Baskıdan
birkaç ay önce çıkan, çıtır çıtır bir #albertomanguel kitabıyla yeni haftaya saygılar, sevgiler ve
muhabbetler sunarım.
Kahveler, defterler, tepesi silgili kurşun
kalemler ve işaretçiler hazırsa #resimleriokumak üzerine biraz konuşalım mı?
Aramızda kalsın bu sıra okumayı seven
akademisyenlerin elinden düşmüyor bu kitap. Adı yanılgı denizlerinde Turnervari bir
fırtına, bildik bir düş, tanıdık bir eski şarkı gibi gelmişse hemen o düşünce
balonunu dağıtın. Klasik ikonografik bir sanat eseri okuması üzerine değil
Manguel'in çalışması. Tam tersi kanıksadığımız şablonlar dışında bir okuma vaat
ediyor. Söz konusu olan sıradan insan için farklı bir bakış açısı sunmak. Tabi
Manguel gibi bir "Rönesans İnsanı" (daha uygun bir ifade bulamadım)
olunca ortaya çıkan çalışma, sanatla ilgisiz okuyucuyu biraz aşan bir içerikle
karşımıza çıkıvermiş. Sanat profesyonellerinin mesleki konularda 21. yüzyıla rağmen hala oldukça dogmatik olduğunu düşünürsek, ki bu aldığımız eğitimden ve sanat çevresindeki kanıksanmış düzenden kaynaklı, kitabın içeriğinin hedef kitlesine pekala uygunuz. Demem o ki bizim de yeni Macellanlara, Vasco de Gamalara,
Vespucilere ihtiyacımız yok mu?
İşte Manguel tam bunu yapıyor. Manguel'in kaptan
olduğu gemide onun sanat okumalarını, imgeyi anlamak üzerine kurduğu
bağlantıları keşfediyoruz (m). Yazar bütün sanatsal yaratımı resim diye üst bir
başlıkta birleştirmesine karşılık, mimari, fotoğraf , heykel gibi alanları da
ele alıyor.
"Dora Maar'ın göz yaşlarının hikayesi ne
Guernica'yla bitiyor , ne de Ağlayan Kadın 'la. Çağdaşı Tina Modetti gibi, Maar
da yetenekli bir fotografçıydı. Her ne kadar Picasso onun yeteneklerinden kendi
işlerini belgelemek için yararlanarak, örneğin, Guernica'nın yaratım surecini ,
yüz kareden fazla fotoğraf çektirerek ona belgelettiyse de, Picasso'nun gözünde
fotoğraf "gerçekleşmemiş" bir zanaattı."
Kitaptan bir alıntıyla sözlerimi bitireyim. Neden
her postta* Picasso'ya sataşıyorum diye düşünceler içindeyim şu an. Bir takım
süfli ruhlara karşı kendisini savunmuşluğum da çoktur üstelik. En popüler olana
saldırmak bir magazin kanunudur da kitapta İsalar'dan Caravaggiolar'a ,
Riveralar'a kadar şöhretsiz kimse yok ki.
Veda Busesi
Resimleri Okumak'ı sanatla ilgilenen herkesin, en çok da profesyonel olanların okuması gerektiğine inanıyorum. Uzun zamandır Manguel okumamıştım. Bana öyle iyi geldi ki. Tesadüfen bir röportajını okudum bunun üstüne. Çalışma odası dışında hiçbir yerde verimli bir biçimde yazamıyormuş. Gezgin bir ruh için bu çok fena bir şeydir, kendimden biliyorum. Manguel'in bilgeliğiyle kendi küçük yeteneğim arasında da bir bağ kurdum affedin. Fakat kendimi bu açıdan bir türlü eğitemedim. Vedat Türkali için de böyle söylemişti yardımcısı. İleri yaşlarında gözleri görmediği halde başkasına da dikte edemiyormuş ve kesinlik yalnızlık talep ediyormuş. Bu semptomlar aynı biçimde bünyemde mevcut. Birkaç arkadaşıyla aynı odayı paylaşan akademisyenleri, açık ofis dergicilerini hep takdir etmişimdir. Gerçi bu grubun çoğunun özgün üslubu yoktur, kurallar dahilinde olması gereken kadar yazarlar.
Ben Ferhan Şensoy misali, Özcan Özgür'le aynı otel odasında kalırken, yahut yine canım Şensoy gibi Bodrum'da bir palmiyenin altında yazabilme özgürlüğü istiyorum. Neyse kendisinden başka bir kitap yazısında bahsedeyim. Konuyu yine dağıttım, kitaba ilginiz varsa alın. Sonra yeni baskıyı beklemek Godot'yu beklemek gibi bir hal alabilir. Benden söylemesi.
* postlarımdan biri bu yazı. Insta’da biraz Picasso’ya sarmışsam demek, öyle bir öz eleştiri kendime.
*Vapurdaki kitapların başlangıç yazısı da burada okunmayı bekler:
Tam zamanında denk geldim yazınıza, teşekkürler.
YanıtlaSil