Denizler aşıp yeni yerler görme hevesimiz bitmiyor, bitemez. Birçok İstanbullu için nesilden nesile geçmiş bir tutkuya doğru yol alıyoruz. Rotamız Marmara’nın kadirşinas kasabası Çınarcık. Turist olarak gidilip, müdavimi olarak dönülen yerler listesinin en popülerindeyiz. Çay bahçelerinde kağıt helvaların yendiği, çınarların gölgesinde denize girildiği, gün batımına İstanbul’un uzak ışıklarının karıştığı bir keyfin içindeyiz.
Çınarcık,
büyük şehir insanının ruhunu serinleten bir kaçış noktası. Okullu çocukların
yaz hayali, çalışma temposundan yorulan yetişkinlerin serin gölgesi burası.
Özellikle İstanbullu için tatilin klasik adreslerinden biri. Günübirlik de
gelseniz, günleri haftalara da bağlasanız yine de tadına doyulamayan yerlerden.
Aklımda bu düşüncelerle, gökyüzünün bulutlarla işgal edildiği bir İstanbul
sabahında Yenikapı Terminali’nden kalkan gemimle ben de Çınarcık’ın yoluna
düşüyorum. Yenikapı’dan Çınarcık’a deniz üzerinde yaptığım yolculuk bir saat
sürüyor. Bu kadarcık zamanda başka bir şehirde, başka bir coğrafyada olmanın
yarattığı his muhteşem. Çınarcık güneşli bir merhabayla bütün yolcularını
karşılıyor. Günün her saati şenlikli olan İskele Meydanı’nda biraz etrafı
izliyorum. Baloncular, helvacılar, güvercinler, bisiklete binenler, paten
kayanlar derken az sonra sahneye enerjik melodiler yayan bir tren giriyor. Oyuncak
bir trenin büyükler için olanı gibi bir şey bu tren. Meydandan binip Çınarcık’ı
neredeyse bir baştan bir başa bu eğlenceli vagonlarda turlayabiliyorsunuz.
Büyük-küçük herkes trene binmeye can atıyor. Öğlende başlayan trenli gezmeler,
gece yarısına kadar devam ediyor.
Çınarcık, büyük şehir insanının ruhunu serinleten bir kaçış noktası. Okullu çocukların yaz hayali, çalışma temposundan yorulan yetişkinlerin serin gölgesi burası. Özellikle İstanbullu için tatilin klasik adreslerinden biri. Günübirlik de gelseniz, günleri haftalara da bağlasanız yine de tadına doyulamayan yerlerden. Aklımda bu düşüncelerle, gökyüzünün bulutlarla işgal edildiği bir İstanbul sabahında Yenikapı Terminali’nden kalkan gemimle ben de Çınarcık’ın yoluna düşüyorum. Yenikapı’dan Çınarcık’a deniz üzerinde yaptığım yolculuk bir saat sürüyor. Bu kadarcık zamanda başka bir şehirde, başka bir coğrafyada olmanın yarattığı his muhteşem. Çınarcık güneşli bir merhabayla bütün yolcularını karşılıyor. Günün her saati şenlikli olan İskele Meydanı’nda biraz etrafı izliyorum. Baloncular, helvacılar, güvercinler, bisiklete binenler, paten kayanlar derken az sonra sahneye enerjik melodiler yayan bir tren giriyor. Oyuncak bir trenin büyükler için olanı gibi bir şey bu tren. Meydandan binip Çınarcık’ı neredeyse bir baştan bir başa bu eğlenceli vagonlarda turlayabiliyorsunuz. Büyük-küçük herkes trene binmeye can atıyor. Öğlende başlayan trenli gezmeler, gece yarısına kadar devam ediyor.
Kio’dan Çınarcık’a…
İskele
Meydanı’nın sağında ve solunda göz alabildiğine bir koy olarak uzanıyor
Çınarcık. Bu masmavi dekor içinde sıra sıra çınar ağaçları selam duruyor.
Yılları devirmiş çınarlar bölgeyle özdeşleşmiş. Kasabanın şimdiki adının da bu
çınarlardan geldiği düşünülüyor. Çınar bölgenin o denli ayrılmaz bir parçası ki
1994 yılından beri her yaz Altın Çınar Festivali düzenleniyor. Yaz
coşkusuna uygun olarak müziği, dansı ve
sanatın farklı dallarını bir araya getiren festival bölgenin sosyal yaşamına
bambaşka bir soluk katıyor.
Anadolu’nun dört bucağı gibi erken devirlerde
kurulmuş merkezlerden biri Çınarcık. Frigler’den Bizans’a kimler gelmiş geçmiş
bu topraklardan. Korunaklı limanı sayesinde Bizans ve Osmanlı döneminde yıldızı
parlamaya başlamış bölgenin. Rumlar Kio adını vermiş bu topraklara “Temiz
havası olan şehir” anlamında. Gerçekten de bugün bile mis gibi havası var
Çınarcık’ın. Yapılan araştırmalar ülkemizin en temiz havası olan ikinci yeri
olduğunu gösteriyor bu bölgenin. Üstelik uzun yıllardır astımlı hastalara bile
şifa bulsunlar diye Çınarcık seyahati reçete ediliyor.
Tertemiz
havayı içime çekerek kasabanın eskilerinden Beyaz Bahçe’ye yöneliyorum. Beyaz
Bahçe, palmiye ağaçlarıyla süslü duvarları, sahile ve iskeleye hakim konumuyla
Çınarcık’ın ünlü çay bahçelerinden biri. Özellikle gün batımına karşı içilen
okkalı kahveleri ve yaz sıcağına karşı bire bir olan ev yapımı limonataları
Beyaz Bahçe’nin geleneksel lezzetlerinden sadece ikisi. Beyaz Bahçe’nin sakin
atmosferinde biraz soluklandıktan sonra, eşyalarımı bırakmak üzere Çınarcık’ta
kaldığım her günü daha bir güzel kılan Çınarcık Hotel’e doğru ilerliyorum. Kısa
bir yürüyüşün ardından ulaştığım Çınarcık Hotel’de muazzam bir manzaraya
açılan, ferah bir odaya sahip oluyorum. Gözlerimi masmavi sular ve yemyeşil
çınarlarla donanmış odamın manzarasından zorla alarak kendimi tekrar
Çınarcık’ın caddelerine atıyorum. Sahil boyu allı morlu çiçekler gibi açılmış
şemsiyeleri takip ederek yeniden İskele Meydanı’na süzülüyorum. Burası aynı
zamanda dolmuş ve taksi gibi ulaşım araçlarının da kalkış noktası. Çınarcık’ın mavi bayraklı sahili Kum Plajı
yakından görmek için bir dolmuşa atlıyorum. Kısacık bir yolculukla Teşvikiye
mevkiinde bulunan Kum Plaja iniyorum. Teşvikiye bölgesi muhteşem kumsalı
sayesinde bir Çınarcık seyahatinde mutlaka uğranılması gereken yerlerin başında
geliyor. Sahil boyunca birbirinden keyifli beach’ler sıralanıyor. Bölgenin en gözde mekanıysa Cemos Beach.
Konuklarına su sporlarından, beach partilere kadar sezon boyunca sürprizler
hazırlayan Cemos Beach’te harika bir geç kahvaltı ediyorum. Cemos Beach’te
tatilciler güne böyle lezzetli bir kahvaltıyla başlayıp, güne mavi sularda
devam ediyorlar. Bazı geceler tanınmış seslerin performansları bu kumsalı
inletiyor. Bu arada Çınarcık’ta ritmi hiç düşmeyen bir gece hayatı var. Gece
kulüpleri, beach partiler, konserler Çınarcık gecelerinin vazgeçilmezleri
arasında. Yaz mevsimi festivaller, konserler, beach partilerle neşe içinde geçiyor buralarda.
Çınarcık Hotel'in ufku
Cemos Beach
Cemos'un plaj kahvaltısı
Beyaz Bahçe
Çınarcık Hotel'in ufku
Cemos Beach
Cemos'un plaj kahvaltısı
Beyaz Bahçe
Liman Restoran, Çınarcık'ın klasiklerinden.
Çınarcık'ta dondurmalarıyla ünlü sıra sıra birçok dükkan var. Her birinin önü kuyruk. Benim favorim Özer Usta'nın işlettiği Özkaymak oldu.
Erikli Yaylasına Doğru...
Çınarcık’la
Teşvikiye arası keyifli bir yürüyüş ve bisiklet parkuru. Ama sporla iç içe bir
seyahat planlıyorsanız Teşvikiye’nin hemen yanı başındaki Erikli Yaylası’nın
yolunu tutmak gerek. Teşvikiye’den Erikli’ye tırmanış yeşilin sizi sarıp
sarmalamasıyla sürüp gidiyor. Küçücük köy evleri, koyun sürüleri, zaman zaman
görüş açımıza giren bir akarsuyla yaşadığımız coğrafyanın güzelliğine şapka çıkarıyoruz. Aracımız kıvrıla kıvrıla yükselen bir yol hattında
ilerliyor. Zümrüt yeşili tabiat Erikli Yaylası’nın doğal güzelliklerinin
habercisi gibi görüntüler sunuyor. Etrafta azimli bisikletçiler pedallara
yüklenmiş durumda; parkur zorlu fakat herkes halinden memnun görünüyor. Erikli
Yaylası artık dokunacak kadar yakın. Şimdi doğanın sesi başlı başına bir
orkestraya dönüşüyor. Ağaçlar arasından
adeta kutsal haleler saçarak süzülen gün ışığı ve sonsuz bir döngü içinde akan
şelalenin sesiyle kusursuz bir tablonun içinde buluyorum kendimi. Yolculuğun
bütün yorgunluğu akan suyla yok oluyor sanki. Asma köprülerden geçip, ağaç
dallarından gök yüzü görünmüyor zaman zaman. Tabiatın sonsuz hakimiyetine,
toprak kokusuna esir oluyorsunuz. Buraya bir kere gelince bütün bir günü burada
geçirmemek için hiçbir sebep yok. Bisikletle buralara kadar pedal çevirenler
yolculuklarını piknikle tamamlıyor. Kesin olan şu ki gündelik telaşlar
Erikli’de çok gerilerde kalıyor ve hiç umursanmıyor…
Çifte Şelale
Toprak
yollardan, doğanın ahengini bozmadan kurulmuş çay bahçelerinden geçiyorum.
Küçük dereler üzerine atılmış ahşap masalara gün ışığı bir ressamın paletinden
çıkmış gibi düşüyor. Değil masalarda oturmak, bu sahneyi izlemek bile başlı
başına güzel. İlerleyişim Çifte Şelale’nin bütün haşmetiyle önümde belirmesiyle
son buluyor. Doğanın mucizelerinden biriyle karşı karşıyayım. Şelale kendisine
kavuşanları güzel manzarasıyla ödüllendiriyor.
Çifte
Şelale’den ayrılmadan tabiatın yarattığı resimde kendime de bir yer açarak
Hanımeli Gözleme’de kısa bir mola veriyorum. Sobada fokurdayan çaylar, taptaze
yeni açılmış gözlemeler suya kondurulmuş ahşap masalara servis ediliyor. Gün batmadan Erikli’nin diğer mücevherlerini görmek için Dipsiz
Göller’e doğru yola çıkıyorum. 530 metre rakımda bulunan Dipsiz Göller biri
büyük, diğeri biraz daha küçük olmak üzere iki gölden oluşuyor. Sazlıklar,
ağaçlar, bulutların gölde titreşen yansımalarıyla söze dökülemeyecek enfes bir
manzara önüme seriliyor. Güneş Çınarcık semalarını kızıla boyayıp yerini
yıldızlı geceye bırakınca ben de Çınarcık Hotel’deki huzurlu odama dönüyorum.
Sabaha dalga sesleriyle uyanıyorum. Zira Çınarcık Hotel’de yeni güne odanızı
dolduran dalga sesleri ve deniz kokusuyla başlıyorsunuz.
Garip bana poz verirken.
Çınarcık Hatırası
Günlerden
Çınarcık pazarı olunca ister istemez kalabalık sizi alıp pazara götürüyor.
Pazarın çoğunluğu çevre köylerden gelen köylüler ve onların bahçelerinde
yetişen ürünlerle dolu. Bölgenin alameti farikası zeytin ve zeytin yağı
tezgahların baş tacı. Çınarcık ve civarının diğer dillere destan ürünü
Kızılcık. Şenköy’ün kızılcığı ve kızılcıktan yapılan reçelleri, şerbetleri
pazarın arananları arasında. Antik çağlardan beri şifa kaynağı olarak
kullanılan kızılcığın kıymetini biliyor Şenköylüler ve her yıl kızılcık adına
festival düzenliyorlar. Sıcak kanlı, güler yüzlü köylüleri pazarda bırakarak
denize girenlerin çevresinden dolaşıp Çınarcık Limanı’nın yolunu tutuyorum.
Limanın girişinde türlü türlü numaralarla peşimi bırakmayan Garip’le
tanışıyoruz. Garip limanın oyuncu ve sevgi arsızı köpeği. Limanda sağa sola
konan karabataklar ve martılarla pek iyi anlaşamasa da insanlara karşı son
derece sevgi dolu. Çınarcık Liman’ı keyifli bir gezi alanı. Duvarları
resimlerle donatılmış, tam uçta “Çınarcık Hatırası” olarak anılarda yer edecek
deniz feneriyle, fotoğraf severlerin kaçırmaması gereken yerlerden biri.
Liman ve
çevresi kafeleri, restoranları, plajlarıyla Çınarcık’ta hareketli bir bölge. Burada güneşe ve denize doyduktan sonra dilerseniz Hasan Baba Mesire
Yeri’ne ulaşabilirsiniz. Çınarcık’ı tepeden gören bir konumda bulunan Hasan
Baba envai çeşit ağaçları ve şehre olan yakınlığıyla piknik yapmak isteyenler
için biçilmiş kaftan.
Bu pazar çok güler yüzlü pazarcılarla dolu.
Kızılcık ve zeytin
Hasan Baba Mesire Alanı
Gittiğim yerde illa ki bir yağmur, bir fırtına, bir sel olur. Çınarcık'ta da gelenek bozulmadı.
Veda Busesi
Çınarcık, İDO'nun dergisi Sealife için yaptığım yolculuklardan biriydi. Çınarcık'tan Esenköy'e kadar uzun bir yazının şimdilik Çınarcık bölümünü aktardım. İlerleyen günlerde yazının Esenköy bölümüyle karşınızda olacağım.
Not:Açılış fotoğrafının yayın hakları Çınarcık Belediyesi'nde olup, izin alınarak kullanılmıştır.
Bu pazar çok güler yüzlü pazarcılarla dolu.
Kızılcık ve zeytin
Hasan Baba Mesire Alanı
Gittiğim yerde illa ki bir yağmur, bir fırtına, bir sel olur. Çınarcık'ta da gelenek bozulmadı.
Not:Açılış fotoğrafının yayın hakları Çınarcık Belediyesi'nde olup, izin alınarak kullanılmıştır.
Seneler seneler oldu gitmeyeli.
YanıtlaSilmükemmel bir tanıtım, kaleminize sağlık
YanıtlaSilAslı'cım, kalemine sağlık...yazını keyifle okudum ve daha önce gitmediğim Çınarcık'ı listemize ekledim. Emeğine sağlık.Sevgilerle..
YanıtlaSilMerhaba, bu güzel gezi için teşekkür ederim size. Sizin rehberliğinizde çok hoş bir gezi yaptım sayıyorum kendimi. Hoşça kalın.
YanıtlaSil