Gökyüzü ve peribacalarına gönüllü hapsolmuş bir yolculuktur
Kapadokya. Fantastik bir düşün izinde,
mucizevi bir coğrafyayı keşfe çıkmak. Anadolu’nun ortasında bir gizemler
atlasını karıştırmak.
Kapadokya’nın
hikayesi bilinen zamanın çok ötesinde başlar.
Önce Anadolu’nun tam kalbinde Hasan Dağı, Güllüdağ ve Erciyes’in
volkanlarıyla yeryüzü kavrulur. Ardından
bu volkanik birikintiler, yağmur ve rüzgarın olanca gücüyle milyonlarca yıl
kıvrıla büküle şekilden şekle girer. Böylece coğrafi biçimlerin en fantastik
hali olan peribacalarıyla donanır yeryüzü.
Doğanın bitmek tükenmek bilmez bir sabırla şekil verdiği bu benzersiz
dünya gün gelir insanlara mesken olur. Tarihi serüveninde Hititler’i,
Asurlar’ı, Frigler’i ağırlar bu topraklar. Takvim değişip Hıristiyanlık ortaya
çıktığında Kapadokya, inanları saklayan bir sığnağa dönüşür. Hayat akıp
giderken peribacalarıyla süslü vadilerin mavi gezegenimizde bir eşinin daha
olmadığı ortaya çıkar.
Milyonlarca peri
bacası, gizemli yer altı şehirleri, kayaya oyulmuş evleri ve kiliseleriyle
fantastik bir seyrüsefer sunan Kapadokya, çağımızda gezgin ruhların keşif
tutkusuna yön veren bir rota. Vakti zamanında İtalyan sinemasının dahi çocuğu
Pier Paolo Passolini’nin efsaneler çağından kalan bir öyküyü anlattığı Medea’yı
çekmek için “yeryüzündeki en mitolojik yer” olarak tanımladığı Göreme’ye
gelmiş. Gerçekten de Göreme Açık Hava Müzesi bölgedeki büyüleyici atmosferi
yaşamak için en doğru yer. Göreme Açık Hava Müzesi Hıristiyan mimarisinin sıra
dışı örnekleri olarak 25’ten fazla kayaya oyulmuş kiliseyi saklıyor koynunda.
İnsan emeğinin doğayla bütünleşmesinin ortaya çıkardığı mimari eserlerdeki
ahengi izlemek paha biçilemez. Tokalı
Kilise, Yılanlı Kilise ve Karanlık Kilise mutlaka Göreme’de mutlaka
görülecekler listesinin zirvesini oluşturuyor.
Tabiatın sihrinin
tılsımlı bir ülke yarattığı coğrafyanın en yüksek notası 1350 metreye varan
yüksekliğiyle Uçhisar Kalesi. Uçhisar bildiğimiz, aklımıza gelen kalelerden
tamamen farklı. Devasa bir kayanın insan gücüyle oyulmasıyla meydana getirilmiş
bir mekan. Aslında kaleden ziyade korku filmlerindeki şatolara benzeyen
Uçhisar’ın zirvesine tırmanmak gerek. Yukarı çıkmak birazcık yorucu bir
aktivite buna kendinizi hazırlayın. Fakat bir kere zirveye ulaştınız mı
Nevşehir’den Hasan Dağı’na uzanan peribacası ormanı bütün yorgunluğa değiyor.
Paşabağ’dan Zelve’ye
Mantar formlu peribacalarıyla
Paşabağ Vadisi bölgenin rüya gibi adreslerinden biri. Halk arasında Rahipler Vadisi olarak da
adlandırılan vadideki peribacaları asırlar evvel dünyevi hayattan uzaklaşmak
isteyen keşişlerin yuvası olmuş. Paşabağ münzevi yaşamın izlerine dokunup,
tozuna bulanacağınız, tabiatın sunduğu cömert güzelliklerle aklınızda hep güzel
kalacak bir yer. Paşabağ Vadisi’nin
yakınlarındaki Zelve Vadisi, Kapadokya’nın en eski yerleşim alanlarından biri
olarak öne çıkıyor. Zelve Örenyeri üç
vadinin birleşiminden oluşuyor ve peribacalarının en yoğun olduğu alan
olmasıyla da son derece çarpıcı bir deneyim yaşatıyor. Engebeler, tüneller,
kiliseler, manastırlar ve sonsuz gibi görünen peribacalarıyla Zelve’de yeryüzü kendi
anlatısına hayat veriyor.
Zelve’nin muhteşem
görsel şöleninin ardından binlerce yıldır çömlekçiliğin ve seramikçiliğin
merkezi olan Avanos’a uğramak, bir geleneğin günümüzdeki temsilcileriyle
tanışmak gerekir. Avanos’ta birçok büyük seramik atölyesi halen üretime devam
ediyor. Kilden seramiğin yapım aşamalarını inceleyebileceğiniz bu atölyelerde,
dilerseniz seramik yapımına katılabilirsiniz de. Tamamen elde yapılmış seramikler satın
alabileceğiniz Avanos bir yer altı müzesine de ev sahipliği yapıyor. Yerin 20
metre altına, yakın zaman önce inşa edilmiş Güray Müze, Anadolu ‘da seramiğin
serüvenini sıra dışı bir müze yapısı altında izleyicisiyle buluşturuyor. Avanos’un diğer güzelliği Devrent Vadisi. Bölgedeki her vadi ayrı kayaç türleri
içeriyor. Rüzgarı alış biçimleri de değişik olunca ortaya birbirine benzemez
peribacalarına sahip vadiler çıkıyor. Devrent Vadisi farklı formlardaki
peribacaları açısından çok zengin. Bu
bölgede deveye benzetildiği için vadinin kendisinden daha şöhretli olan bir
peri bacası bile var.
Yerin Sekiz Kat Altı
Bütün zamanların gözdesi olmak, uygarlıklara ev sahipliği yapmak Kapadokya’nın yazgısını değiştirdiği gibi imarını da değiştirmiş. Uzun yıllara yayılan yağmalara, saldırılara göğüs germekten bunalan insanlar yerin üstü gibi altına da yaşam alanları inşa etmişler. Tahminlere göre kentin altında onlarca yeraltı şehri var. Kayalara oyulmuş bu saklı şehirlerden Derinkuyu gerçek bir cazibe merkezi. 8 katlı olarak tasarlanmış olan Derinkuyu, kiliseler, mahzenler, yemekhaneler ve mezar odalarıyla mimari bir dehanın ürünü olarak kabul ediliyor. Yeraltının gizli meskenlerinden bir diğeri Kaymaklı. İnsanoğlunun var olma çabasını görünür kılan Kaymaklı Yeraltı şehrinin tarihi M.Ö. 3000’lere kadar gidiyor. Günümüzde dört katı ziyarete açık olan Kaymaklı, Kapadokya’nın gizli dünyasının en özgün parçalarından biri.
Kelimenin gerçek anlamıyla dünyanın altını üstüne getirmiş bir coğrafyada pusulamız Ihlara Vadisi’ni gösteriyor. Yol üzerindeki tabelalar Narlıkuyu Krater Gölü’nü işaret edecek. Tabelalara uyup gölde minik bir mola harika bir seçenek olabilir. Ihlara Vadisi Melendiz Çayı’nın hayat verdiği adeta bir vaha. Kayalara oyulmuş kiliseleri, yemyeşil ağaçları, derinlerden gelen kuş cıvıltılarıyla Ihlara zaman kavramını yok eden bir sihir gibi.
Üç Güzeller
Bütün bu bölgenin
kesişme noktası olan üzüm ve toprak kokusuyla insanı mest eden Ürgüp. Bölgenin
simgesi haline gelmiş, Üç Güzeller adı verilen peribacaları tam ilçenin
girişinde sizi karşılıyor. Mustafapaşa ya da eski adıyla Sinasos, kentin çok
kültürlü geçmişinin izlerini taşıyan tarihi mahalle de Ürgüp’ün hemen yanı
başında yer alıyor. Eski Rum evlerinin yarattığı muazzam dokunun hala korunduğu
Mustafapaşa’nın sokaklarında zaman durmuş gibi. Zengin taş işçiliğiyle yükselen
duvarlar, rengi solsa da hala varlığını sürdüren duvar resimleriyle sokaklar anılarla
yüklü sandıkları anımsatıyor.
Ürgüp’te konumu sebebiyle Kapadokya bölgesinde konaklama için ideal bir merkez. Burada konaklama açısından farklı seçenekler bulmak olası. Kayaya oyulmuş dünyaca ünlü otellerden, küçük pansiyonlara kadar birçok alternatif mevcut. Eğer Ürgüp’de tatlı cumartesiye kavuşmuşsak köylü pazarını gezmek, yöresel lezzetlerin kaynağına erişmek şart. Üzüm suyu ve undan yapılan köftür, kabak çekirdeği, dalında kurutulan üzüm, pekmez ve pestil gibi üzüm mamulleri bölgenin kendine has damak zevkini yansıtan ürünler olarak tezgahların baş tacı. Yörenin klasikleşmiş ve kesinlikle tadılması gereken yemeği ise testi kebabı. Ürgüp çevresinde neredeyse bütün restoranlarda yapılan testi kebabını denemeden Kapadokya’dan dönmeyin.
Uçmak Güzeldir
Kapadokya’da mutlaka
yolunuz Güvercinlik Vadisi’ne düşer. Hele bir de gün batımına denk gelmişseniz
nazar boncukları asılmış ağaçların arasından özgürce süzülen balonları
izleyebilirsiniz. Peri bacalarının rengarenk balonların içinden nasıl
göründüğünü merak ederseniz ertesi sabah erken uyanmaya kendinizi hazırlayın. Sabah
mahmurluğunda denizin olmadığı bir coğrafyada güneşin peribacalarıyla
kucaklaşmasının yarattığı mucizeye tanıklık edeceksiniz. Uçmak güzeldir. Hele
söz konusu olan periler diyarında uçmaksa daha da güzeldir.
Vuv, dergilere mi yazıyorsunuz? Size birçok soru sormak istiyorum.
YanıtlaSil