
Helena'nın yetişkin gibi ele alınmış, bebek portresi Cadılar Bayramı konseptiyle örtüşünce muzip müze yetkilileri esere biraz müdahalede bulunmuş. Malumualiniz nice oyuncak bebek korku filmi senaryolarında seri katildir. Bu meyanda kızıl saçlı, mavi tulumlu katil bebek Chucky'i anımsatmak boynumun borcudur. Minik bedeninde ipekli kumaşın ağırlığını sürükleyen Helena'ya kara kanatlar eklenmiş, yırtık ağızlı ve karanlık gözlü bir makyaj yapılmış; elindeki hasır balkabağının korkutucu haline bürünmüş ve sonsuz yaşam umudunu taşıyan eline hayatın geçiciliğine gönderme yapan bir kurukafa eklenmiş. Ter Borch'un koyu fonundan fırlayan yeni Helena da harikulade bir karanlıklar prensesine dönüşmüş. Küçük Helena portrenin bu halini daha çok sevebilirdi gibi geliyor bana. O zaman kara kanatlı Helena portresiyle böööö! Hayatta bütün korkunçluklar böyle olsa keşke...
Veda Busesi
Velhasıl gelişmiş mizah anlayışı herkese lazım. Hatta müzelere de! Victoria devrinin göçmenlere görgü kuralları aşıladığı müze anlayışı çoktan değişti. En azından dünyanın güzide müzelerinde durum bu. Bizim daha yolumuz var. Bakalım müzelerimiz (özel, devlet vs.) daha ne kadar tebessümden uzak, bakanlar kurulu ciddiyetinde paylaşımlara ve uygulamalara devam edecek? Hep birlikte göreceğiz. Biliyorsunuz Efesli filozof Herakleitos "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." derken haklıydı...
Etkilendim yahu. Yorumu yazmadan önce gittim Rijksmuseum'u takibe aldım Twitter'dan:)
YanıtlaSilAncak 3 yaşındaki küçük bir kızın imajında hangi değişikliği yaparlarsa yapsınlar benimseyemedim. Kaldı ki mizah falan hak getire bende. Neden acaba? Chucky'den hep ürperdim yalnız. Bu gece rüyama girmezse iyidir.
Profesyonel bir kalemden çıkmış, bilgilendirici, hoş bir yazı okumanın hissiyatı farklı oluyor. Teşekkürlerimle...
Yorumunuzu okurken gülümsedim:)Bu arada ben Twitter'dan takip etmiyormuşum onları, böyle bir farkındalık yarattınız:) Helena'ya gelince portre kendinden biraz tuhaf ya, giysi sebebiyle, sanırım o yüzden Cadılar Bayramı kurbanı Helana olmuş. Yanılmıyorsam bayram zaten çocuklar için. Çocuklar kılık değiştiriyor ve şeker falan topluyor. O sebeple de seçilmiş olabilir. Ben bizim müzeler de biraz muziplik yapsın istiyorum. Çok teşekkür ederim, keyifli yorumunuz için. Laf lafı açtı. Buradan da bir yazı çıkacak neredeyse. Sevgilerimle...
Sil