Hanımeli kokusu saçlarımızda dalgalanırken, begonyanın renklerinin,
ortancanın gösterişiyle yarıştığı yaz mevsimi içimizi ısıtmaya devam
ediyor. Yaklaşan bayram tatilinin yaza
denk gelmesi ise mutluluk verici bir tesadüf olarak heyecanı ikiye katlıyor. Büyüklerin
ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüp, bayramlaşmanın huzur verici
güzelliğini yaşadıktan sonra, birkaç gün tatile kaçmak ilaç gibi gelecek.
Onur Air'in uçak içi yayını OnAir 'in Ağustos 2018 sayısı için kaleme aldığım seyahat yazısıdır. Yazıya eşlik eden fotoğraflar da bana aittir.
Dinlenmek, mavi sularda kulaç atmak, çam ağaçlarının reçinesinin damladığı ormanları adımlamak, antik bir kalıntının eşliğinde hayallere dalmak,…her gezginin düşü başka. Haydi şimdi bayram tatilinin farklı rotalarına hep beraber uzanma zamanı...
Mevsimlerden yaz ise illa ki
gönlümüze bir Akdeniz ateşi düşüyor. Bu sefer pusulamız tarih boyunca özgün
şahsiyetiyle dikkat çeken Hatay’ı gösteriyor. “Medeniyetler Şehri” söyleminin
hakkını veren şehir, bir bilge misali
tevazusu ve kültürüyle her nefeste farkını ortaya koyar. Antakya’nın birbirini
dik olarak kesen daracık sokaklarında, bir dokunsanız açılmaya “hayır” demeyecek
kapıların yoldaşlığında yürüyerek bu şehre karışmaya başlarsınız. Pencerelerden
gülümseyen, hal hatır soran yüzlerin sevincine, terk edilmiş evlerden taşan
hüzün karışır. Kiliseler, havralar derken, dinlerin buluştuğu şehirde hem
Hıristiyanlar, hem Müslümanlar için kutsal olan Habib-i Neccar Camii’nin
avlusundan içeri süzülürsünüz. İnanışa göre Hz. İsa’nın havarilerinden Yuhanna
ve Pavlos, Habib-i Neccar Camii’nin türbesinde yatmaktadır. Anadolu’nun bu ilk
camisi Hatay’ın bir ahenkler coğrafyası olduğunun en çarpıcı örneklerinden biri
olduğunu fark edersiniz. Mezopotamya’yı
Akdeniz’e bağlayan limanların şehrinde Arkeoloji Müzesi mutlaka ziyaret
listesine alınmalı. Binlerce yıla tanıklık etmiş şöhretli mozaikler başta olmak
üzere, Hatay Arkeoloji Müzesi her bir eseriyle ayrı bir zaman yolculuğu vaat
ediyor. Tarihi Uzun Çarşı’da baharatların, Antakya tulumunun izini sürüp, Asi
Nehri’nin kıyısında şöyle bir yürüdükten sonra, muazzam sofralara kurulup
seyahatinizi bir gastronomi şölenine çevirebilirsiniz. Ne de olsa tepsi
kebabının, cevizli biberin, tadına doyulmaz süzme yoğurdun ve künefe gibi
tadına doyulmaz lezzetlerin anavatanındasınız.
Akdeniz’in gastronomi ve kültür şehrinin ardından turkuaz koyları, sonsuza uzanan narenciye bahçeleri, efsaneler çağının mirası antik kentleriyle Fethiye yaz coşkusunu yaşamak için harika bir alternatif olabilir. Dört mevsim solmayan bir güneş etrafında Kordon’da martılara simit atıp, dünyanın en iyi uzun yürüyüş parkurlarından biri olan Likya yolunu keşfedip, tekne turlarıyla binlerce yılı devirmiş bir antik kente uğrayabilirsiniz. Saklıkent Kanyonu’unda rafting yapabilir, olmadı Kelebekler Vadisi’nde doğanın ferahlığını yaşayabilirsiniz. Burada tarih adım başı size eşlik eder. M.Ö. 4. Yüzyılda devasa bir kayaya oyulmuş kaya mezarlarına tırmanırsanız, bu topraklara hükmetmiş kralların hala Fethiye ‘nin mavi manzarasını gözlediklerini fark edersiniz. Eğer takvimin bilinmeyen zamanlarını daha yakından tanımak isterseniz Tlos, Pınara, Letoon gibi antik kentlere yolunuzu düşürmelisiniz. Diğer taraftan yakın tarihten, mübadil bir köy kalıntısı olarak Kayaköy, bölgenin etkileyici geçmişinden önemli bir alan. Tabi ki Fethiye’deysek dünyanın en göz alıcı sahillerine çok yakınız demektir. Mavinin en güzel tonuna hükmeden Ölüdeniz Türkiye’nin en popüler plajlarından biri. Ölüdeniz’de 1975 metre yükseklikteki Babadağ’dan yamaç paraşütü yapıp bu muhteşem doğada kuş gibi süzülebilirsiniz. Yine burada dalış tekneleriyle açılıp, Ölüdeniz’in su altı evrenine de yakından bakabilirsiniz.
Ege’nin kavuran güneşinden serin
bir Karadeniz sahiline yol alıyoruz şimdi. Adını mitolojik dünyada Tanrılar
tanrısı Zeus’un aşık olduğu güzel Sinope’den alan, Türkiye’nin en kuzey ucu
Sinop’ta yaz bambaşka. Karadeniz ‘in bu harikulade yarımadası mutluluğu
tescilli insanlarıyla kimseye yabancılık çektirmez. Eski film tadındaki tarihi
Sinop sokaklarında başlayarak, Pervane Medresesi’ne, günümüzde müzeye
dönüştürülen Tarihi Sinop Cezaevi’ne, oradan eşsiz Karadeniz panoramasıyla
büyüleyen Sinop Kalesi’ne yürüyerek ulaşabilirsiniz. Şehrin simgesi haline
gelen, ünlü Sinoplu Kinik felsefenin kurucusu, Sinoplu Diogenes’in heykeliyle
fotoğraf çektirip Karakum ya da Sarıkum Plajı’nda serinleyebilirsiniz. Yemyeşil bir ferahlık içinse 28 şelalenin
olağanüstü dokusuyla işlenmiş Erfelek’e geçmek lazım. Zümrüt yeşili ağaçların
billur gibi sularla kaynaştığı Erfelek Takım Şelaleleri’ni tırmanarak daha
yakından tanıyabilirsiniz.
Sırada Anadolu’nun misafirperverliğini sonuna kadar yaşatan, İpek Yolu’nun mirasçısı Aksaray var. Aksaray’ı tanımaya peribacaları ve vadilerle süslü ilçesi Güzelyurt’tan başlayabilirsiniz. Tarih boyunca Kapadokya’nın giriş kapısı olarak tanımlanan Güzelyurt peribacalarına oyulmuş kiliseleri, Ihlara Vadisi gibi bütün dünyayı mest etmiş doğa harikalarıyla dolu dolu bir seyahat rotası. Güzelyurt’ta başlayacağınız Aksaray seyahatine Selçuklu mimarlığının seçkin örnekleri Ulu Camii, Sultan Han Kervansaray’ı, yerel (tüf) taştan inşa edilen Zinciriye Medresesi gibi yapılarla devam edip. Şehrin el emeği göz nuru dokuma halılarının ve çinilerinin peşine düşebilirsiniz. Ticaret hayatının binlerce yıldır canlı olduğu bu şehirde özellikle semt pazarlarına uğramayı da ihmal etmeyin. Köylülerin tezgah açtığı yerel pazarlarda peynirin, çökeleğin, meyvenin kurusunun en lezzetlisini bulabilirsiniz.
Bayramda olmasa da yaz aylarında Ihlara Vadisi ve civarını düşünüyoruz.
YanıtlaSilGeçtiğimiz günlerde gittim Kapadokya bölgesine. Harikaydı.
YanıtlaSilKapadokya' ya tekrar gitme fikri uzun süredir var bizde, Hatay da epey ilgi çekici görünüyor. Teşekkürler..
YanıtlaSil