İsmi “Kutsal bilgelik” anlamına gelen Ayasofya’nın ya da “Kutsal Barış” anlamına gelen Aya İrini’ nin Roma’da olma ihtimalini düşündünüz mü? Yahut gladyatörlerin ölümüne mücadele ettiği Colosseum’un ya da politeist inancın gözü olan Pantheon’un İstanbul’da olduğunu?
Küratörlüğünü yaptığım Zamanın Ardında: İstanbul-Roma, sanatçı Kenan Işık'ın eserlerinden oluşan geniş bir seçkiyle aynı kökten yeşeren iki şehrin anlatısına odaklanıyor. 13 Ekim 2024 tarihine kadar Kalyon Kültür'de ziyaretçiyle buluşacak olan sergi İmparator Konstantin’in Nova Roma adıyla kurduğu şehir olan İstanbul’un ve Roma’nın dokusunu zihinsel bir çerçevede bir araya getiren manzaralardan oluşuyor.
O halde hadi biraz başa dönelim. Tipik küratör metninden çıkıp, zamanın ardında kaybolalım deyip, taaa 4. yüzyılın ilk yarısına kadar gidelim.
Roma
İmparatorluğu tarihin tozuyla solmaya başlamışken çare pusulayı Doğu’ya
çevirmekte aranır. Antik Çağ’ın felsefesi, sanatı, yaşam kültürü imparatorluğun
topraklarından yayılıp zamana meydan okumaya hazırlanırken, bütün güzelliklerin
bir miadı olduğu düşünülürken Büyük Konstantin yeni bir başkent kurar. Avrupa
ile Asya’nın göz göze baktığı bu coğrafya Nova Roma ismiyle taltif edilir. Zira
Latince hala imparatorluğun resmi dilidir ve Nova Roma Latince “Yeni Roma”
demektir.
Bundan
sonra imparatorların, imparatorlukların, filozofların, şairlerin, ressamların
ve bütün hayalperestlerin ilham kaynağı Nova Roma inşa edilir.
Tıpkı
Roma gibi bir üçgene benzeyen Nova Roma güzellikte emsalsiz olmalı, Tiber’in
ikiye böldüğü Roma’yı gölgede bırakmalıdır. İmparatorluğun dört bucağından
mermerler, heykeller, değerli madenler ve sanatçılar getirtilir. Eski dünyanın
anıtları Boğaz kıyısını süslemeye başlar. Dahası halefleri de binlerce yıl
kulelerle, surlarla, kemerlerle, aşılması imkansız kapılarla şehri kuşatmaya
devam ederler.
Şehrin
eksiği asırlar boyu Roma imparatorlarının asaletinin alameti olan erguvan
rengiyken, sıcak denizlerin kıyılarına haber salınır. Güneşli kentlerden
getirilen erguvanlar imparatorun hediyesi olarak şehrin Boğaz kıyılarına
dikilir.
Zaman
olur altın yaldızlı kubbelerle, fildişi kutularla, porfir sütunlarla donatılan
şehir kurucusunun adıyla anılır. Aynı tomurcuktan yeşeren iki Roma’dan ilki Antik
Çağ’ın bütün zarafetiyle birlikte 476’da düşer.
Roma İmparatorluğu Doğu’daki başkentinde neredeyse bin yıl daha mamur ve
mamur yaşamaya devam eder. Ne var ki zaman geçici, güç değişkendir. Başkentin
yeni sahipleri 1453’te tarihe yeni bir sayfa açar. Bizans’ın altın rengi
kubbelerine kurşun renkli kubbeler, minareler, su kemerleri eklenir. Roma’nın,
Bizans’ın ve Osmanlı’nın başkenti dünyanın merkezi olurken, adaşı olan şehre de
“yeniden doğuş”u armağan eder.
Yazgısı
birbirine kenetlenmiş iki şehrin anlatısı takvimin gölgesinde kaybolur. Fakat
gölgeler yolumuzu kaybetmemize sebep olsa da zaman her şeyi kaydeder. İşte tam
içinde bulunduğumuz zamanda, 21. yüzyılın ilk yarısında bir ressamın
kılavuzluğunda her şey aslına dönüyor. Ressam Kenan Işık iki şehrin anılarını
uyandırmaya, çizginin sihriyle bellekleri unutulmuş bir zamanın izinde
yolculuğa çıkarmaya hazırlanıyor. Çizgiler ve renklerin sonsuzluğunda imgenin gerçekliğine
güvenerek, mekanın hafızasını canlandırmak üzere ressam Kenan Işık’la “Zamanın
Ardında: İstanbul-Roma” kendi zamanımızın mitlerine hayat veriyoruz.
Roma’dan
Osmanlı’ya hükümdarlık rengi olan erguvanın, kubbelerdeki hoş sedanın, kutsal
bilgeliğin, hoşgörünün, meydan okumaların ve dünyanın merkezi olarak
seyyahların sayfalarından okuduklarımız, tahayyül ettiklerimiz ve düş gücünün
ötesine taşınanlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder