Unutulmuş dünyaya bir
yolculuk için Bergama’dan daha sofistike bir rota az bulunur. Önce güneşli derin bir sükunete yaklaştığınız
hissedersiniz. Ama bu duygu çok uzun
sürmez. Koynunda hazineler barındıran Ege’nin baş döndürücü İzmir’inde gerçek
bir hazinedir Bergama. Antik Çağ’ın
dillere destan Pergamon’unda soluk almaya başlayınca insan, saati unutur,
takvim akla gelmez adeta.
Kelime
anlamı “yüksek yerleşim / kale” anlamına gelen Pergamon’da ilk yerleşimler Eski
Tunç Çağına dek uzanır. Bergama zaman
çizgisinde öyle cezbedicidir ki bazı kaynaklarda kurcusunun efsanevi kahraman
Herakles’in oğlu olduğu bile söylenir. Yine
de bütün anlatıların, bütün tarihçilerin birleştiği yegane gerçeklik bu güzelim
coğrafyanın altın çağını M.Ö. 282 yılında kurulan Pergamon Krallığı döneminde
yaşadığıdır. Siyasi güçle yetinmeyen
krallık, Kral 1. Attalos’un sanat,mimarlık, edebiyat gibi alanlarda örnek bir
şehir olma arzusunun vücut bulmuş halidir.
Hellenistik Çağ’ın görkemini bugün bile sonuna kadar yaşatan Akropol,
Bergama’nın irili ufaklı sokaklarından, caddelerinden çağırır. Bu isteğe kara yoluyla tırmanarak ya da aşağıdan Akropol’e uçan halı gibi süzülen
teleferikle varmak tamamen size kalmış. Bergama Akropolü saraylar,kütüphaneler,
tapınaklar, galeriler, tiyatrolar içeren devasa bir yerleşim. Athena’ya adanmış tapınağa saygı
gösterircesine boy vermiş zeytin ağaçlarının titreştiği bu uzamda, Trajan
Tapınağı’nın görkemi, Hellenistik
dünyanın en dik tasarlanmış tiyatrosu, şimdilerde Berlin’de bulunan Zeus
Sunağı’nın hazin boşluğu ve sayısız anıt zamana kafa tutmaya ve ziyaretçilerini
büyülemeye devam ediyor.
Akropol’den ayrılıp yeniden düze indiğinizde mutlaka Rumlardan kalan taş evlerin bozulmamış dokusunda kaybolmak gerek. Kale Mahallesi rengi solmuş evleri, daracık sokakları, şenlikli sakinleriyle Bergama’nın yaşam enerjisini birinci elden almak için en doğru adres. Bergama havasına biraz daha dokunmak ve kısa bir mola vermek için çınarlar altında titreşen,demode iskemlelerin hükmünü yitirmediği bir kahvehanelerden birine oturmak bütün yorgunlukları alıp götürecek. Bergama’da bu kahvelerin en afilileri arastada bulunuyor. Arnavut kaldırımlı, telaşsız dükkanların sıralandığı bu küçük arastada yan masadaki Bergama sakinleriyle sohbet etmek, hafif esen rüzgara içilen bir yudum kahvenin kokusunun karışması paha biçilemez.
Akropol’den ayrılıp yeniden düze indiğinizde mutlaka Rumlardan kalan taş evlerin bozulmamış dokusunda kaybolmak gerek. Kale Mahallesi rengi solmuş evleri, daracık sokakları, şenlikli sakinleriyle Bergama’nın yaşam enerjisini birinci elden almak için en doğru adres. Bergama havasına biraz daha dokunmak ve kısa bir mola vermek için çınarlar altında titreşen,demode iskemlelerin hükmünü yitirmediği bir kahvehanelerden birine oturmak bütün yorgunlukları alıp götürecek. Bergama’da bu kahvelerin en afilileri arastada bulunuyor. Arnavut kaldırımlı, telaşsız dükkanların sıralandığı bu küçük arastada yan masadaki Bergama sakinleriyle sohbet etmek, hafif esen rüzgara içilen bir yudum kahvenin kokusunun karışması paha biçilemez.
El dokumalarıyla, özellikle halılarıyla literatüre geçmiş
bir bölge Bergama. Yüzlerce yıllık bir geleneğin ilmeklerle buluşması, kök
boyalarla renklendirilmesi, şiir gibi dile gelmesi Bergama Halısı. Bu sebepten
burada halı turistik bir hatıranın çok ötesinde. Sokakları adımlarken halı dükkanlarına
bakmadan geçmeyin.
Akropol’den yeryüzüne süzülünce, geçmiş “yukarıda” kaldı
sanıyorsanız , yanılıyorsunuz. Hamuru
sanatla kültürle yoğrulmuş Bergama’da kırmızı sütunları, sağır devasa
duvarlarıyla Kızıl Avlu, İmparator Hadrianus ‘un çağından bu yana bu toprakları
süslüyor. Mısır tanrılarından Serapis onuruna inşa edilen yapı, şehrin el
değiştirmesiyle önce kilise, sonra cami olarak işlev görmüş. Günümüzde müze
olarak misafirlerini ağırlayan Kızıl Avlu, mimari özellikleriyle alışılmışın
dışında bir görüntü sunuyor.
Antik Çağ’ın şifa dağıtan bölgesi aynı zamanda Bergama.
Tarihe damgasını vurmuş hekimleri yetiştiren tıp okulu ve bilinen en eski
psikiyatri hastanesinin bulunduğu Asklepion’u ziyaret listenize almayı ihmal
etmeyin. Akdeniz Mitolojisi’nin hekim tanrısı
Asklepios’a adanan yapı kompleksi
sütunlu galerileri, kaynak suları, yer altı geçitleri, tiyatrosuyla tıbba
verilen değeri gösteren özel bir eser. Tarihin ilklerini saklayan Asklepion’u
gezerken uzaktan Akropol’ün sizi izlediği fikrine kapılabilirsiniz.
Bergama’yı yakından tanımak, uzun yıllardır devam eden arkeolojik çalışmalardan elde edilen buluntuların, yörede üretilen her tür dokumanın ve el emeğinin izini sürmek için Bergama Müzesi’ne de vakit ayırmak çağlar arası yolculuğunuza yeni bir boyut getirecektir.
Rüya içinde rüya gördüren bir mekan burası, her bakış başka bir anıya, tanınmış ama
yakalanamamış bir vakte işaret ediyor. Bergama’nın tarihi dokusu içinde kurulan
halk kütüphanesi , şehrin muhteşem devrinin parşömen rulolardan oluşan 200 bin
kitaplık Pergamon Kütüphanesi’ni akla getiriyor. Mısır papirüsünü ihraç etmeyi
durdurunca parşömeni icat edenlerin yurdunda olduğunuzu bir kere daha
hatırlıyorsunuz. Roma’nın “Mabetler Muhafızı” unvanıyla taltif ettiği bu
şehirden ayrılırken, Anadolu’nun muazzam mirasına bir kez daha minnet
duyuyorsunuz.
Veda Busesi
Bu yılın ilk yazısı, Onur Air'in kurumsal yayını OnAir Magazine için yazdığım Ege'nin Bilgesi Bergama olsun istedim. Satırlara sığmaz bir serüven Bergama, kalbimi çalmış, uzun uzun bahsetmek istediğim yerlerden. Bu yazı blog'umiçin Bergama'yı keşfediş yazısı olsun o halde...Devamı başka yazılara saklı kalsın...
Belgesel tadında okudum emeğine sağlık
YanıtlaSilÇok eskide gezmiş olduğum bir yer özellikle antik tiyatro çok ilgimi çekmişti. İlk baktığınızda ne olacak taş yığınları diyebilirsiniz lakin tarihi yerlerdeki mistik havaları koklamak isteyenler için güzel bir yer.
YanıtlaSil